“KAHRAMAN” LAWRENCE
Birinci
Dünya Savaşı Ortadoğu’sunun en ilginç şahsiyetlerden biri T.E. Lawrence’dir. Bu
çok yönlü İngiliz askeri,
gazetecisi ve ajanının 1.Dünya Savaşındaki rolü ve etkisi tartışmalı bir konu
olmayı hala sürdürmektedir. Ölümüyle, ilişkileriyle, bedevi Arap çöllerindeki maceraları ile, savaş sonrası gizemli hayatıyla,
yazdıklarıyla...baştan başa bir şehir efsanesi haline gelmiş bu
netameli isim hakkında İngilizce’de çok zengin bir kütüphane var; halen de Lawrence hakkında kitaplar yayımlanır, sinemalar ve tiyatrolar sahnelenir, konferanslar
düzenlenir.
Lawrence’in hayatının
anlatıldığı en son yayımlanan
ve çok satan kitaplardan olan tuğla kalınlığındaki Hero (Kahraman) adlı çalışmayı okuyunca, İngiltere’nin genel itibariyle Lawrance’i
nasıl algıladığını ve sunduğunu, yüzyıl sonra onu bir halk kahramanı olarak değerlendirdiğini bir
kez daha gördük. Hero gibi popüler
mahiyette peşpeşe yayımlanan kitapların rağmına, Lawrence’in 1927’de yılında
yayımladığı ve zamanında büyük yankılar uyandıran otobiyografik eseri, Revolt in the Desert, Türk okuru tarafından çok bilinmez. Lawrence’in
söz konusu kitabını okuyunca, İngilizlerin Ortadoğu’da Fransızlara nispeten
niye daha etkili oldukları ve Araplar tarafından niye daha fazla sevildikleri üzerinde
düşündüm.
Britanya
İmparatorluğu, uzmanlık eğitimi almış, özel yetişmiş subayları sayesinde Fransa
ve İtalya gibi diğer kolonyel güçler arasında Ortadoğu’da çok daha avantajlı
bir konum edindi. İngiliz subayları, her şeyden önce bölgenin dilini, tarihini,
kültürünü ve dinini iyi derecede biliyorlardı. Bunun yanında yerel halkla
sağlam münasebetler geliştirmek ve dostluklar kurmak yine bu subayların
başarılı oldukları yönlerdendi. Lawrence ismi, savaş yıllarında İngilizlerin
Ortadoğu’da görev yapan iyi yetişmiş ve pek çoğu özel hazırlanmış subaylarını
temsil eden sembol isimlerden biri oldu. Arap dilini incelikleriyle ve
edebiyatına ve ağızlarına vakıf olacak kadar iyi bilen, bölgenin arkeolojisi
ile ilgili uzmanlık diploması olan, zamanla da yöre insanının örf, adet ve
geleneklerine duyarlılık geliştiren Lawrence, hem halk nezdinde hem de kendi
hükumeti katında iyi bir kredi sahibi olmuştu. Çöl yaşantısına uyum sağlayan,
Arap kültürüne saygın tutum ve tavırlar sergileyen Lawrence, Araplarca
kendilerinden biri olarak görüldü.
Dahası,
Lawrence Arapların bağımsızlığı, dolayısıyla da İngiliz menfeatleri için
hayatıi riskler aldı, canını tehlikeye attı, cephede yaralandı, savaş boyu ölümle
burun buruna geldiği anlar oldu. İngilizlerin Ortadoğuda sahaya sürdükleri etkili
bir aktör haline geldi. Kurduğu ve geliştirdiği bağlantılardan ve
işbirliklerinden elde ettiği güçle, Arap çöllerinde serbest dolaşım elde etti, uğradığı
yerlerde Arap halklar tarafından kahraman gibi karşılandı. Arap liderlerle İngilizler
arasında, özellikle Faysal ile Allenby arasında, özel arabuluculuk konumu elde
etti. Sadece diplomat olarak değil, at üzerinde bir asker olarak Arap çetelerini
Türklere karşı organize etti, Ortadoğuda savaşın seyrini değiştirecek bir konum
elde etti. Fedakarlıklarıyla ve
yararlıklarıyla iki tarafın da güvenini kazandı. Arapların Türklere karşı
giriştikleri özgürlük mücadelesinde bir sembol isimlerden biri oldu. Nitekim, savaş
sonrası da 1919’da Paris Konferansında Arapların haklarını diplomat olarak
temsil etti.
Lawrence
ve benzeri iyi yetişmiş İngiliz subaylarının gayretleri ile bölge insanı
Fransızların rağmına İngilizlerin yanında yer aldı, Ortadoğuda İngiltere
varlığı ve etkisi pekişti. Rusya, İngiltere ve Fransanın dünyanın bu merkezi
coğrafyasında, öteden beri birbirleriyle çelişen planları, menfeatları ve
hedefleri vardı. İngilizlerin Irak, Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez
ülkelerinde daha etkin varlık göstermesinde Lawrance’in etkisi çok hayati bir
araştırma konusudur.
Fransızların
Osmanlı Ortadoğusunda, özellikle de Suriyede, hatırı sayılır bir varlığı
sözkonusuydu ve savaş sırası ve sonrasında da Ortadoğuda İngilizlerin ardına
düşmek istemiyorlar, pastadan alacakları payı artırmayı planlıyorlardı.
İngiltere Başbakanı Lloyd George Fransa’yı Ortadoğu’da ber taraf etme
niyetindeydi. Araplar da Fransızları Suriye’de istemiyordu. Paris Barış
Konferansında İngiltere ve Fransa arasında Suriye hakkında aylar süren tartışmalar
oldu. Lawrance ve Faysal Fransızların Ortadogu’daki varlığına karşıy çıktı ve öteden
beri Suriye’de besledikleri bölgesel arzularını engellemeye sınırlamaya çalıştılar.
Ortadoğu’daki
paylaşımı ve sınırların taksiminde çok sayıda iç ve dış faktörler etkiledi.
Mesele Fransız medyasi Konferansların Ortadoğu komisyonuyla ilgili anti-Fransız
olduğu yolunda yoğun bir kampanya yürüttü, hatta komisyonu İngiliz yanlısı
olmakla suçladı. Ancak, pek çok sayıdaki bu faktörlerden biri Arap masasında İngiliz
Lawrence’in oturması İngilizlerin elini güçlü kılan önemli unsurlardan biri haline geldi. Bazı
noktalarda İngiltere ile Lawrance’in Ortadoğu ile ilgili vizyonları yer yer farklılıklar
gösterse de doğrudan ya da dolaylı Lawrance İngilizler adına büyük bir kazanç
haline geldi. Lawrance’in Faysal ile dostluğu Arablara bir bağımsızlık getirdi
ve İngilizleri Ortadoğu’nun en büyük oyuncusu yaptı.
Lawrance
bir şehir efsanesi olarak İngiliz tarihinde ve popüler kültüründe çesitli kanallarla halen yaşatılıyor. Şüphesiz ki
diğer ülkelerin de bu modern efsaneden alacağı çok ders var. İster Türkiye
ister Kanada ister Rusya…hangi ülke olursa olsun, iyi yetişmiş vatandaşlarıyla
dünyanın her yerinde var olmaya devam edecekler, öz kültür referansları sağlam
bu bireyler, gittikleri coğrafyaların kültürel değerleriyle de donanacaklar ve
o coğrafyaların örfü ve ananesiyle barışık bir hayat yaşayarak var olacaklar…
Lawrence’in hayatının anlatıldığı en son yayımlanan ve çok satan kitaplardan olan tuğla kalınlığındaki Hero (Kahraman) adlı çalışmayı okuyunca, İngiltere’nin genel itibariyle Lawrance’i nasıl algıladığını ve sunduğunu, yüzyıl sonra onu bir halk kahramanı olarak değerlendirdiğini bir kez daha gördük. Hero gibi popüler mahiyette peşpeşe yayımlanan kitapların rağmına, Lawrence’in 1927’de yılında yayımladığı ve zamanında büyük yankılar uyandıran otobiyografik eseri, Revolt in the Desert, Türk okuru tarafından çok bilinmez. Lawrence’in söz konusu kitabını okuyunca, İngilizlerin Ortadoğu’da Fransızlara nispeten niye daha etkili oldukları ve Araplar tarafından niye daha fazla sevildikleri üzerinde düşündüm.
No comments:
Post a Comment