İnsanoğlu, mana arayan ve iyi
ya da kötü başına gelenleri anlamlandırmaya çalışan bir varlık...
Sosyal hareketler de öyle.
Hizmet Hareketi, sosyal
bir teşekkül olarak çok sayıda insanın hayatının merkezinde. Hizmet, gönüllülerinin hayatına hayat
veren bir değerler manzumesi, umdeleri ve esasları da milyonlarca kimse için bir gaye-i hayal.
Hizmet, “inanç temelli” bir sosyal
hareket… Kutsalları var. Özünde ve usaresinde “maneviyat” var;
Hareket’in nev-i şahsına mahsus bir geleneği ve
kültürü olduğu gibi canlı bir “ruhaniyatı” da var. Bediüzzaman buna
‘cemaatin şahs-ı manevisi ve kuvve-i maneviyyesi’ diyor. Bir şahsın ruhu olduğu
gibi, bir grubun, bir cemaatin de hissedilebilir, teneffüs edilebilir bir ruhu ve müşterek
bir şahsiyeti olduğunu işliyor külliyatında. Beri yandan, kendisi bir ateist olan Irvin Yalom da, çalışmalarında
bir grubun manevi şahsiyetinin olduğunu belirterek, bu manevi şahsiyetin grup üyeleri
üzerinde iyileştirici, tedavi edici ve şifa verici mahiyeti üzerinde özenle
durur.
Hizmet
Hareketi’ne gönül verenler, şahsiyetlerini işte bu şahs-ı manevinin havasında
yoğuruyor, cemaatin formasyonunda ve maneviyatında adeta ikinci bir fıtrat
ediniyorlar; kendi özgünlükleriyle, şahsiyetlerine mahsus koku ve renkleriyle, parçası oldukları şahs-ı
maneviyeye ayrı bir hava ve değer katıyorlar. Bu yüzden,
Hareket’in manevi şahsı yaşayan bir organizma olarak, kimi zaman metafizik bir
gerilimle şahlanıyor, kimi zaman sükunete gark oluyor; kimi zaman neşve ile
geriliyorken, bir başka zamanda ise hüzne ve ıztıraba boğuluyor.
Hükumet’in yaptığı ise
Hizmet’in maneviyatını bozmak!
Bunu da Hizmet’in
kutsallarına tehacüm ederek, Hareket’in bireyleri arasında bir bozgunculuk
çıkarmaya çalışarak kotarma gayretinde...
Bu aralar, zihnimi kurcalayan
sorulardan biri şu:
Şu mahut süreçte, Hizmet Hareketi’nin maneviyatı,
manevi şahsiyeti nasıl etkilendi?
İnanç temelli bir hareket olan Hizmet,
içinden geçmekte olduğu bu sıkıntılı ve tahripkar süreçte manen ve ruhen nasıl
bir transformasyon geçirmekte?
Şahsi gözlemim: Hizmet’in manevi
şahsiyetinin sağlığı gayet yerinde.
Hizmet, kurucu
değerlerine, ilkelerine daha sıkı sarıldı; hizmeti Hizmet yapan özgün özünü, daha sıkı bir koruma altına aldı; ezcümle manen kendini takviye etti.
Hizmet’in amacı, bireyde dini bir teşekkül ettirmek, zaman içinde bu şuuru ziyadeleştirip, şahsı eyleme geçirmek, son tahilde de yüksek biliç sahibi bireylerden adil bir cemiyet inşa
etmek…
Hareket’in kurucusu Fethullah Gülen, 1960’lardan itibaren ülkenin şartlarına uygun olarak böyle bir vizyon geliştirmiş. Bediüzzaman’ın
işaret ettiği İslam dünyasının düçar olduğu köklü sorunlardan olan “cehaleti”
ortadan kaldırmak için Gülen, himmetini ve gayretini eğitime teksif etmiş; bizzat
kendisinin yönlendirme ve teşvikleriyle dünyanın hemen her yerinde yüzlerce,
binlerce eğitim kurumu açılagelmiştir. Hayatını,
maarife, eğitime, milletin en çok ihtiyacı olan şeye, yani adam yetiştirmeye
adamış.
Bu yüzden “Dersane meselesi” sıradan
bir konu olmanın çok ötesinde.
Eğitim, Hizmet Hareketi için varoluşsal mahiyettedir,
fundamentaldir. Dersane meselesinde, Hükumet'in sergilediği aculiyet ve hoyratlık, milletin bir
asırdır kanayan maarif yarasını tamir etmeye müteveccih değil; bilakis, siyasi garez sahibi bir kesimin, bir Camia’nın kutsalına hayasızca
saldırısından ibarettir. Hayır, sadece bir Camia’nın kutsalına yapılmış saldırı değil,
milletin bu kanayan yarasına çeyrek asırdan fazladır öyle ya da böyle merhem
olmaya çalışan bir sistemi, hiç bir altyapı hazırlığı yapmadan ortadan
kaldırmaya çalışarak, o yarayı kangrenleştirmesidir.
Dersane ve diğer
eğitim kurumlarına yapılan sistemli ve stratejik saldırılara, Hükumet’in algı
fabrikası gibi çalışan kimi medya organlarının da tahammül-fersa karalama ve
iftiraları, bizzat Hareket’in liderine yapılan tezyifkar ithamları,
toplum nezdinde küçük düşürmeye yönelik tahkirleri de eklenince Hizmet Hareketi
sarsıldı! Evet sarsıldı, fakat maddeten!
Asıl konuya
geçmeden Gülen’in şahsına yapılan tahkir propagandalarıyla ilgili şu cümleyi
kurmak isterim:
Hareket içinde, her şey bir yana, en çok Gülen’e yapılan
saldırılardan dolayı üzülen ve müteessir olan kimselerin varlığını biliyorum.
Bununla birlikte, tarih boyunca İslam dünyasında çeşitli sebeplerle karalanmaya
çalışılan manevi şahsiyetlere ve hassaten de ülkenin bugün içinde buluduğu
talihsiz siyasal ve toplumsal bağlamına bakarak, acizane Gülen’in manevi
şahsiyetine hiç bir halel gelmeyeceğini, bilakis süreç sonunda asıl kazananın
bizzat kendisinin olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla, tavsiyem,
insanların kendi şahsi durumlarına ve duruşlarına dikkat etmesi yönünde..
Bu yazıda, ruhaniyatı
(spiritualite), bilimsel anlamda psikoloji ve zihin sağlığı gündemine sokan
çağdaş düşünür Kenneth Pargement’in Sorunlarla Ruhsal Olarak Başaçıkabilme şeması
olarak tercüme edebileceğim formulasyonu üzerinde durup bu formulasyonu
Hizmet Hareketi özelinde kısaca da olsa değerlendirmek istiyorum. Bu arada,
bilmeyenler varsa Pargement’in bu alandaki çalışmalarını hararetle öneririm,
özellikle de Spiritually Integrated Psychotherapy adlı
kitabını.
Maneviyat ve ruhi hayat,
Hizmet’in en hayati unsuru. Bu sebeple, Hareket’in kutsal boyutlarına yapılan
saldırılar, Hareket içinde olumlu ve olumsuz olarak manevi gerilimi artırıyor; Hareket gönüllülerinde bir öfke, bir
endişe, bir mahcubiyet, bir hırs da meydana getiriyor.
Hükumet, Hareket’in
hem liderini, hem gönüllülerini, hem kurumlarını sürekli “şeytanlaştırmaya” devam ediyor. Dahası, Hükumet'i destekleyen medya da bu şeytani (demonic) dil ve üslupla tezvirata hiç ara vermeden devam ediyor. Bu noktada kabul etmek gerekir ki, Türkiye
toplumunun hatırı sayılır bir kesimi, Hukumet'in yapageldiği Hareket karşıtı bu sistemli propagandadan
etkilendi. Ülke sathında, zihinler karış(tırıl)tı.
Bu yazının da
ana tezi olduğu gibi, işte bu zorlu süreç, bizzat Hizmet’e ve gönüllülerine,
hem dünyevi hem uhrevi kıymetli fırsatlar sunmakta. Sunulan bu imkanları değerlendirebilmek ise, farkındalık, şuur ve esneklikle birlikte, manen güçlü olmaya bağlı.
İnsanlar, bu süreçte bulundukları durumu sorguladılar, kimi önyargılarından ve çekincelerinden kurtuldular, içinden geçmekte oldukları süreci daha derince bir değerlendirmeye tabi
tuttular; bireysel ve toplumsal hayatlarına daha yoğunca bir ruhi perspektiften
bakabilme, kendi manevi hayatları hakkında düşünebilme, daha sistemlice tefekkür edebilme imkanı
buldular.
Genel
itibariyle, Hizmet gönüllülerinin zihinlerindeki yakıcı soru şuydu:
Başımıza gelen
bütün bu olup bitenler ne anlama geliyor?
Ve bu eksende uzayıp giden sorular:
Bütün bunlar neden oldu? Burada Allah’ın mesajı ne? Hikmet-i İlahiye ne murat
ediyor? Peki ama, Allah kimin tarafında….minvalli onlarca
manevi ve ruhani sorgulamalar...
Hareket
gönüllüleri, bu anlam ve hedef aradıkları süreçte, zaman zaman birbirinden çok
farklı duygular sarmalında gidip geldi. Öfke, endişe, güven duygusunun zail
olması ve utanç gibi bir dizi güçlü ve olumsuz duygular, cesaret, itminan ve
özgürlük gibi müspet hissiyatla kol kola girdi çoğu zaman...
Evet, zihinler
de, gönüller de karmakarışıktı.
Kimi, derin bir utanç ve mahcubiyet duygusu
besledi içten içe, kendine karşı, Hükumet’e karşı, ülkeye karşı, Hizmet’e
karşı... Ülkeyi terkedip hizmet için hicret etmek isteyenlerden tutun, süreçte Hizmet'in kimi uygulamalarını ve şahsiyetlerini sorgulayanlara kadar, İktidar ve Hareket arasında başgösteren müzahemeye ve cemaatin düçar
bırakıldığı hallere, kendi günahlarının ve ibadet eksikliğinin neden
olabileceği düşüncesiyle, kendini suçlayan kimseler oldu.
Böyle bir
halet-i ruhiye, Kenneth Pargament’e göre, krizlerle yoğunlamasına boğuşan kimseler için
değerlerini, ilkelerini sorguladıkları ve zamanla da kristalleştirdikleri normal bir süreçti.
Böylesine gitgel
duygular insanların her günkü yaşamının bir parçası oldu. Bu belirsizlikle
başaçıkabilmek, her gün üstüste gelen tehditlerle mücadele
edebilmek için, insanlar manevi kaynaklarına bir kez daha, fakat bu sefer daha
güçlü olarak yöneldi, o kaynaklardan kendilerince çözüm usulleri üretti; ayakta
kalmaya, dimdik durmaya gayret etti.
Aynı zamanda,
Hizmet’in bu süreçte daha şeffaflaştığı ve esnekleştiği de bir gerçek. Belki de
ilk kez, insanlar Hizmet’le ilgili olan bitenleri daha farklı, özgün ve otantik
açılardan yorumlamaya başladı.
İnsanlar, kendi ruh ve mana köklerinden
devşirebildikleri ipuçlarıyla eşya ve olaylara karşı daha mütehammil
(resilience) hale geldiler. Bir yere tutunmadan ayakta kalabilmeyi
öğrendiler.... (Evet, bu son cümleyi kurduktan sonra bir nebze düşündüm.
Dünyanın en ücra beldelerine giden insanlar, oralarda elbette kendi ayaklarının
üzerinde duruyorlardı, kastım bu değil. Zorluklar karşısında, kendini zaman
zaman “şirket-i amali uhreviye” konseptinden tefrik edebilmeyi (disintegre)
kasdettim). Sonuçta ne kadar anlamlı ve sık dokulu bir bütünün parçası olursa
olsun, insanoğlu kendi dünyasında, kendi hayatını yaşıyor.
Süreçte, manevi
ve dini değerler, en mühim başvuru kaynaklarından oldu; Hareket’in
gönüllüleri, kendilerine gelmeleri ve zorluklarla başaçıkabilmek için bu
değerleri tekrar be tekrar ziyaret etti. Pargament, inanan insanların,
yaşadıkları maddi zorluklar karşısında temelli değişimler içine girebileceğini
ileri sürüyor, bunun için de o kişilerin ne yaşadığının, nasıl bir süreçten geçiyor olduklarının farkında olması ve
yaslanabilecekleri sağlam kaynaklarının bulunması gerekiyor.
Ne ki, manevi
değişimler, ruhi büyümeler kolay olmuyor. Tekamül zamana vabeste, bilinçli olmaya,
cemali de celali de bir bilmeye bakıyor. Batı’da ortaya konan çok sayıdaki
akademik çalışma, zorluklar karşısında manevi mücahedenin büyüme ve
olgunlaşmaya önemli bir vesile olduğunu ortaya koymakta. Manevi değişim, bireyler için de camialar için de zahmetli bir süreç. Kabuk değiştirmek, acıyı bal eylemek, acıları sağaltıp yola
devam etmek kolay değil.
Hizmet’in de
hal-i hazırda içinden geçtiği böyle bir bilinçlenme ve tevhid süreci...
Maddi
düğümleri mana anahtarlarıyla açma süreci...
Hizmet’in kendine mahsus zengin manevi beslenme ve
ilham kaynakları var.
Hareket’in gönüllüleri, bu kaynaklara müracaat ederek,
zorluklar esnasında, tashih-i niyet ve tecdid-i zaviye yapabilmeleri her zaman
mümkün.
2013’te başlayan
zor süreçle, Hizmet Hareketi’ndeki kimseleri yoğun bir Kuran-ı Kerim okuma faaliyeti içinde görüyoruz. Süreçte, gönüllüler arasında binlerce hatim paylaştırıldı, mahkeme
koridorlarında, kapısına kilit vurulması beklenen dersane odalarında ellerinde
Kuran-ı Kerim ve cevşenli erkekler ve bayanlar, çocuklar ve yaşlılar gördük.
Maddi baskı arrtıkça, manevi direnç de kesafet kesbediyordu.
Hizmet
dairesinde, Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur külliyatının da bu
dönemde önceki dönemlere göre daha fazla okunduğunu tespit ettim. Fethullah
Gülen’in kitapları, sohbet ve vaazları, Hareket’e gönül verenlerin altını
çizerek okudukları, can kulağıyla dinledikleri başvuru kaynaklarındadı. Çoğu kimse, şu anda yaşanan
zorluklar hakkında Gülen’in daha önceden haber verdiğini, önceki yıllarda yayımlanan yazılı, sesli ve görüntülü materyallerden bulup çıkararak yürüdükleri yolun doğruluğu ve hakkaniyeti hakkında deliller ileri sürdü. Gülen'in, yıllar önce kaleme eserlerinde değindiği Hareket'in istikbalde karşılaşması kuvvetle muhtemel böylesi durumlar vardı. Gülen'in, Hareket'e gönül verenlerin ne yapmaları gerektiğini de tavsiye ettiği bu kitaplar yeni yorum
ve perspektiflerle bir kez daha değerlendirildi. Gülen’in Bamteli'ndeki sohbetleri de insanların can kulağıyla
dinleyip ilhamlar, çareler, şifalar, hikmetler ve çözüm yolları aradıkları manevi kaynakların
başında geldi.
İnsanlar gerek ferdi, gerek bir araya
gelerek manevi keşif yolculuklarına
çıktı; bu yolculuklarda manevi itiminan,
emniyet ve sükunet ile birlikte, teselli bulacakları bir beşaret, bir muştu da arandı.
İnsanların, kendi yolunun
esslarına göre evrad ü ezkarla, dua saatiyle, hacet namazlarıyla,
teheccütlerle, oruçlarla manevi duruşlarını netleştirdikleri, takviye ettikleri görüldü.
Mesela, kemmiyetin keyfiyetle uyum
sağlamakta zorlandığı önceki dönemlerde, çeşitli festival organizasyonları,
kurum sayısını çoğaltma vesair gibi daha maddi konularda hızla ilerleyen
Hareket’in bu süreçte ise, biraz daha içe çekilerek daha fazla mana ve marifet sohbeti düzenleme, Kuran okuma, ibadet,
taat ve dua etme gibi manevi konulara ağırlık verdiği gözlemlendi..
Kenneth Pargament'e göre kişiler,
yaşadıkları zorluklara, müspet bir biçimde şu şekilde mukabelede bulunurlar:
1- Müşfikane
ve hayırhahça değerlendirme ve yorumlarla:
Pargament, mana nokta-yı nazarından
bakıldığında travmaların, trajedilerin bir hikmeti olduğunu, her bir bela ve
musibetin Kudret-i Sonsuz’un hususi bir mesajını taşıdığını ileri sürer. Bu
bakış, Bediüzzaman'ın Lemalar adlı eserinde örnek verdiği Hz. Yunus ve Hz. Eyyüp
vakalarını anlatırken sunduğu perspektifle aynıdır. Bu bakışa göre, başa gelen
bela ve musibetler Allah’tandır, alan da veren de odur. Dolayısıyla şekva
ve isyan yerine sabır ve şükür esas olmalıdır. Felaket ve helaket zamanlarında,
has kulunu imtihana tabii tutan, onu türlü zecir ve kabz hallerine koyan Allah,
bu şekilde kuluyla daha hususi bir münasebet kurmaktadır.
İslam teolojisinde,
hiç bir şey tesadüfi değildir; başa gelenin bir esbab-ı nüzulu ve sebeb-i
hikmeti vardır. Hilkatin de neticesi sabr u sebatla tekamüldür. Allah, kimseyi
tahammülünün fevkınde sınamaz. Pargament de, acı ve çilenin anlamsız
olamayacağını, hatta gerekli olduğunu, manevi imtihanların kişinin tekamülüne vesile olduğu düşüncesindedir.
Burda, başımıza gelen imtihanların bizim için bir izzet vesilesi olabileceği
gibi, zillete sebep de olabileceğini unutulmamalı. İsyan duygularının esiri olup bela ve musibetlerin altında ezilmemeli...
Hizmet dairesindeki çoğu kimse, bu
süreci bir ikaz ve ihtar-ı İlahi olarak değerlendirdi, bütün muztar kalınan bu
eza ve cefanın bir hikmetinin olduğuna inandı. Ümidvar olmaya özen gösterildi.
Hareket’in gönüllüleri, Hizmet’in
umdelerine daha sıkıca sarıldı; sadakat yenilendi. Bu başlık
altında kısaca söylemek gerekirse, stresli dönem ve durumlar maneviyat
zaviyesinden tekrar değerlendirildi, tanımlandı ve daha iyi anlaşılmaya
çalışıldı. Bu zulmün, birileri sadece vesile kılınarak, kendilerine Allah
tarafından musallat edildiğine olan inanç pekiştirildi, hatta bu baskın bir söylem
haline geldi. Bu zulmün, kendilerini intibaha sevkedecek olmasından bu duruma
şükredenler de oldu!
Konuyla belki doğrudan alakası yok
ama, affetme, bağışlayabilme gibi son derece İslami ve insani olan bir diğer
kavram da bu dönemde öne çıktı. Hizmet camiasındaki çoğunluk, ne olursa olsun
kendilerine bu zulmü reva gören Hükumet’e ve kimi zatlara haklarını helal
edebileceğini ve onları bağışlayabileceğini belirtirken, daha azınlık bir diğer
grup ise, haklarını asla helal etmeyeceğini, bu zulmü mahkeme-i Kübra’ya havale
ettiklerini arayacaklarını ifade ettiler.
2- Manevi bir destek ve irtibat
aramak:
Pargament, zorluklarla manen başaçıkabilmenin, ibadet ve taatle, meditasyonla,
dini liderlere sadakatle, aynı cemaatten kimseler arasındaki bir araya gelmelerle, dini ritüelerle, sanatın
muhtelif formlarıyla, tabiatle de sağlanabileceği düşüncesinde…
Süreçte de
görüldü ki, daha önceden aralarındaki en ufak konularda anlaşmazlıklar
yaşayabilen bazı Hizmet gönüllüleri, bu süreçte birbirlerine karşı daha tahammülkar ve birbirlerinin hayırhahı olmaya başladılar; aralarındaki irtibat eskisine nazaran daha da güçlendi. Birbirlerine olan ziyaretler arttı, birbirleriyle daha
çok zaman geçirmeye başladılar. Mesela, süreçte, Hareket'in yanında durmak ciddi
bir sadakat emaresi sayıldı ve gönüllüleri birbirine yakınlaştırdı, eski dostluklar pekiştirildi. Bu süreçte, “davaya
imanım arttı” diyenlerin çoğunlukta olduğu görüldü. Nostaljiye özlem arttı. Hareketin mutfak kültüründeki önemli gıdalar, maklube, patateli yumurta, çay...daha özel bir anlam kazandı.
Musibet ve belalar ile, topeykün Cemaat halinde başaçıkma sürecinde, Hareket dairesinde zengin
olanlar eskisine nazaran daha fazla bağışta bulundu, himmetler etti, öğretmen
olarak vazife yapanlar mesai mefhumunun çok dışına çıkarak gecesini gündüze
kattı, maaş almamasına rağmen özverileri daha da ziyadeleşti.
Şurası da ilginçtir ki, Hizmet gönüllüleri, birbirlerine tutunarak
ayakta kalma ve duruşlarını takviye etme sürecindeyken bir araya geldikleri
içtimalarda, meşveret ve sohbetlerde siyasi mevzulara girmekten özenle kaçındı.
Maruz kalınan kötü ve haksız muameleye rağmen siyasi mevzulara girilmedi, bunun
yerine manevi konulara odaklanıldı ve cemaat halinde ibadet edildi.
3- Manevi arınma:
Pargament, kişinin hayatına anlam katan manevi kaynaklarının, kriz
zamanlarında kişinin zihin ve kalp sıhhati için, ruhen arınması ve özüne ermesi
için hayati önemde olduğunu vurgular. Bediüzzaman’ın da özellikle vurguladığı
gibi, insan sıkıntı ve hastalıklarla tasaffi eder, hafifler, saflaşır, maddi ve
manevi yüklerinden kurtularak kendini ayıklar, sadeleştirir.
Ünlü yazar Harold Kushner, “When
Bad Things Happen to Good People" ( Güzel İnsanlara Kötü Şeyler Olduğunda)
kitabında, 14 yaşında vefat eden oğlunun trajik ölümünü anlatır. Oğlunu kaybetmesini bir
ikaz olarak değerlendiren Kushner, zorlu bir ruhi ve nefsi bir mücahededen sonra kendisin
koruyup gözeten bir Allah’ın varlığına inanır ve bu vakanın kendisinin
uyanışına vesile olduğunu, hayatını değiştirdiğini anlatır.
Ezcümle, herşeyde bir hayır vardır,
ya sebebi ya da neticesi itibarıyle… Zaman, başa gelen bu hadiseleri tefsir
edecek, yerli yerine oturtacak. Hizmet Hareketi için zahiren sıkıntılı ve kasvetli geçen bu
dönemde Cemaat, topyekün başarılı bir manevi
transformasyon geçiriyor. Genel itibariyle,
Hareket’in gönüllüleri, sebebi ne olursa olsun, başa
gelenin bir şefkat tokadı olduğuna ve bu zulmün toplu bir silkinmeye
vesile olacağına inanıyor.
Süreçte, Hizmet Hareketi’nin manevi direnci bileylendi,
gönüllüler arasındaki saflar sıklaştırılmış oldu. Süreçte, tahripkar
hamlelerle, Hizmet Hareketi'nin dağılacağını sananların aldandığı, Hareket’in
adanmışlık, sadakat, vefa, fedakarlık benzeri manevi kaynaklarından bihaber
olduğu görüldü.
Kendisini yıllardır görmediğim
bir dostumun şöylediği şu sözler, Hizmet Hareketi'nin ruhu olan "yaşatmak için yaşamak" düsturunu açıklıyordu:
“Biz güzel bir hayatın değil, güzel bir ölümün
peşideyiz”...