AŞURE
2006, OTTAWA
Hatırlıyorum, geçen sonbahar mevsiminde yoğun geçen,
yağmurlu bir gündü. Günün sonunda bir de toplantıya katılmıştım ve toplantıda aşure
dağıtılması güzel bir sürpriz olmuştu benim için. İki kase de evdekiler için alıp
toplantıdan erken ayrılmıştım.
Apartmana girdiğimde kapısı tam kapanacakken koşup yetişebildim
asansöre. Asansörde, babasının elini sıkı sıkıya tutmuş, dört beş yaşlarında
şirin mi şirin bir çocuk gülümseyişiyle karşılandım. Çocuktaki enerji ile benim
yorgunluğum hoş bir tezattı. Şirin ufaklık, İspanyolca, babasına bir şeyler
anlatıyordu heyecanla. Genç adam da içten
gülüşlerle eşlik ediyordu oğluna. Dediklerinden hiç bir şey anlamasam bile,
çocuğun sevecenliği benim de içimi ısıttı.
Elimdeki aşure kaselerinden birini çocuğa uzatıverdim.
- Çok
güzel bir tatlıdır bu. Yemek ister misin? Buyur
bakalım, dedim. Umarım seversin.
Çocuk, babasının elini bırakarak, iki eliyle birden
kaseyi kavradı.
- Emin misiniz diye sordu babası bana.
- Elbette, dedim. Afiyet olsun. Bakalım sevecek mi!
Çocuğun gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi. Küçük
hediyeme çok sevinmişti.
Beni de babasını da unutmuş, elinde tuttuğu kasede
nasıl bir lezzet olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.
Aşure hakkında bilgi vermeme zaman bile kalmadan, asansör
benim kata gelivermisti. İyi geceler
diyerek ayrıldık birbirimizden. Bu kocaman apartmanda ilk kez gördüğüm bir
aileydi.
Yoğun geçen bir gün sonunda aldığım en güzel hediye
işte o çocuğun mutluluğu ve sımsıcak tebessümleri oldu. Asansörden indiğim
zaman bile, çocuğun gönlüme saldığı sıcaklığı hissediyordum.
Aradan bir kaç ay geçti.
Sabah sabah bir telaşeyle binanın alkkatındaki garaja
doğru koşuyordum. Garajın kapısını açtığımda, arabaya binmek üzere olan bir
kadın ve çocuk gözüme ilişti.
Kendisini arabaya bindirmeye çalışan annesine rağmen, ufaklık
yanıma kadar geldi. Tanımıştım, bir küçük kase aşureye, sımsıcak gülümseyişleriyle
içimi ısıtan bu afacanı. Arabanın camını açtım, günaydın, nasılsın diye sordum
kendisine. Çocuğun sadece teşekkür ederim demesini anlayabildim. İngilizce
bilmiyordu belki de. Annesi de geldi arkasından:
- Siz
ona yiyecek bir şey vermişsiniz, bizimki o tatlıyı çok sevmiş, sizi görünce
hatırladı, onu anlatıyordu şimdi bana diye söze girdi kadın.
- Sizi görür görmez hatırladıve heyecanla
yanınıza gelmek istedi, size teşekkür için, diye ekledi.
Arabadan indim. Bu melek çocuk, şimdi de benim
bir günüme güzel başlamama da vesile olmuştu.
Diz çökerek gözlerine baktım, bu tatlı dostumun. O da beni gözlerindeki bütün
durulukla sezdi bir kaç saniye.
- Verdiğim
tatlıyı sevmene çok sevindim, istersen tekrar getirebilirim diyebildim
mutlulukla.
İçimde yine tarifi imkansız hislerle
başladım güne.
No comments:
Post a Comment