Hakan Yavuz ve John Esposito’nun birlikte edit edip yayına hazırladıkları Turkish Islam and the Secular State: the Gülen Movement.
Introduction: Islam in Turkey: Retreat from the Secular Path adlı kitabın ikinci bölümünde, The Gulen Movement: The Turkish Puritans,
Yavuz, daha spesifik olarak Hizmet Hareketi’ne odaklanıyor.
Hizmet Hareketi ile Said Nursi’nin
öncülüğünü yapmış olduğu Nur Hareketi arasında köklü ideolojik bağlar kuran, benzerlikler tespit eden Hakan Yavuz,
Hizmet Hareketi’ni Neo-Nur Hareketi
olarak adlandırıyor. Yavuz, Fethullah Gülen’in tedricen kendi hareketini
formalize ettiği süreçte, özellikle de 1970’lerdeki ilk dönemlerde, Said Nursi’nin
hizmet metodundan ve pek çok yenilikçi düşüncesinden etkilendiğinin altını
çizmekte; dolayısıyla Gülen’in Said Nursi’ye manen ve ilmen medyun olduğunu
belirtmektedir.[1] Yavuz,
Said Nursi’nin vefatıyla birlikte, özellikle de 1960’ların sonlarına doğru
fragmantasyona uğrayan Nur Hareketi’nin diğer
kollarıyla mukayese edince, Hizmet Hareketi’ni, Risale-i Nur Hareketi’nin
sayıca en büyük ve en önemli kolu olarak görmektedir. Yavuz, Gülen’in öncülüğünü
yaptığı Hizmet Hareketi’nin kavramsal çerçevesini, ana stratejilerini ve
metodlarını Nursi’nin eserlerinden istifade ederek kurguladığını tartışmaya açar. Ona
göre Nursi’nin yazıları ferd (birey) odaklıdır, ve şahsın nefsine
müteveccihtir; Risaleler’de nefsin terbiyesi esastır. Bireysel bilinçlenmenin
ardından, hatta aynı zamanda, başkalarına hizmet etmek, onların inançlarını korumak,
kurtarmak ve takviye etmek de yine Nur Mesleğinin mühim umdeleri arasındadır.
Bireyde dini bir bilinç teşekkül ettirmenin ve manevi keyfiyetin önemine inanan
Nursi, bilinçli fertlerden de bilinçli bir cemaat oluşabileceği
düşüncesindedir. Nursi’nin bu teorisini pratiğe döken de Gülen’den başkası
değildir.
2003’te akademi dünyasına
sununlan bu ilk çalışmada Hizmet Hareketi (ki Yavuz buna Gülen Hareketi demeyi tercih
etmektedir) ve Nur Hareketi arasında daha yakın bağlar tesbit eden Yavuz, 2013’teki
çalışmasında, Toward Islamic
Enlightenment, Hizmet Hareketi’nin daha bağımsız ve gittikçe de nev-i
şahsına mahsuslaşan bir dini hareket olduğu konusunu gündeme getirecek, bu kez
de Hizmet Hareketi ile Nur Hareketi arasındaki farklılıkları saptamaya gayret edecektir.
Yavuz’un 2003 ila 2013 yılları arasıda Hizmet
Hareketi ile ilgili düşüncelerindeki değişiklikleri saptamak da
ayrı bir yazı konusu olabilir. Yavuz’un Nursi ve Gülen münasebetindeki genel
düşüncesi şudur: “Said Nursi’nin İslami
düşüncenin yenilenmesi amacına dayalı birey eksenli iman hizmeti Gülen’de
pratiğe dökülerek bir sosyal değişim projesi halini almıştır.”
Hakan
Yavuz, fazla detaylandırmadan Gülen ve Nursi arasındaki benzerliklere şu
şekilde değinmiştir:
Said Nursi, İslam Dünyası’nda üç
ana sorun tespit etmiştir: Fakirlik,
Cehalet ve iftirak.[2]
Fethullah Gülen, Nursi’nin bu üçlemesini kendi eserlerinde ve konuşmalarında
sıklıkla kullanmıştır. Nitekim sonraki onyıllarda Gülen, Nursi’nin işaret
ettiği bu üç sorunu giderici mahiyette çalışmalar yapmış, projeler üretmiştir; mesela
cehaleti yenmek için eğitim kurumları, medya ve yayınevleri; fakirliği yenmek
için insani yardım vakıfları (Kimse Yok Mu); toplumdaki etnik, dinsel ve
mezhepsel ayrılık ve gayrılıkların telafisi için de çeşitli vakıf ve dernekler
(Abant Platformu) açılmasına dayelikler yapmış, fikri öncülüklerde bulunmuştur.
1925’ten önceki Eski Said’e benzemeksizin, Yeni Said Nursi siyasetten
içtinap etmiştir; Van’da uzelete çekilmesine rağmen yeni Cumhuriyet’in devletlülerinin
hışmından kurtulamamış ve vefatına kadar sürecek bir sürgüne zorlanmıştır. Zor
şartlar altında geçen 35 yıllık sürgün yıllarında da Nursi, siyasetle arasına
mesafeler koymuştur. O kadar ki, 2. Dünya Savaşı’nın yaşandığı, Türkiye’nin de
tehlikeyi hissettiği sosyal ve siyasal psikolojinin en kesif olduğu dönemlerde
bile, haberleri dinlememiş, siyasi gelişmelerden uzak kalmaya gayret etmiş,
mesaisini iman hizmetine teksif etmiştir. Siyasetle olan bilinçli ve mesafeli ilişkisinin
sebeplerini Külliyatı’nın muhtelif parçalarında, özellikle de yakın
talebelerine yazdığı mektuplarında daha açıkça görebilmekteyiz. Aynı şekilde Gülen
de, Yeni Said’in siyasetten istiğna ilkesini takip ederek, particilikten, parti
politikalarından uzak durmaya özen göstermiş, kendi pozisyonunu bütün siyasi partilere
esit mesafede konumlamaya gayret etmistir.[3]
Bununla birlikte toplumsal olaylara duyarlı olan Gülen’in, zaman zaman,
özellikle de 28 Şubat öncesi ve sonrasında medya
açılımı müvacehesinde çıktığı televizyon programlarında, yerli ve yabancı
medyayla yaptığı gazete ve dergi röportajlarında siyasi içerikli kimi mesajlar
verdiği de görülmüştür. Bu minvalde, Gülen’in hangi durumlarda ve ne zaman ortaya
çıkarak siyasetten içtinap ve istiğna
ilkesinin rağmına siyasi içerikli çıkışlar yaptığını incelemek de ayrı bir
araştırma konusu olacaktır. Bu bağlamda Nursi ve Gülen arasında kurulabilecek
bir diğer benzerlik ise her ikisinin de son dönemlerine tekabül eder. Şöyle ki,
Nursi özellikle 1950’lerin ikinci
yarısında siyasetle birebir olmasa da, (ki kimi mebuslara, Başbakan
Adnan Menderes de dahil) uyarıcı mahiyette mektuplar gönderdiği bilinmekte,
siyasi gelişmelere “lüzum hissedilen maslahata binaen” biraz daha duyarlı hale
gelmiştir. Genel itibarıyle toplumu teskin amaçlı verdiği mesajlarda siyaset
üstü kalmayı başarabilen Gülen de özellikle 2010’lı yıllarda, Hizmet Hareketi’nin
maruz kaldığı uygulamaların icbarıyla siyasi mesajlar içeren sohbetlerde
bulunmuştur.
Hakan Yavuz, Nursi’nin matbaa
teknolojisini ( teksir makineleri, daktilo, matbaa) etkin bir biçimde
kullanarak, kendi mesajni daha genis kitlelere ulaştırmadaki başarısının altını
çizmektedir.[4] Risaleler’in
okunması kadar, yazılarak çoğaltılması ve dağıtılması da önemlidir Nursi için; nitekim bu önemi idrak eden Nur Hareketi
içinden bir grup, halen Yazıcılar ismiyle
varlığını sürdürmektedir ve bu grup Risaleleri okuduğu kadar el ile ve Arap
harfleriyle yazarak da hizmet etmeye devam etmektedir. Aynı şekilde, bugün Gülen’in
liderliğini yaptığı Hizmet Hareketi’nin çeşitli medya outletleri de aynı işlevi
görmektedir: Risale-i Nurdaki iman hakikatlerinin çeşitli ton ve üsluplarda
daha geniş kesimlere duyurulması… Gülen’in bir din adamı olarak mesajını 1966’dan
itibaren, önce yazılı, daha sonra da teknolojik imkanlar geliştikçe sesli ve
videolu kasetlerle, ardından gazete, dergi, radyo ve televizyonlarla, en son
olarak da internet üzerinden vererek, bu hususta diğer dini harekelere de
öncülük yapmıştır. Kanaatimce Hizmet Hareketi’nin diğer dini hareketlere
teveffuk etmesinin sebeplerinden biri de özellikle 1970’lerde teyip kasetleri,
1980’lerde video kasetleri ile Fethullah Gülen’in teknolojik imkanları
zamanında kullanarak mesajını Anadolu’nun her yerine aynı anda yayabilmesindeki
başarısıdır.
Hakan Yavuz’a göre Nursi ve Gülen’in ortak gayesi, bireydeki dini
bilinci güçlendirmek, kişinin imanının kurtarılmasına imkanlar hazırlamak,
nefsi ve nesli terbiye etmektir. [5] Nursi ve Gülen, İslami bir devlet sistemini
veya muktedir bir siyasal partiyi bireyin dini hayatını yaşayabilmesi için şart
görmemektedirler.[6] Aslolan, iyi ahlaklı birey ve erdemli
toplumdur. Ahlaken iyi yetişmiş, moral,
etik ve insani değerleri özümsemiş bilinçli bireylerden oluşan böyle bir toplum
ise parti meclislerinde değil, modernite ve geleneği, bilimle dini değerleri
mezceden eğitim faaliyetleriyle yetişecektir.[7]
Hakan Yavuz’a göre Nur Hareketi dindarlararası diyalog etkinliklerini
gerçekleştiren öncü bir harekettir. Nur Hareketi siyasal İslam’ı merkeze alan
bir hareket olmadığından sadece müslüman toplumlara odaklanmaz, her kesimle
ilişkilerini sürdürür; hatta farklı dini telakki ve kültürlerin birbirine
yakınlaşmasını, birbirini daha iyi anlamasını dünya barışı ve huzuru için
gereki addeder.[8] Nitekim
Nursi, henüz hayattayken Papa’ya bir mektup göndermiş ve 1950’lerde, inançlı
kesimler için ciddi bir tehdit unsuru olarak algılanan komünizme karşı Vatikan’la
birlikte mücadele etme teklifi götürmüştür. Aynı şekilde Gülen de, bizzat Papa
2. John Paul ile 1998’de görüşerek dünya genelinde dindar kesimler arasında
diyalog etkinliklerinin öncülerinden biri haline gelmistir. Gülen’in zamanında
kimi dini kesimlerce tenkit edilen bu görüşmesinin anlamı ve önemi bugünkü
bağlamda daha iyi anlaşılabilmektedir. Bu minvalde eklemek gerekir ki, Gülen,
Batı ülkelerinde yaşayan müslümanların, yaşadıkları toplumlara entegrasyonunu teşvik eder, o ülkelerin
yasalarına tam bir şekilde uyulmasını gerekli görür.Hatta Batı’da yaşayan müslümanların durumu tartışmasını bir
adım öteye götürüp, entegrasyon, asimilasyon, isolasyon mülahazalarının
ötesinde, müslümanların yaşadıkları Batı ülkelerinin aktif birer vatandaşları
ve bireyleri haline gelmesini tavsiye ederek, konuyu kontrubisyon ( üreterek
katkı sağlama) bağlamında ele alır.
Said
Nursi, talebelerinin bir araya gelerek, Risaleler’i teksir ettikleri, okudukları ve sohbetlere
yeni kimseleri davet ettikleri dersane fikrini, Gülen daha da büyütmüştür ve Işık Evleri konseptini geliştirmiştir.
Bu evler, özellikle üniversiteye giden gençler için barınma yerleri de olurken
Hizmet Hareketi’nin kalbinin attığı mekanlar haline gelmiştir; buralarda öğrenciler
Gülen’in ve Nursi’nin kitaplarını okuyup, Gülen’in vaazlarını dinleyip
izlemektedirler. Yavuz’a göre Hizmet Hareketi’nini merkezinde, Nursi’nin
dersane modelinden etkilenen bu Işık Evler vardır.
Yine aynı şekilde, hem Nursi hem Gülen, din
ile bilimi, gelenek ile moderniteyi uzlaştıran bir söylem geliştirmiştir.
Özellikle Gülen’in Altın Nesil
konsepti, milli, insani ve manevi duygulara önem vermesinin yanında, temelde
din ile bilimin izdivacını amaçlıyordu.[9]
Altin Nesil ile ilgili Yavuz Çobanoğlu’nun
“Altın Nesil’in Peşinde: Fethullah Gülen’de
Toplum, Devlet, Ahlak, Otorite” başlığı altında 2012 yılında İletişim
Yayınlarınca basılan bir doktora tezi vardır. Altın Nesil konseptine daha
içeriden bir bakış da İbrahim Canan’ın Fethulah
Gülen’de Sünnet Anlayışı adlı kitapta vardır. Bu iki çalışmaya göre de genel
itibariyle, Gülen’in amacı modern bir müslüman, güzel ahlaklı ve çalışkan insan
yetiştirmektir.
Hakan
Yavuz, çalışmalarında Gülen’in eğitim faaliyetlerine özel önem verir. Gülen’in
inanç temelli egitim felsefesini üç kategoride inceler: ahlaki degerler, bilim ve oz disiplin.[10]
Nitekim Gülen’in geliştirdigi trademark konseptlerden biri olan, “Altın Nesil”
de bu ilke ve değerler etrafında biçimlenmiştir. Gülen, aynı zamanda hem müslğman
hem de modern olunabileceğini savunagelmiştir. Yavuz, Gülen’in Türkiye
insanlarının günlük hayatında dinin vazgeçilmez yerini ve önemini çok iyi
tespit ettiğini ve halkın dini kimliğini kamuda daha belirgin hale getirmeyi
amacladığını ileri sürmektedir.[11]
Gülen eğitime ve çalışma ahlakına önem vererek müslümanları fikri bir değişime
hazırlamıştır. Yavuz’a göre Hizmet Hareketi’nin merkezinde Gülen’in İzmir’deki
ilk yıllarından itibaren yanında bulunan, Kestanepazarı Kuran Kursu’nda
yetiştirdiği, kader birliği yaptığı “has
dairesi” vardır.
Yavuz, Gülen’in İslam anlayışını analiz ederken, onun içinde doğup
büyüdüğü çevrenin ve yetiştiği kültürel unsurların kendisinin İslami yorumunda
derin etkileri olduğunu ileri sürer. Yavuz’a göre Gülen’deki güçlü dadaşlık
kültürel arkaplanı, kendisini zihnen ve ruhen derinden etkilemiş ve onun Türk
Osmanlı milliyetiçiliği temelinde bir anlayış benimsemesinde ve bu idealde bir
dini hareket kurmasında etkili olmuştur.[12] Gerçekten de Gülen’in özellikle Mehmet Akif
Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek fikriyatının etkileri ile de biçimlenen Türk
Osmanlı milli kimliği, duygu, düşünce ve hayalleri, zamanla gelişen ve
öncülüğünü yaptığı Hizmet Hareketi’ne belirgin bir Türlük karekteri
kazandırmıştır. Bu noktada Gülen’in tarih felsefesini tartışmaya dahil etmek
yerinde olabilir, ancak bunu ileriki yazılarımıza tehir etmeliyiz.
Said Nursi’nin Müspet Milliyetçilik kavramsallaştırmasından etkilenen bu
kültürel ve kimi özelikleriyle de nostaljik milliyetçilik konsepti, özellikle
1980 sonrasında kimi aydınlarca üzerinde sıklıkla konuşulan Türk İslamı
(Turkish Islam) kavramını da beraberinde getirmiştir. Hizmet Hareketi bugün
Türk dilini ve kültürünü dünyanın her yerinde “promote” etmektedir; Hareket’in
dünyanın muhtelif ülkelerinde açılan eğitim kurumları da Türk Okulları olarak
anılmakta ve markalaşmaktadır. Hareketin teolojisinin Türk veya Anadolu İslamı gibi anılması, yurtdışında
açılan okullarının Türk Okulları olarak adlandırılması, bugünkü durum
itibariyle Hizmet Hareketinin transnasyonel karakteriyle bir tenakuz teşkil
ediyor gibi görünmektedir. Tahminim, bu isimlendirmenin önümüzdeki yıllarda
gözden geçirileceği yönündedir.
Fethullah Gülen’in devlet anlayışını da kısaca
irdeleyen Hakan Yavuz, Kemalist elitin, Gülen’in devlet ile münasebetlerini
yanlış okuduğunu ileri sürer. Yavuz’a göre, Gülen, İslami bir rejim kurma
peşinde değildir.[13]
Gülen, dindar ve mesul bir nesil yetiştirilmeye adamıştır hayatını… Bu istikamette
de devletle ve hakim güçlerle herhangi bir mücadeleye girişmemeye özen
göstermiş; en netameli durumlarda bile böyle bir güç mücadelesine girmekten
kaçınmıştır. Gülen, devlet’in dindar olması gerektiğine inanmaz; devlet,
vatandaşlarının bireysel haklarını korumakla mükelleftir. Gülen, dini, devlete
bir alternatif olarak görmez; nitekim “ devletin olmadığı yerde anarşi ve kaos
olur” sözü de kendisine aittir.[14] Dolayısıyla Gülen, Türkiye’deki
modernleşme ve sekülerleşme sürecine baş
kaldırmamış, bilakis yukarıda da sözü edildigi üzre, Türkiye’nin geçmisten
tevarüs ettiği külturel mirasına bağlı kalmak şartıyla, hatta bu kültürel
mirastan yeni değerler üreterek ülkenin Batı ile entegrasyonunu savunagelmiştir.
Bu noktada Yavuz ilginç bir iddiada
bulunarak, Gülen’in 1980 darbesini uzaktan da olsa desteklemesini, onun temel
felsefesindeki bu devletçi temayüllerle ilgili olabilecegini iddia eder.
Hakan Yavuz Hizmet Hareketi’nin üç sosyo-tarihsel aşaması olduğunu ileri
sürer:
İlki, 1970-1983 arasındaki dini-muhafazakar bir
cemaat inşa etme periyodu;[15] Yavuz’un
kuluçka dönemi olarak adlandırdığı bu devrede Gülen, Diyanet çatısı altında imam
ve vaiz olarak görev yaptığı şehirlerde on yıllık zaman içinde kendi cemaatini kurmayı
başarmıştır. Bu dönemde, çok sayıda Işık Evleri açarak, Hizmet Hareketi’nin
lider kadrolarını yetiştirmiştir. İkincisi, Eğitim evresidir; 1980-1990 yılları
arasında Gülen, Özallı Yıllarda (1983-1993) zuhur eden pek çok ekonomik,
kültürel ve toplumsal fırsattan zamanında yararlanarak, ülke genelinde modern
eğitim veren kurumlar açmıştır; bu dönemde kurumsallaşma belli bir kıvama
geldikçe, bilvesile devlet ile de ilişki kurmaya başlamıs ve Hareket ekonomik
olarak ve sayıca büyümüştür. Yavuz’a göre işte bu evrede Hareket, yurtdışı
açılımlarıyla birlikte transnational bir hüviyet kazanmaya başlamıştır.[16] Üçüncü ve son evre ise, 28 Şubat 1997’den
günümüze kadar olan dönemdir. Bu dönemde
Hareket çeşitli zulümlere, baskılara ve ayrımcılığa maruz kalmış, sonuç olarak
ise zoraki bir dışa açılma, şeffaflaşma, resmiyetleşme ve liberalleşme temayülü
göstermistir.[17]
Bütün bu tarihi evreler sürecinde Hareket, “İslam’ın yenilikçi kapasitesini
göstermiş ve en zor koşullar altında kendisini yenilemeyi bilmiştir.”[18]
Ezcümle, 1983 sonrası demokratikleşme sürecinde Türkiye’de ortaya
çıkan imkanları yerinde ve zamanında değerledirerek dini içerikli ve hedefli
bir toplumsal dönüşüm projesi hazırlayan Gülen’in öncülük ettiği Hizmet
Hareketi, bidayetinden itibaren çeşitli toplumsal istihalelerden geçerek
bugünkü durumuna gelmiştir. Muhafazakar
ve idealist bir eğitim hareketi olarak
başlayan Risale-i Nur’un genel ilkeleri ekseninde gelişen Hizmet Hareketi,
Fethullah Gülen’in ileri görülü, esnek ve değişime açık kişiliği ve liderlik vasıflarının
da etkisiyle küresel çapta bir eğitim, kültür ve ahlak hareketi haline gelmiştir.
Bir sonraki yazıda, Hizmet Hareketi’nin entelektüel kapasitesine göz
atmaya çalışacağım. Bu yazıdan hemen sonra da Hakan Yavuz’un Hizmet Hareketi’ne
yönelttiği eleştiriler var; bu eleştirileri tahlil ederken, benim de Yavuz’a
yönelteceğim kimi eleştirilerim olacak.
[1] Yavuz, Toward, 31.
[2] Yavuz, Turkish, 6.
[3] Ibid., 7.
[4] Ibid., 7.
[5] Ibid., 11.
[6] Ibid.,11.
[7] Yavuz, Toward, 51.
[8] Yavuz, Turkish, 12.
[9] Yavuz, Toward, 98.
[10]Ibid,. 37.
[11]Ibid,.34.
[12] Yavuz, Turkish, 20.
[13] Yavuz, Turkish, 23.
[14] Ibid., 27.
[15] Ibid., 40.
[16] Ibid., 41.
[17]Ibid,.30.
[18] Ibid.,46.
No comments:
Post a Comment