Wednesday, May 28, 2014

SENİ ANLAYAMADIK


Yazının başlığını Fethullah Gülen’in Gurbet Dergisi’ndeki bir yazısının başlığından ödünç aldım. Gülen, yazarlık kariyerindeki ilk yazılarını, İzmir’de 1965-1967 yılları arasında çıkan Gurbet’te yayımladı. Bu yazılar, Gülen’in entellektüel serüveninin evrelerini, dönüm noktalarını araştıranlar için başlangıç noktasıdır. Genç Gülen’in düşünce dünyasının biçimlendiği 1960'ların toplumsal, siyasi ve entellektüel bağlamında, bu yazıların kapsamlı bir muhteva ve üslup tahilili yapılmalı…
Gülen’in Gurbet’teki en erken yazılı verimlerinden, onun beslenme kaynaklarını, etkisi altında kaldığı düşünceleri ve mütefekkirleri, serdettiği düşüncelerinin özgünlük derecesini ve dönemini ne derece yansıtıp yansıtmadığı tespit edilmeli... Böylelikle, 1967’den günümüze uzanan süreçte Gülen’in düşünce çizgisini gözlemleyebilme, dolayısıyla düşünceleri hakkında yapılagelen tartışmaları sağlam bir zemine oturtma imkanı bulunabilir.
Fethullah Gülen’inin yazıları, vaazları, sohbetleri henüz kronolojik olarak değerlendirilmediğinden, biyografisi, ana kaynaklardan hareketle kapsamlıca incelenememiş, dolayısıyla da hakkında serdedilen yargılar, tekrar edilegelen yüzeysel değerlendirmeler olmaktan öte geçememektedir!
İzmir İmam Hatip Derneği’nin çıkardığı Gurbet dergisinde Nurettin Topcu, Nevzat Yalçıntaş, Saffet Solak, Yaşar Tunagür gibi dönemin önemli aydınlarının telif yazıları yanısıra, Fehmi Koru ve Abdullah Aymaz gibi o dönemde henüz öğrenci olan gazeteci ve yazarların da ilk kalem çalışmaları yayımlandı. Gurbet, döneminin diğer İmam Hatip dergilerinin genel karekteristiği olarak herhangi bir dini görüşün yayın organı olmamış, bilakis farklı İslami anlayıştanve gelenekten kalem erbabının yazabildiği bir platform haline gelmişti. Dergi, Seyyid Kutup, Mevdudi, Albert Camus, Nietchze gibi doğulu ve batılı yazarların tercümelerini yayımlayan, Said Nursi gibi o dönemlerde bile “mahzurlu” görülenbir din aliminden alıntılar yapan  bir İmam Hatip dergisiydi.
Gurbet Dergisi’nde toplam dört yazı kaleme alan Fethullah Gülen’in, döneminin  hareketli siyasi havasında güncel politik konulara girmeden, toplumun, özellikle de gençlerin ahlaki sorunlarına eğilmiş, toplumsal ve bireysel düzeyde Kuran ve Hadis temelli manevi bir bilinç teşekkülüne odaklandığı görülmektedir. Yazılarının başlıkları şöyledir, Gurbet, İnanıyor muyuz, Kapına Geldik ve Seni Anlayamadık.
Gurbet’teki son yazısı olan Seni Anlayamadık adlı denemesine bakarak yaklaşık yarım asır önce Gülen’inin serdettiği ilk düşünceleri ile bügünkü düşünceleri arasında irtibatlar kurmak mümkündür. Bu ilk çekirdek fikirler, onun düşünce çizgisini tespit etme adına önemlidir. Bu yazıda, Gülen’in Seni Anlayamadık yazısından hareketle güncel olan iki hususun altı çizilmeye çalışılacaktır: Gezi olayları ve siyasete girme meselesi.
Seni Anlayamadık adlı yazının kaleme alındığı 1967’nin Ocak ayında yirmili yaşlarını idrak eden Gülen, İzmir’de hem vaizdir, hem de İmam Hatip Talebelerini yetiştirme derneğine bağlı Kestanepazarı Kuran Kursu yurdunda idarecidir. Ege bölgesinde çevre ziyaretleri, kahvehane ve sinema salonlarındaki sohbetleri, Türk Ocağı konferansları gibi etkinliklerle  adıhem dini çevrelerde hem de İzmir’in seküler entellektüel ortamlarındaduyulmaya başlanmıştır. İki darbe arasında sosyal ve siyasi istikrarsızlıklar içinde çalkalanan1960’ların Türkiye’sinde gençler arasında ideolojik farklılıklar iyice belirginleşmiştir.
1950’lerde canlanan İslami düşünce , 60 darbesinin belirsiz ortamında dini dergilerde, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Eşref Edip, Ali Fuat Başgil gibi milliyetçi mukaddesatçı etkin kalemlerin eserleriyle ve çağdaş İslam alimlerinden yapılan tercümelerle yeni bir bilinç düzeyi kazanmıştır. Bununla birlikte, kültürel canlılığın ve üniversitelerdeki düşünsel ağırlığın solcu bir zemine kaymıştır. Marksizmin Türkiye’de altın çağını yaşadığı bu dönemde, Komunizmi hala en büyük tehlike olarak algılayan muhafazakarlar çevreler de, çocuklarını korumak, milliyetçi ve mukaddesatçı bir nesil yetiştirmek için, İmam Hatip Okullarını kutsal bir dava haline getirmiştir. Yine bu dönemde dini yayıncılık da hareketlenmeye ve çesitlenmeye başlamıştır.
Kırklareli’nden İzmir’e tayini çıkan Diyanet’in genç memuru Gülen, Abdullah Aymaz ve Fehmi Koru gibi ögrencilerin ricalarıyla Gurbet Dergisi’nde ilk yazılarını yazmaya başlamıştır.  Devrin bunalımlı havasında gençlere hitap etmenin önemini sezen Gülen’in, Gurbet’i genç okura ulaşabilmek için bir araç ve imkan olarak değerlendirdigini görüyoruz. Dindar bir öğrenciye ulaşabilmek maksadıyla belde belde gezen Gülen için, öğrencilerin çıkardığı ve gençlere hitap eden böyle bir dergi gerçekten de cazip bir platform olmalıydı!
Dil ve üslub olarak Necip Fazıl, muhteva olarak da “Dünya büyük bir manevi buhran geçiriyor” diyerek dönemin sosyal havasını özetleyen, Tek Parti rejiminin en zor şartlarında “Müspet Hareketi” mücadelesinin mümeyyiz bir ilkesi haline getiren Bediüzzaman’ın tesirlerinin görüldüğü Gurbet yazılarında Gülen’in ana temaları şunlardır; ülkenin içinde bulunduğu “manevi buhran”, bu buhrandan kurtulma ve korunma yolları, dertli ve müztarip birey olmak… Gülen’in yazılarının arka planında dikkat çeken hakim duygu ise gençlik için beslediği  ümittir. Nitekim, kendi ruhunu arayan bir neslin trajedisini resmettiği Seni Anlayamadık yazısının da ruhu bu ümitvar olma halidir.
Fethullah Gülen, 1960’ların siyasi arenasında marjinal sağ ve sola savrulan bu nesli Seni Anlayamadık yazısında “çilekeş bir nesil” olarak tanımlıyor, materyalizmin ve komünizmin pençesinde manevi çileler çeken idealsiz bir nesildir bu… Hiç kimseler tarafından dinlenmeyen bu “sahipsiz” nesille nasıl iletişim kurulabileceği Gülen’in ana sorunsallarından biri olarak yazısının her paragrafinda kendini hissettiriyor. “Sen bugün var kuvvetinle bağırıyor, etrafına bir şeyler anlatmak istiyorsun. Söyle sesini duyan,sözünü dinleyen birisi çıktı mı şimdiye kadar” sorusuyla Gülen, gençliğin “canhıraş feryadlarına”  kulak verilmesini istiyor.
Ona göre “hayat damarları kurutulmuş” ve “ duyguların esiri” haline gelmişbu gençlik, henüz kendi dertlerini dinleyebilecek bir muhatap bulabilmiş değildir, sesine ses veren sadece kendi feryadıdır. “Zaman senin dilinden anlar birini kaydeder mi?” diye soran Gülen ülke sorunlarına duyarlı, bu sorunlara çözüm yolları arayan “dertli ve muztarip” bir gençlik arayışı içindedir. Aşırı ideolojilerin ağına düşmüş gençliği kurtarmak Gülen’in bu yazısında dergideki diğer yazılarına göre daha çok öne çıkar.
2013 yazında Türkiye’de başgösteren Gezi olaylarıyla ilgili olarak Gülen’in “Gençleri dinlemek lazım” şeklinde de özetlenebilecek önerisi, bazı çevrelerce konjonktürel ve zamansız bir siyasi  çıkış olarak algılandı. Böyle bir yorum, 1960'lardan itibaren gençlerle kurduğu münasebetlerin dinamiğini eksik okumak anlamına gelir. Bu şekilde, Gülen'in1960'lardan bugüne toplumsal olaylarda benimsediği müteyakkız ama tedbirli ve müvazeneli tutumu da gözden kaçırılmış olur. Gülen'in 1960'lardan beri belirginleşen çizgisinin ana karekteristiği haline gelen bu tavrında, kendisinin  Risale-i Nur çizgisinden tesahüp ettiği Müspet Hareket ilkesinin belirleyici olduğunu düşünüyorum,.
Gençlerle rahatlıkla iletişim kurabilen, 1960’lardan beri idealize ettiği Altın Nesil  mefkuresine hayatını adayan Gülen’in Seni Anlayamadık yazısının son cümlesi: “Bizi afvet yavru, seni anlayamadık!”tır. 1979 yılında yayın hayatına başlayan Sızıntı dergisindeki ilk yazısının adı da, “Bu ağlamayı dindirmek için yavru” dur. Tespit edilebilen ilk günden bugüne kadar her fırsatta gençlerle birlikte olan, yakın çevresinde genç bir kuşağınvarlığını hiç eksik etmeyen Gülen’in, Gezi Olayları sırasında “ Bugençlerin sözüne kulak verin” anlayışını bu çerçevede değerlendirmek daha doğru olur ki, bu aynı zamanda,1960'ların ortalarından beri baş gösteren çok sayıdaki toplumsal olayda, Mavi Marmara olayı dahil, Gülen’in müvazeneli ve müspet tutum anlayışı ile tahlil etmek, onun düşünce sistematiği ile daha tutarlıdır.
İkinci olarak, Gurbet dergisindeki yazılarda öne çıkan diğer önemli husus, dönemin ayrıştıran siyasi havasına rağmen, Gülen’inin politikadan ve politik bir söylemden uzak durmaya gayret etmesi. Gülen’in, Gurbet dergisindeki yazılarında herhangi bir parti siyaseti gütmeyen, bireysel ve toplumsal bir dini bilinç oluşturmayı öncelediği görülüyor. Dönemin dergilerinde, polemikci, laikliğin ve Atatürkçülüğün yanlış uygulamalarını, komünizmi eleştiren çok sayıdaki politik yorumlara rağmen, Gülen bir vaiz üslubuyla ele aldığı “uyarıcı” yazılarında gençlere siyasi kamplaşmalardan uzak durmalarını, eğitimlerine devam etmelerini tavsiye ediyor.
Kendisini “siyaset üstü” konumlayarak siyasetin tıkandığı yerlerde kanaat önderi olarak belirttiği görüşlerle alternatif perspektifler sunabilme becerisinin, Gülen’in İslami anlayışından ve fikren beslendiği Risale-i Nur kültüründen geldiği söylenebilir. “Hakikat-ı İslamiye, bütün siyasatın fevkindedir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslamiyet’i kendine alet etsin.” diyen Said Nursi’nin anlayışı Gülen’in siyasete bakışında belirleyici olmuştur. Bu nedenle, Gülen’i siyaset sahnesine, parti politikalarınaçekmeye çalışmak, onun 1960’ların ortalarından beri benimsediği hizmet anlayışını eksik tahlil etmek anlamına gelir. Elli yıldır, sayısız darbeler yaşamış bir ülkede, hassasiyetle sürdürmeye çalıştığı hizmetlerine herhangi bir zarar ve şaibe gelmemesi için ihtimam ve itina göstermesi de kendisinin doğal bir hakkıdır.
Gülen’in 60 ihtilalinden sonra 70 ihtilaline doğru gidilen süreçte, siyasetten uzak durması, memleketin asıl hastalığına siyasi reçetelerle deva bulunamayacağı düşüncesi aslında o dönemin kimi aydınları  arasında da var olan bir düşünceydi. Mesela Nurettin Topçu da aynı dönemlerde, gerek Hareket gerekse Şule mecmualarında yazdığı yazılarında, siyasete mesafe koymuş, sohbetlerine katılan gençlere parti siyasetinden uzak durmalarını tavsiye etmistir.
Gülen, sözkonusu yazısında asıl cihadın gençlere imkanlar sunmak olduğunu belirtmektedir ki bugünkü cihad anlayışı arasında şaşırtıcı benzerlikler sözkonusudur. Henüz 1960'larda “Bir cihada atıldık. Ama yalnız senin ıztırap türküsünü söylüyoruz.Evet yaptığımız sadece bu.” diyen Gülen, günahkar ve mücrimler toplumu olarak tasvir ettiği  topluma, şu bu ideolijiler peşinde koşmak yerine önce kendi ruh ve mana köklerine dönmesini tavsiye ediyor.
Son olarak bu konuyla ilgili olarak bir anektod paylaşmak isterim.Arastırma konumla ilgili, 2013 Temmuz’unda Star gazetesi yazarı Fehmi Koru ile yaptığım söyleşide, tecrübeli gazeteci benimle,1970'lerin başında şahit olduğu bir görüşmeyi paylastı. Yazımı değerli kalemin sözleriyle noktalıyorum:
O zaman siyaset yeni yeni canlanıyor. 1969’da Milli Nizam Partisi kurulmuş, sonra 1971’de Milli Selamet Partisi olmus. O dönemlerde de artık Cemaat kendisini toplamıştı, kamplar düzenleniyordu. Hatırladığım o dönem Erbakan İzmir’e geldi, Hocaefendi o sıralarda bir yerlerde kamptaydı. Genç arkadaşlarla Erbakan onu ziyaret etti. Ama başarılı bir ziyaret olmadı Erbakan açısından. Erbakan iyi karşılandı, ağırlandı ve uğurlandı. Siyaset dışı kalma diye bir prensipleri vardır Nur camiasının. Orda bir daha görmüş oldum ben onu şahsen . Hocaefendi, istese siyasetle yakından ilgilenebilirdi, o ziyareti önemseneyebilirdi. Ama öyle olmadı. Sohbetler edildi ve Erbakan uğurlandı, o kadar.”

No comments:

Post a Comment