TAM IKI YIL ÖNCE KALEME ALINAN SİTEMKAR BİR 28 ŞUBAT YAZISI...HEPİMİZ 28 ŞUBATÇIYIZ...KIVIRMAYALIM...
İstiklal Mücadelesi veren bir milletin evladını İstiklal Mahkemelerinde yargılayanlar, Ulucanlar’da asanlar, kesenler kimlerdi, nereden gelmişlerdi?
Şefkatli, merhametli bir milletin içinde, o caniler, zorbalar, katiller nasıl barınabilmişti ve kendi çocuklarına nasıl kıyabilmişlerdi!
Gelelim 28 Subat'a...
Faturayı sadece bir kaç paşaya, medyadaki bazı gazetecilere, milletvekillerine, bürokratlara, hatta bazı cumhurbaşkanlarına, başbakanlara kesip işin içinden çıkıyoruz. Böylelikle, giriftar olduğumuz müşterek günahımızdan (collective guilt) kurtulmanın yollarını arıyoruz! Halbuki bu günah, gelecek nesillerin de ibret alabilecekleri bir tevbe-i nasuh gerektiriyor. O da toplumun demokrasi bilincini içselleştirmesine ve birlikte yaşama anlayışının yerleşmesine vabeste...Heyhat, toplum olarak, bundan hala çok uzağız.
Şimdilik, 28 Şubatçıları yargılamak için eğer bir Nurnberg Mahkemesi kuracaksak , topyekün bir millet olarak sanık sandalyesine oturmamız gerekiyor. Evet, ne yazık ki suçlular ve suçlu olma potansiyeline sahip olanlar aramızda: sen ben o siz biz onlar...
28 Şubat döneminde ben de özel okulun birinde idealist bir muallimdim. Gestapolar tarafından takip, teftiş hatta tedhiş edildiğimiz o meşum günlerde, alelade işlerimi bile sakit bir infialle görüyordum. Verdiğim bir mücadele vardı; bu, genç yaşımda beni yormuştu; hatta derin bir ümitsizliğe boğulmak üzereydim. O dönemlerde yapılabilecek en iyi şey askere gitmekti, ben de gittim. Haziran fırtınasının ortalığı kasıp kavurduğu günlerde askerdim.
Sonra, nice öğretmenler tanıdım, dindardılar, perukluydular, aralarında yakınlarım da vardı. Bir sabah ellerine zarflar tutuşturuldu: “Devlet memurluğundan çıkarıldınız" “Umut ne kadar azdı.”
Onbinlerce özbeöz vatan evladının hayatı karartıldı.
Ellerindeki master ve doktora diplomalarıyla ortada kalakaldılar, sekreter bile olamadılar; evlerinde ah vah edip kafayı yedi onbinlercesi.
Binlerce avukat, doktor, mühendisin canına okundu.
Toplumda yüzde bir bile tabanı olmayan bir şirzime -i kalil, masum insanlardan cüzzamlı, vebalı insanlar üreten üfunetli bir sistem yarattı..
Bugün 28 Şubat bitti diyenlerin hiç biri de o günlerin mağdurlarından değildi.
Güce tapanbu topraklarda, 28 Şubat ruhunun her an hortlayabilme ihtimali ve potansiyeli sürekli sözkonusu olacak, 28 Şubat farklı şekil ve şemaillerde bin yıl değil, ebediyen sürecek.
Ülkemizdeki neme lazımcı, hepbanacı ve hamsofta kaba yobaz bir din anlayışı, kafatası milliyetçiliği, bağnaz laiklik her zaman 28 Şubatlara zemin hazırlayacak...
Bu meyanda, isterseniz o dönemin perde arkasındaki bazı aktörlerine kısaca bir göz atalım:
Bölüğünü, taburunu, tugayını fişleyen komutanlar ne kadar 28 Şubatçıysa, mangasındaki erleri dini durumlarına göre,üstlerine gammazlayan Tokatlı onbaşı, Çankırılı yazıcı, kısa dönem asker arkadaşlarının fişlemelerini maharet ve ievkle bilgisayara geçiren ilahiyatçı yedek subay da o kadar 28 Şubatçıydı. Askerliklerini rahat yapıp bitirdiler, terhis olunca da gerektiğinde hortlamak üzere 28 Şubatçı zihniyetlerini de yanlarında alıp memleketlerine döndüler.
Yegane vazifesi okulundaki öğretmenlerini gammazlamak ve raporlamak olan gölgesinden korkan ülkücü, mukaddesatçı, muhafazakar,dinidar bilumum müdürler de dönemin malum zihniyetli gaddar Maarif nazırı kadar 28 Şubatçı.
Kazanılan bütün işten atılma davalarına hiç geciktirmeden cevab-ı red veren Danıştay devletlüleri...
Başıörtülülüleri Milli Eğitim Müdürlüğü binalarına sokmayan kapıdaki görevli, itiraz dilekçesini imza karşılığı almayarak çöpe atan kraldan fazla kralcı evrak kabul memuru siz 28 Şubatçı değil misiniz? Ve bugün Türkiye’de yaşamıyor musunuz!
Kararlara imza çakan muhterem siyasiler...Bugün attıkları o imzayı hala savunmuyorlar mı!
Cumaları kürsüde ellerine tutuşturulan hutbeleri harfi harfine okuyan, imani meseleler bir yana, her biri bitki çiçek börtü böcek uzmanı olan resmi hizmete mahsus imamlar...Neylersin viran olası hanede evlad u iyal var...değil mi!
Üniversitedeki odasında pısırık pısırık oturup da dua hakkını, inşallah sıra bana gelmez diye kullanan miskin akademisyenler...
Her dönemin adamı, idare-i maslahatçısı seni...
Bugün analizleriyle mangalda kül bırakmayan muhafazakar köşe yazarları...
Ellerinde çetele, halkı sokak sokak ev ev fişleyen mahalle muhtarları...
Sadece vicdanlarımızı değil, ceplerimizi de kurutan 28 Şubat’ın siz sayın banka memurları, ultra çağdaş memureleri...ihlaslı kazanç kurumlarının genel müdürleri...
28 Şubat şahsı manevisinin prototipi ve mümessil- i azamı Demirel’i 40 yıldır bu memleketin başına musallat eden siz bilumum sağcı, muhafazakar, mukadesatçı halk kitleleri...
Muhafazakar dergilere, gazeteler vs. reklam vermekten korkan muhafazakar işadamları...
Ve ben... Her gün çalıştığı okulun öğretmenler odasına gelip üniformalarıyla oturan, keyfine göre derslere girip okulu teftiş eden askere “komutanım siz niye kışlanızda değilsiniz” bile diyemeyen ben....Nihayetinde terk-i diyar eden ben, ben de 28 Şubatçıyım.
Milli iradenin şaha kalktığı Kurtuluş Savaşından hemen sonra bile,milletin iradesini darbe ve sadmelerle mefluç eden gizli komitaların heveskar gönüllüleri aramızda oldukça... işimiz zor.
Ama duam şudur:
Allah bir daha bu millete ebediyete kadar 28 Şubat zulümleri göstermesin; ve biz 28 Şubatçılara ilk taşı 29 Şubatta doğanlar, masumlar atsın
No comments:
Post a Comment