Türkçe Olimpiyatları mevsimindeyiz...Her gün dünyanın bir başka ülkesinden ümit bahşedici haberler geliyor. Heyecanla izliyoruz, gururlanıyoruz, şevkleniyoruz ve ülkemiz ve kültürümüz adına sergilenen bu güzellikleri sevdiklerimizle paylaşıyoruz. Kah bir şarkı, şiir ve nat, kah bir tiyatro gösterisi...kalplerimizi yumuşatıyor, bizleri tarifsiz duygulara salıyor. Ülkelerin final geceleri, videolar...kasvetli hallerden bizi çekip çıkarıyor ve istikbale güvenle bakmamıza vesile oluyor.
Hele dinlemeye ve seyrine hiç doyamadığımı Yeni Bir Dünya Kuruyorlardı şarkısı... Buhranlı zaman diliminde, ruhuma inşirah salıyor, nefes alabiliyorum bir nebze. Hani o Ramazanlar için söylenen şekliyle ifade edecek olursak: Her yıl tam da zamanında geliyor Türkçe mevsimi.
Aynı zamanda, dünya çapında bir olay olan bu etkinliğin içinde yer almayı, bu faaliyete can u gönülden destek sunmayı, yıllardır yurtdışında yaşayan ve uzmanlığı da Türk Dili ve Edebiyatı olan biri olarak kişisel bir mesele gibi de ele alıyorum...
Kabul etmeli ki, Türk dili festivalleri bizim henüz kıymetini, manasını ve vizyonunu tam olarak idrak edemediğimiz bir proje. Sıradan insanların kotardığı sıradışı bir proje.Destan denmesi de bundan belki. Sıradan insanların, zamanla fevkalbeşer bir motivasyonla kendilerini fevkaladeden olaylar silsilesinin içinde buluverdikleri dasitani bir vaka.
Her sene gelişerek, yeni formatlarla zenginleşerek ve altı kıtadan derdiği güzelliklerle bezenerek ilerliyor. Dünyanın bütün çiçeklerini diyor ya şair, dünyanın bütün coğraflarından damıtılıp gelen özgün katkılarla zenginleşecek muazzam bir proje. Geçen 12 yıl içinde de kendine mahsus bir kültür, tarih ve gelenek de oluşturdu nitekim..Gönüllülük esasına dayanması da yine en güçlü ve kalıcı olacak yanlarından...
Yılın bu mevsimlerinde, kah insani, kah milli ve dini duygularla sarmaş dolaş olarak takip edilen, heyecanlanılan, coşulan bu festivallerin mutfağı pek bilinmez.
Türkiye'ye gelen her bir öğrencinin ve bu öğrencileri bin bir emekle bu şölene hazırlayan öğretmenlerinin her birinin bir hikayesi var. Herşeyden önce, ibretle bakıldığında görülecektir ki, yediden yetmişe koşuşturan bu kişilerde bir show amacı, teyatrallik ve görünme sevdası yoktur.
Sonra...O öğrencileri bulmak, seçmek, eğitmek...sanılmasın ki çok kolay oluveriyor. Sanılmasın ki her şey lay lay lom rehavetiyle yürüyor. Sanılmasın ki rengi farklı, dili ve dini farklı bu çocukları hazırlamak tereyağından kılçeker gibi kolay oluyor..Bu taraklarda bezi olmayanları, üç beş çocuğa şarkı şiir ezberletiliyor küçümseyiciliğiyle silip atmasına bakmayın siz.
Emek istiyor, adanmışlık istiyor, sabır istiyor, bilgelik istiyor. Masa başından kalkıp, sokağa çıkmayı, yedi cihanla barışık olmayı, laf değil icraat yapmayı...gerektiriyor.
Gel gör ki...Caanım ülkemde bir kısım zevat-i kiram başlı başına Türkiye'nin son on yıldaki en büyük değerlerinden biri olarak gördüğüm bu etkinliğe hayat hakkı tanımıyor, bu festivallerin ocağına incir ağacı dikmek için elinden gelebilecek hiç bir hoyratlığı ardına koymuyor...
Ne kadar kolaymış bunca emeği hiçe saymak..Va esefa ve va hayreta!
Gerçi az önce de belirttiğim gibi, her nekadar marifet iltifata tabii ise de, başından beri bu işin içinde olanların herhangi bir takdir beklediğini sanmıyorum. Gördüğüm kadarıyla, gölge etme başka ihsan istemez düşüncesindeler.
No comments:
Post a Comment