MÜKEMMEL LİDERLER NEDEN ÇOK BASİT HATALAR YAPAR?
Kimi “zamanlaması manidar” filmlerin başında “bu filmdeki
karakterlerin gerçekle bir ilgisi yoktur” ibaresi gibi olacak ama, aşağıda
sıralayacağım hususların, hiç bir siyasi bağlamla ve tartışmayla doğrudan bir
ilgisinin olmadığını belirteyim.
Liderlik zor zanaat, herkes için değil. Sorumluluk alan, fedakarlık
yapan, adil olan liderler kolay yetişmiyor; yüzlerce sınavdan geçe geçe,
yılların ve yolların kahrına, dostların vefasızlıklarına, düşmanların amansız plan
ve tuzaklarına göğüs gere gere…on yıllar içinde ancak kıvam bulabiliyor öncü şahsiyetlerin
keyfiyeti…
Ne ki en mükkemmel ve müteal dediğimiz lider şahsiyetlerin de zaman zaman
çok kötü kararların altına imza attıklarına şahit olabiliyoruz. Kaldı ki, kendini
hatadan hali görmek de en büyük hatadır. Bununla birlikte, hatalı kararlar
almak ile hatalı kararlarda süreklilik arz etmek iki farklı husus. Lider konumundakilerin yanlış kararlar almayı alışkanlık
haline getirmesi takipcilerinde motivasyonsuzluk, ümitsizlik ve amaçsızlık hasıl
ediyor. Takipçiler, liderlerinin yaptığı seri hatalar ile, güven bunalımı
yaşıyor. Liderin elini kolunu bağlayan isabetsiz kararlar silsilesi, zamanla takipçileriyle
araya mesafeler koyuyor, iletişim kanallarını azaltıp yakın münasebetleri belli
şahısların inhisarına indirgiyor. Böylelikle de kaliteli liderlik kumaşı olan
bir insan, kötü kararlar almaya devam ediyor, bir süre sonra da bir kısım
“isabet buyurdunuz efendim”cisi patlıcan dalkavukları yüzünden bunun farkına bile varamıyor.
Liderlik, büyük resmi görebilme
becerisini de içerdiğinden, liderlerin zamanla bir gizli ajandaları olabiliyor.
Halk arasında buna bir hüsn-i zan mülahasızyla “ hikmet-i
hükumet” de denebilir. Bu gizli ajanda sürekli revizyonlarla pozisyonel
olarak biçimlendiriliyor ama ne yazık ki zamanla liderlerde ıslah olunmaz bir “kör
alan” oluşturuyor. Hakikati iskalama gibi bir liderlik dezonformasyonuna
sebebiyet verdirebilen bir kör alan bu... Böylesi bir durumda lider ile
takipçileri arasında anlam, anlama ve anlayış farklarındaki makas açıldıkça
açılıyor. Liderin gizli ajandası, daha da azınlıklı bir grubun faydasını
önceleyen bir hale geliyor. Bu hazin ve teessürlü hal bana son derece acayip geliyor.
Geçmiş yıllarda devasa adımlarla asırlık projelerin altına imza atan
insanların zaman zaman nasıl böylesine vahim hatalar yapabileceği hususunda
düşünüyorum. Okyanuslar aşılırken ırmaklarda boğulayazmak da neyin nesi ola ki
diye düşünürken, Sydney Finkelstein’in kitabı "Think Again: Why Good
Leaders Make Bad Decisions and How to Keep it From Happening to You." bana bu konuda kimi perspektifler sundu. Yazar, liderlerin neden doğru
seçimler yapmakta zorlandığı konusunda tezler ileri sürüyor. Bir lider, aldığı
kararın gerçekten de en doğru karar olduğundan nasıl emin olabilir!
Finkelstein, kararları nasıl aldığımızı, hangi saiklerle yanlış kararlara
sürüklendiğimizi, hangi halet-i ruhiyelerin yanlış kararların tetikleyici
olabileceğini ve son tahlilde de bu durumlarda neler yapılabileceği hususlarını
işliyor bu akademik çalışmasında…Kitaptan mülhem, burada liderlerin hangi
şartlarda ve hangi saiklerle kötü kararlar alabileceğini maddeleyerek irdelemek
istiyorum.
1- Geçmiş deneyim ve başarılarına haddinden fazla güvenmek,
bel bağlamak… Sizlerin de aklına hemen o malum slogan gelmiş olmalı: Yaptıklarımız
yapacaklarımızın teminatıdır! Neden dün elde ettiğimiz zaferler bugün bizi mağlubiyetlere
götüren yolun taşlarını döşüyor olmasın! Dünün başarıları bizi gurur çukuruna
itmesin, kazanma ikliminde bizi alıp da, akibeti meçhul diyarlara sürüklemesin
ve kaybetme kasırgalarına düçar etmesin…Her dem yenilenen bir dünya var; dün kullandığımız
teknik ve metotlar bugün başarısızlığımıza da neden olabilir. Burada tecrübeyi
fazlaca abartmamak kaydıyla, yaşadıklarımızdan dersler alarak “dün dünle
beraber geçti cancağızım” diyebilmek…Geçmiş zaferlerin mağruriyeti büyük
liderlerin bir zaafı. ( Bknz. Osmanlı)
2- Bilinçaltımız,
önyargılarımız…Aldığımız kararların duygusal yapımızla, anlık halet-i ruhiyelerimizle, yılların
terakümü olan yargılarımızla doğrudan irtibatlı. Duyguların, liderleri yanlış yönlendirebilme oranı
oldukça yüksek. Kimi zaman, duygularını yönetemeyen liderler, kitleleri yönetmeye
kalkışabiliyor. Fevri öfke patlamalarıyla milletlerin hal ve istikballeri
sabote edilebiliyor.
3- Taraftargirlik. Siyasette, menfeat-i umumiyeyi gözetmek esastır. Oysaki dünya siyaset tarihinde nice lider kısa
vadeli ve grupsal kazanımlar icin siyasi tuzaklara düşmekten kurtulamamıştır. Parti
veya belli bir sosyal grup içindeki küçük politikalar, usandırıcı ayak
oyunları, bir türlü kurulamayan dengeler curcunasında, taraftarlar, lider
üzerinde bir algı ve baskı oluşturmaya çalışır. Pek az lider, dar bir grubun
adamı olmanın dışına çıkabilmiştir. Lider, benim grubum, benim partim, benim
adamım, benim menfeatim demeye
başlandığı anda hem kendi ben’inin hem de savunageldiği kurumun kurallarının ve
çıkarlarının ve ne pahasına olursa olsun savunduğu kişilerin mahkumu haline
gelir. Bir yandan kuşatıcı ve ilke temelli yöneticilik yapıyoruz denir, diğer
yandan sözkonusu ilkelerin güncellenememesiyle ve umuma teşmil edilememesiyle,
yapılagelen uygulamalar toplumun tüm kesimlerini hakkaniyetle ve adaletle
kuşatma misyonunu yitirir.
4- Gayede net olmama… Kararları alırken asıl amacının ne olduğu hususunda net olmama, kötü
bir karar almamaza yol açabilir. Esneklik şartını mahfuz tutmak kaydıyla,
amacındaki netlik, liderin isabetli ve istikrarlı kararlar almasına yardım
eder.Lider, kervanını yolda düzmez.
5- Fırsatları netlikle görememe. Bağlamı doğru okuyamama ve koşulları dirayetle tahlil edememe, yeni
koşullarda ortaya çıkan istisnai fırsatları da kaçırmamıza neden olur. “Fırsatçılık”
olumsuz çağrışımlı bir kelime olsa bile, lider matlub bir netice elde etmekle
mükelleftir. Olaylardan, durumlardan en iyi şekilde nasıl istifade edilebilir,
insan potansiyeli en faydalı nasıl istihdam ve istimal edilir liderliğin
mümeyyiz vasfıdır. Bu da çevresindeki etten duvarın ötesine geçip, etrafına
daha gözlemci bakabilme, olayların perde arkasına da nüfuz edebilme becerisi
gerektiriyor.
6- Güven. Sağlıklı bir özgüven zaafı çeken liderler, gurur, kibir gibi illetler
yüüznen zamanla ümitsiz bir vaka haline geliyor, alelacele verdikleri
kararların isabet derecesi düşük oluyor, dahası böylesine panik içinde
aldıkları kararlar zalimane ve hakkaniyetsiz olabiliyor. Zaman zaman, zahiren çok
özgüvenli gibi görünen insanların ruhsal yapılarının ve yötecilik iradelerinin
ne denli kof oldukları, aslında ciddi bir güven bunalımı içinde oldukları çok
barizdir. Lider, güveniyle, sürekli kesifleşen sosyal bağlamların üstesinden
gelir, belirsizliklere emniyetli tevazuuyla uyum sağlar, farklılıkları
hazmeder.
Benim gözlemleyebildiğim liderlerdeki en yaygın hatalardan biri, “yes man”
tuzağına düşülmesidir. Karar alırken yoğunluklu olarak ve sadece aynı kişileri
dinlemekte ısrar etmeleri; sonuç olarak ise “ortalama” ile idare-i maslahatta
karar kılmaları liderlerin yaygın sürçmelerinden. Bu süreçte düçar olunan son
durak benim olsun küçük olsun’dur.
Son söz: Herkes
gibi en büyük liderler de hata yapar. Aslolan hatayı teşhis, kabül ve hatayla yüzleşebilme
olgunluğu ve cesaretidir. Hatasını kabul eden lideri, bugünkü eyyamcı basın
takdir etmese bile, geleceğin hakkaniyetli tarihçisi muhakkak değerlendirecektir.
No comments:
Post a Comment