İtiraf
etmeliyim ki şu Yeni Türkiye lakırdısını ben de bir zamanlar çok
severdim.
Vaidkardı,
ilham vericiydi, fiyakalıydı...ezcümle yeniydi. Ki eskiden ve eskilerden de gına gelmişti artık.
Onyıllardır üzerimize karabasan gibi abanmış, ufkumuzu husuf ve küsuf kasvetiyle istila etmiş Eski Türkiye heyulasından bizi kurtaracağını düşünüyordum bu efsunkar Yeni Türkiye kelimesinin. Meğer tam bir gençlik malihülyasıymış!
Onyıllardır üzerimize karabasan gibi abanmış, ufkumuzu husuf ve küsuf kasvetiyle istila etmiş Eski Türkiye heyulasından bizi kurtaracağını düşünüyordum bu efsunkar Yeni Türkiye kelimesinin. Meğer tam bir gençlik malihülyasıymış!
Evet çok geçmedi, bunun hayal-i muhal olduğunu anladım. Heyhat!
Kaldı ki ben eski hal muhal, ya yeni yeni hal ya izmihlal diyenlerden de değilim. Zamanın hükmüne inanıyorum. Hepimiz kendi zamanımızın çocuklarıyız, düşüncelerimiz ve düşüncelerimizi dile getiriş tarzımız çevresel unsurların doğrudan etkisinde.
Ol sebeple, ne eski mutlak manada kötüydü ne de yeni. Yine, ne yeni mutlak manada iyiydi ne de kötü. Aslolan her şeyi yerli yerine koyabilmektir.
"Huzma safa da'ma keder" fehvasınca, güzelliğini alıp, kötülüğünü de yele vermek ve işimize bakmak...
Bizim sadece şimdiki yeni yetme Yeni Türkiye çığırtkanlarının değil, ta Namık Kemallerden başlayarak, Tanzimat'ın hem birinci, hem ikinci kuşak münevverlerinin meftun olduğu, sonrasında İttihat ve Terakkicilerin, Kuvvacıların... gücü geçici bir süreliğine eline alınca iktidarı ve bu hayatı baki zannedenlerin yıllardır dilllerine pelesenk ettikleri bir rüyaydı bu Yeni Türkiye.
Ol sebeple, ne eski mutlak manada kötüydü ne de yeni. Yine, ne yeni mutlak manada iyiydi ne de kötü. Aslolan her şeyi yerli yerine koyabilmektir.
"Huzma safa da'ma keder" fehvasınca, güzelliğini alıp, kötülüğünü de yele vermek ve işimize bakmak...
Bizim sadece şimdiki yeni yetme Yeni Türkiye çığırtkanlarının değil, ta Namık Kemallerden başlayarak, Tanzimat'ın hem birinci, hem ikinci kuşak münevverlerinin meftun olduğu, sonrasında İttihat ve Terakkicilerin, Kuvvacıların... gücü geçici bir süreliğine eline alınca iktidarı ve bu hayatı baki zannedenlerin yıllardır dilllerine pelesenk ettikleri bir rüyaydı bu Yeni Türkiye.
Oysa...Esamisini andığım zevatın da şimdiki Yeni Türkiye çığırtkanlarının da atladıkları bir mesele vardı: İnsan.
Maddesiyle manasıyla yetişmiş insan, birey. Devleti, dünyayı, toplumu yaşatacak insan.
Maddesiyle manasıyla yetişmiş insan, birey. Devleti, dünyayı, toplumu yaşatacak insan.
Hayalini
kurdukları yeniliği yaratacak, Akif'in tabiriyle adeta " halk edecek"
insanı, bireyi unutmuşlardı bu idealist toplum mühendislerimiz...
Oysa ki, Hz. İnsan sırr-ı azimine vakıf bir insan, yeni nizamın olmazsa olmaz yapı taşı olmalı değil miydi!
Oysa ki, Hz. İnsan sırr-ı azimine vakıf bir insan, yeni nizamın olmazsa olmaz yapı taşı olmalı değil miydi!
Yeni İnsan'ın, bizde ilk farkına varanlardan biri Bediüzzaman Said Nursi
olmuştur, farkına varmakla kalmamış, Yeni İnsan'ın inşa ve ibdasına hayatını
adamıştır. Yaşadığı onca içtimai gaile sonrasında, Barla'nın dağlarında, Van'ın
yaylalarında, Denizli'nin, Isparta'nın hapishanelerinde, iğneyle kuyu kayarcasına Hazret, hep insan'a eğilmiş ve bilinçli (zi-şuur) birey yetiştirmeye öncelik vermiştir.
Zamanın cemaat zamanı olduğunu ısrarla vurguladığı yerlerde de, o adil ve güçlü bir toplumun iyi yetişmiş mümin bireylerden, kamil insnalardan müteşekkil olacağına inandı. Çaycı, tamirci, çoban, esnaf, memur... hiç ayırt etmeden insan'la, bireyle ferden ferda ilgilendi, iğneyle kuyu kazdı.
Zamanın cemaat zamanı olduğunu ısrarla vurguladığı yerlerde de, o adil ve güçlü bir toplumun iyi yetişmiş mümin bireylerden, kamil insnalardan müteşekkil olacağına inandı. Çaycı, tamirci, çoban, esnaf, memur... hiç ayırt etmeden insan'la, bireyle ferden ferda ilgilendi, iğneyle kuyu kazdı.
Sonrasında,
Nurettin Topçuların, Fethi Gemuhluoğluların, Necip Fazılların...hep bu
kurtarıcı insanı, diriliş ruhunu, ideal şahsı aradığını görürüz. Selden kütük
kurtarır gibi, yangından mal kaçırır gibi adeta, ümid vaad ettiğini düşündükleri her
bir kimseye el uzatmaya çalışmışlar, "kalmasın bir mahzun gönül"
idealizmiyle insanla, iyi yetişmiş sadece tek bir insanla, yeni medeniyetler
kurma rüyaları görmüşlerdir.
Fethullah
Gülen de bu geleneğin önemli halkalarından biridir bugün...
Gerek
1960'larda yazdığı Gurbet Dergisi yazılarında, gerekse 1980'lerdeki Sızıntı ve
sonraki yıllarda da Yeni Ümit ve Yağmur Dergisi yazılarında Altın Nesil
konseptiyle formüle ettiği ideal bireyi anlatır uzun uzun Gülen. Ona göre Yeni
Türkiye'nin hem inşasını hem de ibdasını gerçekleştirecek Yeni İnsan'dır.
Bakın 1991'de
kaleme aldığı bir yazıda şöyle diyor Gülen:
"Her
şeyiyle mükemmelin peşinde, heptenci, dünyâ ve ukbâ muvâzenesiyle kanatlı, kalb
ve kafa izdivacına muvaffak olmuş yepyeni bir insan."
Böylesi bir insan yetiştirmenin kolay bir iş olmayacağının farkındadır Gülen. Emek isteyen, fedakarlık, hasbilik, feragat ve kendi tabiriyle adanmışlık isteyen bir iştir bu. Topçu'nun tabiriyle yaşatmak için yaşama sevdasından vaz geçmeyi gerektirir. Yıllara vabeste bir yatırım olduğu için bu insanın yetiştirilmesi sabır ister. Vefasızlığı, kadir ve kıymet bilmezliği sineye çekerek yola revan olmayı gerektirir. Velhasıl Yeni Türkiye'nin mimarı olacak Yeni İnsan'ın yetiştirilmesi adeta bir doğum gibidir ve bunun da sancısız olması düşünülemez.
Gülen ümidvar bir şekilde:
"Bu yeni insan da belki bugün -belki de yarın, ama mutlaka gelecek..." der.
Sözkonusu makalesinde Gülen'in Yeni İnsan tasavvurunu dile getirdiği diğer paragraflara da kısaca bakalım:
"Yeni
insan, her türlü hâricî tesirlerden sıyrılabilmiş ve kendi kendine ayakta
durmaya kararlı bir şahsiyet insanıdır. Doğu-batı, ayağına pranga vurup onu
esir edemeyeceği gibi, manâ köküne ters 'izm'ler de, ona yol-yön
değiştirtemeyecek ve hatta yerinden kıpırdatamayacaktır. Evet onun, düşüncesi
hür, irâdesi hür, tasavvurları hür ve hürriyeti de Allah'a kulluğu
ölçüsündedir. Başkalarına benzemeye, başkalarına özenmeye değil, kendi kendine
benzemeye ve târihî dinamiklerle bezenmeye çalışacaktır."
"Yeni insan,
düşünen, araştıran, inanan, rûhâniyata açık ve rûhânî zevklerle dopdolu bir
insandır. O kendi dünyâsını kurma yolunda, azamî derecede çağının imkânlarından
yararlanmanın yanında, kendi millî ve mânevî değerlerine de sahip çıkarak çok
farklı bir performans ortaya koyacaktır."
"Şanlı
geçmişindeki inananlar gibi inanacak, düşünenler gibi düşünecek; onlar gibi
soluklarını duyurma arzusuyla şahlanacak ve onlar gibi karanlıkların bağrına
nurlar saçacak.. bunları yaparken de, derin bir vefâ hissiyle bir lâhza bile
Hakk düşüncesinden ayrılmayacak.. Hakk'ı tutup kaldırmak için her gün birkaç
defa ölüp ölüp dirilecek.. icâbında yurt-yuva, evlâd u iyâl her şeyi terketmeye
hazır olacak.. mal-can kaygısına, refâh-saadet arzusuna kapılmadan bugün mazhar
olduğu her şeyi, yakın-uzak milletinin istikbali yolunda tek zerresini dahi
zâyi' etmeden tohumları toprağın bağrına saçtığı gibi, Hakk'ın inâyet
yamaçlarına saçacak, sonra kuluçkanın yumurta ve civcivler üzerine abandığı
gibi bir ızdırâp ve bekleyiş faslına girerek inleyip kıvranacak, ürperip
yakarışa geçecek ve her gün ölüp-ölüp dirilecek. Hakk yolunda olmayı, Hakk
yolunda ölmeyi hayatının gâyesi bilecek ve böyle bir gâyeyi fevtetmiş olmayı da
şahsı adına telâfisi imkânsız en büyük bir kayıp sayacak..."
"Yeni
insan, insanların akıl, kalb, ruh ve duygularına ulaşma yolunda, kitaptan
gazeteye, gazeteden mecmua ve bültene, onlardan da radyo ve televizyona kadar
bütün modern imkânlardan-kitle iletişim vasıtalarını kastediyorum- yararlanacak
ve kendini bir kere daha ispatlamaya çalışacak.. sadece kendini ispatlamak
değil, aynı zamanda gasba uğrayan devletlerarası muvâzenedeki yerini ve
itibârını istirdat edecek..."
"Yeni
insan, rûhunun kökleri itibâriyle çok derin, içinde yaşadığı dünyâ itibâriyle
de çok yönlüdür. O, ilimden sanata, teknolojiden metafiziğe, her sahada söz
sahibi ve kendini alâkadar eden her mes'ele ile içli-dışlıdır. Evet o, doyma
bilmeyen ilim aşkı, her gün daha bir başkalaşan ma'rifet tutkusu ve idrâk üstü
ledünnî derinlikleriyle, ak devrin aydınlık insanlarıyla omuz omuza ve her gün
yeni bir mirâcın süvarîsi olarak da rûhânîlerle atbaşıdır."
"Yeni
insan, bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu ve insânî değerlerin koruyucusu ve
kollayıcısıdır. O, bir taraftan insanı insan yapan ahlâk ve fazilet gibi
esaslarla kendi yerini belirleyip kendini bulurken, diğer yandan da bütün
varlığı şefkatle kucaklayacak kadar âlemşümûl 'evrensel' ve diğergâmdır.
Kendisinin nasıl olmasını seçtiği aynı anda, beraber bulunma mecburiyetinde
olduğu insan vesâir eşyânın da nasıl olması gerektiğini tasarlar; fırsat
doğunca da bütün tasarılarını gerçekleştirmeye çalışır. O, çevresinde iyi olan
her şeyi korur-kollar ve onu başkalarına da salıklar.. bütün fenalıklara karşı
savaş ilân eder ve onları, içinde yaşadığı toplumun bünyesinden söküp atacağı
âna kadar bir yay gibi hep gerili kalır. İnanır, inanmayı herkese tavsiye
eder.. ibâdete 'güzel' der ve onun gürül gürül dili olur. Okunması gerekli olan
kitapları okur ve okutur. Ruh ve manâ köküne saygılı gazete ve mecmualara omuz
verir.. sokak sokak dolaşır, kendi insanının ihtiyâcı olan her şeyin
işportacılığını yapar.. ve bu hâliyle de o, bir sorumluluk ve mükellefiyet
remzi olur."
"Yeni
insan, inşâ rûhuna sahip her türlü şablonculuğun karşısındadır. Öze saygısı
içinde kendini yenilemesini, hâdiselere söz dinletmesini bilir. Ve hep yaşadığı
devrin önünde yürür.. hem de irâdesinin sınırları ötesinde bir gayretle,
şevkli, çalımlı ve Allah'a itimat içinde. Onun hayatında sebeplere riâyetle
teslimiyet o kadar içiçedir ki, işin iç yüzünü bilmeyenler onu, ya esbâbperest
-sebeplere tapan, sebepleri her şey sayan- veya tam cebrî -kaderci- sanırlar..
oysa ki, ne o, ne de o; yeni insan tam bir denge insanıdır.. sebeplere riâyeti
bir vazife bilir, Hakk'a teslimiyeti de îmânın gereği sayar."
Evet, Gülen'in
1991'de ortaya koyduğu Yeni İnsan ve Yeni Türkiye vizyonu bu. Beğenilir
beğenilmez, hayatı ve eserleri incelendiğinde de görülecektir ki, hayatını
milleti yolunda azimete adayan Gülen, bu Yeni İnsan ve Yeni Türkiye vizyonunu, gaye-i hayali yapmıştır.
Biraz Türkiye'den haberler izleyince, geçen bunca zamana rağmen,
insanımızın, tahsilli -tahsilsiz, çok da değişmediğini görüyorum. Yıllar
öncesine mahsus onlarca müzmin sorunumuz hala devam ediyor, zaman zaman da çok feci bir şekilde nüksediyor...
İçme suyumuzdan, insana olan saygımıza kadar yüzlerce, binlerce irili ufaklı sorun, hala dağlar-vari önümüzde dururken, bizim sabah akşam Yeni Türkiye neşideleri terennüm etmemiz ne kadar aldatıcı.
Asıl meselemiz ahlaki buhran...Felaket tellalığı olmayacağını bilsem, maneviyatı iflas etmiş bir toplum derdim ve sadece bir haftalık ülke gelişmelerine bakıp uzun uzun tasvirler yapardım bu Yeni Türkiye hakkında.
İçme suyumuzdan, insana olan saygımıza kadar yüzlerce, binlerce irili ufaklı sorun, hala dağlar-vari önümüzde dururken, bizim sabah akşam Yeni Türkiye neşideleri terennüm etmemiz ne kadar aldatıcı.
Asıl meselemiz ahlaki buhran...Felaket tellalığı olmayacağını bilsem, maneviyatı iflas etmiş bir toplum derdim ve sadece bir haftalık ülke gelişmelerine bakıp uzun uzun tasvirler yapardım bu Yeni Türkiye hakkında.
Hata sonucu arabalı vapurdan denize düşen araçta biri 5 yaşındaki çocuk olmak üzere iki
kişi ölür. Pikniğe gittikleri alanda açılan baraj kapısıyla ölüme
giden insanlar...
Asansörün olmayan kabinini fark etmeyen
çocuk düşer ölür. İnşaat çöker, işçiler ölür, ya da ölüm durup dururken, kaldırımdayken gelir bulur vatandaşı. Yolda yürürken kafasnıza 5 katlı binadan beton parçaları düşer ve ölürsünüz. Sokak ortasında adam kesilir. Yetkililer, sorumluluğu, yağan yağmura, esen rüzgara yükler.
Ne yazık ki bunlar adiyattan hadiseleri olmaya başlar ve insanımız da aldırmaz, sorumlulular işin içinden sıyrılır. Üzerine gidilmez.
Ne yazık ki bunlar adiyattan hadiseleri olmaya başlar ve insanımız da aldırmaz, sorumlulular işin içinden sıyrılır. Üzerine gidilmez.
Demem o ki, siz Yeni Türkiye'ye dair istediğiniz kadar destan kesin, AVM dikin, meydanlarda avazınız çıktığı kadar bağırın, malzeme aynı.
Devlet imkanlarıyla meltuf ve mefluç bir kısım aydınımız, hakkında
tefrikalar düzdükleri bu Yeni Türkiye lakırdısıyla ilgili derinlikli tek yazı çıktı mı ortaya!
Yeni Türkiye'de Hukuk, Yeni Türkiye'de Ekonomi, Yeni Türkiye'de Siyaset...yollu çok sayıda yüzeysel yazılar kaleme almaktan başka...!
Yeni Türkiye'de Hukuk, Yeni Türkiye'de Ekonomi, Yeni Türkiye'de Siyaset...yollu çok sayıda yüzeysel yazılar kaleme almaktan başka...!
Birileri Yeni Türkiye deyince sağda solda yükselen binalardan,
AVM'lerden, kaba inşaattan söz ediyor olmalı.İçerikten, muhtevadan, özden söz eden yok!
Ya da kerameti kendinden menkul gazeteci makülesinin bol ontolojili,
epistomolojili kompozisyon ödevlerine bakarak Yeni Türkiye böyle bir şey olsa gerektir diye düşünüyor bir kısmımız...
Son tahlilde, her sistemin kendince bir medeniyet tasavvuru vardır. Bunun
da özünde birey olmalı. Asgari olarak, nezih, nezaketli, mütevazi, saygılı,
itidalli, müsamahakar, insaflı ve izanlı bir birey. Bu sıfatları taşımayan
yığınların oluşturduğu kitlelere siz istediğiniz sıfatı, Yeni Türkiye vs.
sıfatlar bulun anlamsız kalır. İnsanı, insanı değerlerle yüceltmeyen devlet
yeni de değildir saygın da.
Bediüzaman'ın dediği gibi bitirelim sözü:
Eğer Yeni Türkiye'niz bir fırkanın istibdatından ibaretse, ben Eski Türkiyedenim, eğer Yeni Türkiyeniz, hırsızlık, arsızlık ve hukuksuzluksa ben Eski Türkiye'denim.
Ekranlarda avurdunu şişire şişire konuşan altyapısız İslamcılar, devlet ümerasının uçaklarında gerine gerine poz veren muhteris müptezellerin, parti bültenlerine yazdıkları kompozisyonların kendilerini gazeteci yaptığını vehmeden siyaset esnafının söz ettiği Türkiye, yeni olamaz!
Eski Türkiyede, bu işleri hiç olmazsa, dini diyaneti, manevi değerleri, bayrak ezan gibi milli sembolleri kullanmayan kişiler yapıyordu! Kurt gövdenin içine girmemişti!
Eğer Yeni Türkiye'niz bir fırkanın istibdatından ibaretse, ben Eski Türkiyedenim, eğer Yeni Türkiyeniz, hırsızlık, arsızlık ve hukuksuzluksa ben Eski Türkiye'denim.
Ekranlarda avurdunu şişire şişire konuşan altyapısız İslamcılar, devlet ümerasının uçaklarında gerine gerine poz veren muhteris müptezellerin, parti bültenlerine yazdıkları kompozisyonların kendilerini gazeteci yaptığını vehmeden siyaset esnafının söz ettiği Türkiye, yeni olamaz!
Eski Türkiyede, bu işleri hiç olmazsa, dini diyaneti, manevi değerleri, bayrak ezan gibi milli sembolleri kullanmayan kişiler yapıyordu! Kurt gövdenin içine girmemişti!
Namık Kemal ile başladık onunla bitirelim..
Ne efsunkâr
imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Yeni Türkiye kasidecileri, bu yeni Türkiye'nin esiri ve meftunu olmadan önce keşke ne menem bir şey olduklarını yazsalardı önce, bakarsın hoşumuza giderse bakarsın biraz da biz meftunu olurduk, biraz da biz ölürdük!
No comments:
Post a Comment