Özellikle
11 Eylül 2001’denberi Allah’ın her günü Batı Medyası’nda İslamcılık, İslamcı, Müslüman terörist,
İslami militant, İslami fundamentalist, radikal müslüman, aşırı dinci gibi
neseb-i gayr-i sahih kelimeler boy
gösteriyor; üstelik,
okurda menfi tedailer uyandıran bu kullanımların anlamları tam olarak da
bilinmeden!... Batıda ortalama bir okur, İslamist ile müslüman arasındaki farkı
bilmekten çok uzaktır. Medyada, İslamist kelimesinin sunumu menfidir.
Muhtelif tarifleri ve tavsifleri olan İslamcılık
kavramı, sadece hakkında en çok konuşulan kavramlardan değil; en
netamelilerinden de… Evet, hem Türkiye’de hem dünya genelinde İslam, İslamcılık ve İslamcı kelimeleri arasındaki anlam farkları gittikçe flulaşıyor, karmaşıklaşıyor.[1]
Şimdi
de, İslamcılık, gerek Ulusalcılar, gerek muhalefet partileri ve gerekse Hizmet Hareketi’nce mevcut siyasal
iktidar için cömertçe kullanılmakta…Son zamanlarda, siyasal iktidarın şahsında,
İslamcılık ve İslamcılarla ilgili en sert eleştiriler, özellikle Hizmet
Hareketi tarafından yapılmakta…AKP zihniyetinin İslami değerleri suistimal
ederek nemalandığı görüşünde Hizmet.
Bu
konular, son zamanlarda ilgi alanımın dışında kalmasına rağmen, Hizmet Hareketi’nin
kurucu lideri Fethullah Gülen’in İslamcılık hakkındaki görüşlerine küçük bir kapı
aralamak istiyorum; bazı şeyler bazı kimseler için malum ve tekrar olsa bile...
Fethullah
Gülen’in İslam anlayışı ve yorumu hakkındaki görüşleri ana hatlarıyla malum –
ki bu yazının da konusunun dışında… Bununla birlikte, onun İslamcılık ile
ilgili görüşlerini, bir kaç makale dışında, tam bir vuzuh ve vukufla ortaya
koyan bir çalışma henüz yok! Hadd-i zatında, okumakta olduğunuz bu yazı da böyle bir iddiadan uzak.
İslamcılık, İslami düşünceyi, kimlikleri,
tecrübeyi, mücadeleyi, davayı, hareketleri… umumen ihtiva eden şemsiye bir terim.
17-25
Aralık 2013 Sürecinden beri daha “indirgemeci” bir yaklaşımla ele alınıyor. Uzmanları hariç, ne eleştirenler, ne de bu sıfatı canügönülden sahiplenenler
genel olarak meseleye vakıf değil... Dolayısıyla kavramla ilgili Batı
medyasındaki müphemiyete benzer bir keşmekeş, “yüzde doksan dokuzu müslüman
olan” Türkiye’deki medya ve umum halk için de geçerli... 17-25 Aralık Sürecinde,
kendisini Hizmet Hareketi içinde gören yazar çizerlerce İslamcılık kelimesinin anlamı genişledi; kavrama yukarıda da bahsi geçen imakar
anlamlar yüklendi. Maşallah mahallenin “İslamcıları” da bu eleştirilere bolca malzeme sağlamakta hiç cimri değiller. Siyasal İslamcı olarak
tesmiye olunan bu güruhla 'ilgili yolsuzluk, hırsızlık ve iltimasın yanısıra cinsel
mevzularda da iddialar ayyuka çıktı…
Fethullah Gülen’in İslamcılık anlayışına geçmeden
önce kısaca kavramın kökenini ve tarihçesini hatırlayalım. Literatürden, İslamcılığın
belli ve kabul görmüş tek bir tanımının olmadığını biliyoruz. Konunun aydınları
kimi zaman birbiriyle çelisen tanımlar ortaya koyuyor. Bu tanımların ortak
özelliğinin, İslamcılığın herşeyden önce bir siyasal temayül ve teşekkül olduğu…
İslamcılık, Batı tandanslı bir kavram. Türkçe’de,
kökü sağlam, ama ekleri sorunlu türedi ve emanet bir kelime olarak duruyor. 1970’lerin
Türkiye’sinin aşırı siyasal ortamında kotarılmış. Sağcılık, solculuk gibi miadını doldurmuş siyasal çağrışımlar uyandırıyor zihinlerde. Islamism kelimesinin Türkçe
karşılığı İslamcılık gerçekten sorunlu. Batıda kullanıldığı şekliyle
Islamism, Fransızca
Islamiste kelimesinden türemis.[2]
İlk kez 18.asır ortalarında Fransızca’da, İslam dini yerine kullanılmış.
Fransızlar, daha önceleri İslam dini için Muhammedilik
kelimesini kullanıyor.[3]
Muhammet Çetin İslamcılığı müslüman aktivistler arasında devrimsel
nitelikli bir değişim öneren siyasi motivasyonlu tavır olarak tanımlamakta.[4]. Mümtazer Türköne’de ise,
İslamcılık, ideolojik arenada baskın bir pozisyon arayışı, siyasal ve toplumsal
bir proje olarak tanımlanıyor.[5] İhsan
Yılmaz, İslamcılığın sadece siyasal tedailer çağrıştırmakla kalmayıp, politik
misyonlar ve amaçlar da yüklendiğini; İslamcılığın, İslam dinini siyasal
İslamcıların kullandığı şekliyle bir enstrüman ve bir ideoloji haline
indirgediği görüşünde.[6] Yılmaz, bu nedenle İslam’ın siyasal
temsillerine şiddetle karşı. [7] AKP liderliğindeki siyasal İslamcılığını son
dönemde en yüksek sesle eleştirenlerden biri Yılmaz.
Konunun Batılı
akademisyenleri de, İslamcılığın ideolojik ve siyasal boyutlarını ısrarla
vurgulamakta…. Sözgelimi Martin Kramer, İslamcılığın modern bir ideoloji olarak
formüle edildiği; aynen Batı’da zuhur eden, Komünizm, Kapitalizm, Sosyalizm
gibi ideolojilere bir cevap mahiyetinde teşekkül ettiği kanısında.[8]
Graham Fuller de İslamcılık ile siyasal İslam’ı eşanlamlı gören Batılı gözlemcilerden.[9]
Martin Kramer, İslamcılığın Voltaire’den
başlayarak 1. Dünya Savaşına kadar olan ilk dönemlerinde tam da İslam’a
eşanlamlı olarak kullanıldığını belirtse de, ona göre terim, sonraları modern
bir ideoloji olarak kulanılmaya başlanmıştır.[10] John Esposito, İslamcılığı, toplumsal
ve siyasal eylemciliği desteklemek ve anlamlandırmak amacıyla kotarılmış bir
ideoloji olarak değerlendiriyor.[11]
Bu tanımlarda öne çıkan ortak bir kavram var: Eylem. Bu, bireysel manadaki ruhi ve manevi deneyimlerden ziyade, toplumsal
ve siyasal yönleriyle temayüz eden bir eylem.
Daniel Pipe’a göre
İslamcılık, modern müslümanın modern mesele ve ideolojilere karşı
ürettiği bir
tavır, bir cevap...[12]
Pipes, Şeriat’ı da İslamcılığın kalbi olarak
görür. Ona göre, bir İslamcı için en hayati mesele, İslami değerlere ve ahlak
sistemine muvafık yaşamak, İslami kültür ve hayatı canlandırmaktır.[13]
Burada kimilerince İslamcı olarak
görülen Said Nursi’nin “Din hayatın hayatı. Hem nuru hem esası.
İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası” sözünü hatırlamak da mümkün!
İslamcılığın genel tanımlarından sonra bir de kısaca tarihi arkaplanını
bakalım. Popüler tanımlarına benzer mahiyette
İslamcılık konseptinin ilk kez İranlı alim Cemaleddin Afgani (1839-1897) önderliğinde
Mısır’da neşet ettiğini varsayıyoruz. Afgani’ye göre, İslam dünyası düçar
olduğu fikri, iktisadi ve içtimai durgunluk sebebiyle son üç asırdır Batı’nın
arkasına düşmüştür.[14]
Bu krizden çıkışın yegane yolu düşüncede
intibah ve eylemde ittihattır. Afgani şöyle diyor: “İslam tarihindeki
inhitat ve Müslüman kimliğindeki kriz, kolonyolizmle başlar” [15] Zamanla aradaki mesafe açıldıkça açılmıştır. (Yanlış
Giden Neydi) “What went wrong” sorusu sadece Afgani’yi
değil, çağdaşı ve sonraki nesilleri de, bizde ilk kuşak Tanzimat aydınlarını, mesela
Namık Kemal’i, Ziya Paşa’yı da bir hayli meşgul etmiştir. Afgani’nin yakın bir öğrencisi
olan Muhammad Abduh (1845-1905) ise İslamcılığın
ateşli bir müdafii ve ilk teorisyenlerinden biri olarak kavramı tüm İslam
dünyasına yayma ve bu hususta bir bilinç uyandırma konusunda büyük gayretler
sergilemiştir. Afgani ve Abduh, kolonyolizmi “en büyük felaket” olarak
gördüklerinden, hassaten bu soruna İslami çözümler aradılar. Bugün de İslamcılık ideolojisi kimilerince halen
bir muhalefet hareketi olarak algılanmakta.[16]
Yeri gelmişken söylenebilir ki, Türkiye İslamcılığında da bu rövanşist damarı
gözlemlemek mümkündür. Müslüman
Kardeşlerin kurucusu Mısırlı alim Hasan el Benna, onun takipçisi Seyyid
Kutup ve İranlı din alimi Mevdudi, Soğuk Savaş doneminde en dikkat çeken
İslamcı ideologlarındandır. Sözkonusu müslüman düşünürlerin eserlerinden seçme
tercümeler, 1960lardan itibaren İslamcı neşriyatta yayımlanmaya ve bilvesile
İslamcılık ideolojisi de modern anlamlarıyla Türk düşünce hayatında bir yer
edinmeye başlamıştır. Burada 1953 yılında Hizbut-Tahrir Hareketi’ni kuran
Filistinli Şeyh Taiyuddin el Nebhani’yi de anmak gerek. Bugün transnasyonel bir
Hareket olan Hizbut-Tahrir de, Müslüman milletlerin tek bir halife altında
birleşmesi ülküsünü temel gaye edinmiş ve İslami bir devletin elzemiyetini, bunun
inşasını savunmuştur.[17]
Diğer yandan Usame bin Ladin’in
kurduğu terorist organizasyon El-Kaide de Cihad’ı bir ideoloji haline getirmiştir.[18]
El-Kaide, Batı’da İslamcılık kavramıyla çok sık birlikte kullanılmiş ve İslam’ın
imajına çok zarar vermiştir, İslam’ın şiddet ve aşırılık yanlısı bir din olarak
algılanmasına sebep olmuştur.[19]
Görüldüğü gibi, İslam’ın farklı yorumları gibi, farklı İslamcılık tanımlarının olması da gayet tabii. Gelelim
konumuza: Fethullah Gülen ve İslamcılığa…
Fethullah Gülen nev-i şahsına mahsus biri. Sözünde,
sesinde bir sıradışılık var. Kendisini dinleyelere, özgün bir İslami yorum
sunuyor; anlatmakla kalmıyor, bu değerleri bizzat temsil ediyor da. Çok genç
yaşlardan beri Türkiye’nin her yerinde inanç, ahlak, bilim ve eğitim üzerine
yoğunlaştırdığı vaazları, konuşma ve yazıları ile İslami bir heyecan uyarmayı
ve Türkiye halkındaki cömertlik duygusunu hareketlendirmeyi başarıyor. Sıradışı
bir din görevlisi olarak, caminin dışına çıkıyor, darbeler arasında kendisine
istikamet arayan Türk gençliğine ulaşıyor. 1960’larda Türkiyenin en seküler bölgelerinde
kahvehanelerde, eğitim kurumlarında, konferans salonlarında halk sohbetleri vererek,
daha geniş kesimlere, özellikle de düzenlediği okuma kamplarında ve eğitim
kurumlarında gençlere ulaşıyor. Onunkisi adeta bir inanç seferberliği…
Hitabeti
ile kısa sürede tanınan ve saygın bir isim haline geliyor. 1974’te Manisa’da
gençleri üniversiteye hazırlayan bir dersane açıyor. 1977’de Avrupa turuna
çıkarak görgüsünü artıyor ve gözlemlerde bulunuyor. Mesela, Almanyada yaşayan
Türklerin kendi kültürlerini ve değelerini muhafaza etmeleri kaydıyla Almanya
kültürüne entegre etmelerinde hiç bir sorun olmadığını, kendilerine kucak açan
imkan sağlayan Almanya’nın ve üretken birer vatandaşı olmalarını salıklıyor. Bu tavır, dönemine göre oldukça yenilikçi…
Daha önce Gurbet Dergisi ve Yeni Asya gazetesinde yazan Fethullah Gülen, 1979’da Sızıntı Dergisi’ni yayımlıyor. 1980
İhtilali devletlüleri, nüfuzu gittikçe artan Gülen’i rahat bırakmıyor ve yaklaşık
6 yıl arıyor. Turgut Özallı yıllarda, 1986’da tekrar resmi vaizlik görevine dönen
Gülen, ülkenin Süleymaniye ve Fatih gibi en büyük camilerinde 1991’e kadar düzenli
vaazlar veriyor. Çevresinde artık daha geniş halk kitleleri toplanıyor. His
yüklü vaazlarında, ağlayan ve ağlatan Hocaefendi, takva ehli , Hz. Muhammed’in
Sünnet’ine riayet etme hususunda son derece hassas dindar bir müslüman olarak
temayüz ediyor.
1994’te Gazeteciler ve
Yazarlar Vakfı’nın inisiyatifleriyle medyada daha sık görünüyor. Televizyonlara
çıkıyor, gazete ve dergilere sosyal konularda mülakatlar veriyor. Bu süreçte,
Gülen’in gittikçe büyüyen Hareket’i de daha önce yanyana gelmesi mümkün olmayan
her kesimden aydın, sanatçı ve akademisyeni, kendine özgün programlarında bir
araya getirebiliyor. Her şeye rağmen Gülen, 28 Şubat sürecinin ardından sağlık
bahanesiyle Amerika’ya gitmek zorunda kalmaktan kurtulamıyor.
Fethullah Gülen’in entelektüel gelişimine
bakıldığında, felsefesini herhangi bir düşüncenin inhisarında tutmadığını, kendini
sürekli yeniliğe, yeni düşüncelere açık tuttuğunu, düşüncesinin ekletik bir
seyir takip ettiğini görebiliriz. İslam düşüncesinin kalbürüstü düşünürlerini
okuduğu gibi, çağdaş Türk ve Batılı yazarların onun üzerinde etkilierini görebilmekteyiz.
Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç gibi düşünürlerin
yanısıra, Said Nursi’in Gülen tefekkür ve hizmet metodunda en etkili isimlerin
başında geldiğini görürüz.[20] Onda İslamcıların bayraklaştırdığı Mevdudi, Ali Şeriati,
Humeyni gibi mütefekkirlerden iktibaslar görmeyiz.
İslam anlayışının
temellerinde bşr yerellik de gözlenen, Anadolu İslami kaynaklarını modern
usüllerle derleyen, iyi bir “kompozitör” olan Gülen, tefekkürünü, kendine
mahsus ifade tarzı
ve metodlarıyla biçimlendirmiş, yaymış; kısa sürede kendi cemaatini kurup
geliştirmiştir. Etkilendiği kaynaklara
bakıldığında onda Türk İslamcılığı temayülleri sezilse de Gülen’in özellikle
1999’da Amerika’ya gidişiyle, felsefesindeki bu tezahürün azaldığı
söynelebilir.
Fethullah
Gülen bugün Türkiye’de hakkında en çok konuşulan isimlerden… O, demorasi,
laiklik, modernite, devlet, siyaset, terörizm, Batı…gibi pek çok güncel konuda açıkça
ve sıklıkla görüş serdeden dini liderlerin başında geliyor. Hayatı, düşünceleri
ve Hareket’inin amaçları hakkında her zaman çeşitli spekülasyonlar yapılagelen Gülen,
son zamanlarda Türkiye siyasetindeki yeri ve icraatlarıyla gündemde…
Transnasyonel bir sosyal hareketin kurucu
lideri olan Gülen, kendisinin herhangi bir hareketin lideri olduğunu ısrarla
reddetse ve kendi ismiyle (Gülen cemaati) bir hareketin olmadığını belirtse de,
kimilerinin Hizmet Hareketi, kimilerininse Cemaat, Camia, Gülenciler…isimleriyle
andığı hareketin lideri olduğunda toplumsal bir mutabakat sözkonusu. Kendi
önderliğinde değil, ama düşünceleri etrafında biçimlenen bir hareketin var
oldugunu kabul ediyor ve o, bu hareketi “ Gönülller Hareketi” olarak
adlandırmayı tercih ediyor. [21]
Fethullah Gülen bugün dünyada çeşitli özel isimlerle anılan farklı İslami
ekoller olduğunu, mesela Kaddafi İslamı, İmam Humeyni İslamı, Ali Şeriati
İslamı gibi, bir de ayrıca Gülen İslamı’na gerek olmadığını belirtiyor.[22]
Gülen,
Nurcu geleneğinden mülhem bir saikle de, kendisinin politika dışında kalan,
sosyal ve eğitim aktivisti olduğu hususunda ısrarlı.[23]
İslami değerlerin ve inancın
siyasallaştırılmasına şiddetle karşı.[24]
Richard Penaskovic Gülen felsefesinde beş karakteristik unsurun altını
çiziyor:
1)
Gülen
bugün küresel bir dünyada yaşadığımızın farkında ve bilincinde bir İslami
liderdir.
2)
İslam
ve Batı arasında yanlış anlama ve anlaşılmaların farkındalığı belirgindir.
3)
Diyalog
ve hassaten de dindarlar arası diyalog önemlidir.
4)
Aşk
ve sevgiyle her kapı açılır, her gönle girilir.
5)
İstikbal
ümit doludur.[25]
Gülen felsefesinin bu ilkeleri, onun
İslamcılık hakkındaki düşüncelerini anlamada kuramsal bir perspektif sunabilir.
Dünyayı, Diyar-ı Selam ve Diyar-ı Küfür olarak kategorize edemeyecegimizi
savunur. Yapılması gereken herkesi kendi konumunda, hiç bir önyargı gütmeden
Kabul etmek, barış içinde birlikte yaşamaya çalışmaktır (peaceful coexistence).
[26]
Kimilerinde çağdas Mevlana [27]
olarak tavsif edilen Gülen, Doğu ve Batı
arasındaki farklılıklara rağmen, ilk etapta benzerliklere odaklanılması
gerektiğini, bu farklılıkların insanlığın zenginliği olduğunu belirtir.[28]
Fethullah Gülen Hocaefendi,
kendi hareketindeki kişilerin farklı kültür ve dinlerden kimselerle evlilikler
yapmasını teşvik eder, barış içinde ortak bir gelecek için bunun faydalı
olduğunu düşünür. Kültürler ve dinler arası diyalog etkinliklerini hem ortak
bir anlayaşın temini ve tesisi için hem de İslamın iyi temsili için elzem görür.[29]
Nitekim kendisi de Roma’yı ziyaret etmiş ve Papa John Paul ile 1998’de
görüşmüştür. Hem Türkiye’de hem Amerikada ikamet ettiği yerler, her din ve
görüşten yüzlerce kişinin uğrak mekanı olmuştur.
Fethullah Gülen’in en merkezi faaliyet alanı
eğitimdir. O da üstadı Said Nursi gibi İslam dünyasının en büyük üç düşmanı olarak,
cehalet, fakirlik ve ayrılık gayrılığı
görür.[30]
Bu yüzden, bir egitimci olarak önce
Türkiyeli esnafı, sonra da dünya genelindeki işadamlarını eğitim ve hoşgörü
merkezleri açmaya teşvik etmiş, farklı kültür ve inançlar arasında eğitimsel
köprüler kurmayı amaçlamıştır. Nitekim onun eğitim felsefesi gelenekle
modernitenin, din ile bilimin sentezidir.[31]
Hizmet Hareketi’nin okulları dini, geleneksel usüllerle öğretmedikleri için
İslami okullar kapsamının dışındadır. Bu okulların programı dini değerlerle
harmanlanan bir ahlak terbiyesi ve karakter eğitimini temel alır.
Gülen’e göre eğitim,
sosyal, ekonomik ve siyasal modernizasyon için, toplumsal dönüşüm için ilk
şarttır; aynı zamanda kişi demokrasi ve insan haklarına ancak iyi bir eğitim
alırsa saygılı olur ve sahip çıkar. [32]
Doğrudan İslam öğretilmese bile Gülen’in siyasal İslamcılık yerine bir nevi
eğitimsel İslamcılık ‘educational Islamism,’ ortaya koyduğunu ileri sürenlerler
de vardır.[33]
Ana hedeflerinden biri Altın Nesil yetiştirmek [34]
olan Gülen’e göre modern insan aynı zamanda bilimle dini değerleri başarıyla
mezcedebilir.
Fethullah
Gülen, İslamcılığın, menfi bir çağrışımları olduğunu ileri sürer. Komünizm,
Kapitalizm, Nasyonalizm, Liberalizm, Sekülarizm gibi ideolojilerle yanyana
gelmemeli. Ona göre din, kendisinden siyasal bir güç ve ideoloji istihsal
edilmesinden ziyade, bireysel bir hayat tarzıdır, bir tercihtir.[35] Kendisi sürekli “politik bir hırsım olmadı,
siyasete hiç bir zaman arzu duymadım; yegane gayem ülkeme hizmettir”[36]
tavrı sergilese de, Gülen her zaman siyasiler için bir cazibe merkezi olagelmiştir.
Herhangi bir siyasi partiyi sonuna kadar tasdik etmemiştir. Denebilir ki, kimi bariz kesintilerle kendisini
ve Hareketi’ni maharetle siyasi mülahazaların üstünde ve siyasal partilere eşit
mesafede tutabilmiştir. Bununla birlikte, 2010 seçimlerinde ve referandumda
bugün İslamcı olarak adlandırılan AKP’yi
açıkça desteklemiştir. Her ne kadar sözkonusu tarihi seçimlerin “ülkenin
istikbali için hayati önemde’ olduğunu söyleyerek, Hareketi’ni AKP
lehine oy kullanmaya yönlendirmişse de, Gülen sonradan bu desteği için yanlış
yaptıklarını, “aldandıklarını” da söylemiştir. Kendisi politikacılarla olan
görüşmelerine rağmen ısrarla siyaset dışı olduğu yönuünde mesajlar vermeye
itina eder. Bir din adamı olarak Gülen’in konumu, Osmanlı’daki ulema ile devlet
ehli arasındaki Sünni gelenek ile irtibatlandırılabilir. Gülen, devlet kademelerine,
kendi İslami anlayışını benimsemiş, ülkesini seven, işinin ehli, adil ve
çalışkan kimselerin tavzifini önemseyen Devlet-Ebed-Müddetçi bir tavır
içindedir. O, Türkiye’de dönem dönem başgösteren siyasal imkan ve bağlamları
pragmatikçe ele alır, onları ülke ve Hareketi için bir fırsat olarak görür, ülkenin
içinden geçtiği hassas zamanları (Özallı Yıllar, 28 Şubat Dönemi, AKP’nin ilk
dönemleri) toplumsal dönüşüm projeleri için fırsatçı bir tavır içinde değerlendirmeye
çalışır, Hareket’in faaliyet alanlarını sürekli zenginleştirerek büyüme yoluna gider.
Bununla beraber, yetkin bşr din adamı olmasına ve siyasilerle ve siyasetle her
zaman yakın münasebetleri olmasına rağmen Gülen, Şeriat’a dayalı bir devlet ve
yönetim şekli önermez; esnek, ileriye bakan ve teceddüde açık fikriyatıyla
bugünkü İslamcı portresinden taban tabana ayrılır. Onun yazı ve vaazlarında Şeriat’ı
promote eden bir söylem yoktur. Popüler anlamlarıyla İslamcılık gibi, Şeriat da
Gülen’in adeta kullanmaktan içtinap ettiği, yanyana anılmamaya özen gösterdiği
kelimelerdendir. Ona göre toplumun siyasi bir “şeriat” düzenine değil, adalete
ve hukuka ihtiyacı vardir[37].
Ne ki, Gülen defalarca bir politik ajandasının olmadığını belirtmek zorunda
kalsa, dinin siyaseten enstrumanlaştırılmasına şiddetle karşı çıksa da, gerek
sekülerler gerekse devlet içindeki kimi gruplarca halen bir tehdit olarak
görülmekte.[38]
Bu kesimler, onun bir takiye yaptığı görüşünde ısrar etmektedir.[39]
Fethullah
Gülen İslam dini ile modernite arasında bir tenaküz görmemiştir. Türk halkının
neredeyse yarısı karşı olmasına rağmen Gülen, Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne
girmesini önemseyen ve destekleyen bir dini liderdir. Bunu ülke için bir
kazanım görür. Avrupa Birligi kriterlerinin Türkiye’de dini ve etnik
azınlıkların haklarını genişleteceğini düşünür. Gülen’in esnek görüşlerinin
Türkiye dindarlarının ve İslamcıların üzerinde de gevşetici, rahatlatıcı roller
oynadığı tartışılabilir. Batılılaşma bugün bile pek çok müslüman lider ve
İslamcı için büyük bir sorunsal iken, Gülen Batıya, Batılı değerlere tepkisel
bir tavırdan ziyade pro-aktif bir rol üstlenmiştir. Takipçilerine bulundukları,
faaliyet gösterdikleri ülkelerin kültürüne ve değerlerine, devletin yasa ve
yönetmeliklerine muvafık bir tavır ve tutum takınmalarını öneri
Fethullah Gülen kültürel bir millyetçi ve
ulema-aydındır. Ayrıca, özellikle 1999’da Amerika’ya gitmesinden itibaren
düşüncesi daha evrensel ve entelektüel bir perspektif kazanmıştır. Bu kazanım,
onu özellikle İslamcıların promote ettikleri dünya görüşünden daha da
uzaklaştırmıştır, daha geniş bir dünyanın kapılarını açmıştır. Ümmetçilik, İttihad-ı İslam gibi ideolojileri
savunanların söylemlerine benzemeksizin, Gülen, hadd-i zatında bir İslam Dünyası
dahi olmadığı, sadece müslümanların yaşadığı kimi coğrafyalar olduğu
kanısıdadır. Bu sebeple günümüzde bir İslami birliğin sağlanmasının pratik bir
karşılığının olmadığı görüşündedir. O, müslümanların şu adil olmayan dünyada, ancak
hakiki (otantik) İslam’ı içtenlikle hayatlarına hayat kılarak bir farklılık
yaratabilecekleri görüşündedir. Hizmet Hareketi, küresel bir formasyon
kazandıkça, Gülen’in de üslub
ve söyleminde bir genişleme ve esneklik görebilmekteyiz. Hareketin 1980 ve 1990’larına
hatta 2000’lerine damgasını vuran milliyetçi ve devletçi söylem tedricen terkedildi, onun yerine
evrensel, çoğulcu, liberal ve demokratik değerler daha da öne çıktı.[40] Gülen, 11 Eylül Olaylarını kendisinin
terorizme karşı olan düşüncelerini ifade etmek için önemli bir firsat olarak
değerlendirdi. Washington Post’ta 21 Eylül’de bu terorist saldırıyı kınayan bir
mesaj yayınladı. Bu mesajda Usame bin Ladin’in İslam’ın imajına zarar verdiğini
ve bu zararın telafisinin de yıllar alabileceğini belirtti. Aynı mesajda “Gerçek
Müslümanın terorist olamayacağını ve bir teroristin de asla müslüman
olamayacağını” söyledi. [41]
Sonuç itibariyle, Gülen Hareketi’nin
dini olmayan çok sayıdaki etkinliğine ve faaliyet alanına rağmen İslami
doğasını red etmek mümkün değil. Hizmet Hareketi, bugün toplumsal hayatı hemen
hemen bütün şubeleriyle kucaklayan çok önemli bir network.... Gülen tefekkürüne
bakıldığında ise İslamın bir kişilik ve kimlik meselesi olarak olarak ele
alındığını, yetiştmiş insane önem verildiği görülüyor. Gülen’e göre, aslolan
insandır; yenilenen, daha iyi bir mümin olmaya çalışan, mevcutla yetinmeyen,
“yaşatmak için yaşayan”, sadece müslümanlara değil, tüm insanlığa hizmet eden bir insan.
Gülen, ideal bir devlet düzeni ve siyasal bir proje yerine, İslami ahlakla
bezenmis bir kimlik ve kişilik sahibi birey önerir. Yazıları ve vaazlarında,
Hz. Muhammed’in yaşadığı dönem, asr-ı saadet, o devideki kişiler dine
verdikleri önem, Allah sevgisi ve korkusu, Peygamber sevgisi gibi bir dizi
karekteristk hususiyetleriyle idealize edilerek tekrar be tekrar anlatılır. Son
tahlilde, Gülen’e göre, İslamın nihai gayesi, bir Şeriat devleti kurmak değil,
insan-ı kamil bir bireydir.
[2] Gilles Kepel, The Prophet
and Pharaoh: Muslim Extremists in Egypt (New York: University of California
Press,1986), 14.
[3] Martin Kramer, “Coming
to Terms: Fundamentalists or Islamists?” Middle
East Quarterly, Spring 2003, 65-77.
[4]
Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers on the Gulen Movement (New York:
Blue DomePress,2012), 176.
[5]
Mumtazer Turkone, “The Birth and Death of Islamism” Insight Turkey
14(2012):87-100
[6]
Yilmaz, ‘Pluralism in Turkey,’ Today’s
Zaman, June 07, 2012
[7]
Yilmaz, ‘Pluralism in Turkey,’ Today’s
Zaman, June 07, 2012
[8]
The Middle East Quarterly, December 1999
[9]
The Middle East Quarterly, December 1999
[10]
Martin Kramer, “Coming to terms: Fundamentalist or Islamist,” Middle East
Quarterly (Spring 2003), 65.77.
[11]
The Middle East Quarterly, December 1999
[12]
The Middle East Quarterly , December
1999
[13]
The Middle East Quarterly, December 1999
[14]
John Voll, Modern Movements in Islam.
Edith Kamrama, (London: University
of California Press,2011) Chapter 12.
[15]
John Esposito, Voices of Resurgent
Islam. Edith Esposito (New York and Oxford: Oxford University Press, 1983), 5.
[17] Muhammed Ayoob, Many Faces of Political
Islam: Religion and Politics in the Muslim World (University of Michigan Press,
2008), 138.
[18]
Darko Trifunovic and Jill Starr, Bosnian Model of Al
Qaeda Terrorism (Banja Luka, 2002), 41.
[19]
Muhammed Ayoob, Many Faces of Political Islam: Religion and Politics in the
Muslim World (University of Michigan Press, 2008), 132.
[20]
Zeki Saritoprak, “ Fethullah Gulen and
the People of the Book: A Voice from Turkey for Interfaith Dialogue,” The
Muslim Word, 95 ( July 2005),329-340.
[21]
Fethullah Gulen, Kirik Testi , ( Istanbul: Nil Yayinlari, 2005), 182.
[22]
Gulen, Kirik Testi, (Istanbul: Nil Yayinlari,2005), 233
[23]
Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers on the Gulen Movement (New York:
Blue DomePress,2012), 124
[24]
Fethullah Gulen,Gurbet Ufuklari ( Istanbul: Nil Yayinlari,2007), 181.
[25]
Fethullah Gulen, Umit Burcu, (Istanbul: Nil Yayinlari, 2010), 275.
[27]
Jane,Shlubach, Tolerance is Love: Gulen,Ghazali,and Rumi, last modified ,12
November 2005, http://www.rumiforum.org/gulen-movement/tolerance-is-love-guelen-ghazali-and-rumi.html
[29]
Gulen, Umit Burcu ( Istanbul: Nil Yayinlari,2010), 159
[30]
Fethullah Gulen,Fikir Atlasi ( Izmir, 2006), 87.
[31]
Fethullah Gulen, Dirilis Cagrisi, (Istanbul: 2010),141.
[32]
Ebaugh, H.R. Gulen Movement: A Sociological Analysis of a Civic Movement Rooted
in Moderate Islam. (New York: Springer,2010), 34
[33]
Agai B. , The Gulen Movement’s Islamic Ethic of Education. In M.H. Yavuz and
J.L. Esposito,eds. Turkish Islam and The Secular State: The Gulen Movement ,(
New York: Syracuse University Press,2005), 50.
[34]
Fethullah Gulen, Dirilis Cagrisi, ( Istanbul: Nil Yayinlari, 2010),37.
[36]
Fethullah Gulen,Sohbet-i Canan ( Istanbul: Nil
Yayinlari, 2006), 284.
[38] Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers
on the Gulen Movement (New York: Blue DomePress,2012), 148
[39] Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and
Answers on the Gulen Movement (New York: Blue DomePress,2012), 140
[40] William Park,Fethullah Gulen Movement as a
Transnational Phenomenan, Panel at University of London, The Gulen Movement in
Redefining Turkey and Anatolian Muslimness, (London: 26,10, 2007)
[41] http://en.fgulen.com/press-room/nuriye-akmans-interview/1727-a-real-muslim-cannot-be-a-terrorist