Hizmet’in Entelektüel Kapasitesi 1 başlıklı yazı
tahmin ettiğim gibi ilgi gördü, küçük çaplı bir tartışmanın da kapısını araladı.
Bu minvalde, şimdi de bir entelektüelin teşekkülünde mühim
unsurlardan olan “sosyal muhit” üzerinde duracağım.
Asırlardır, düşünmeden, sorgulamadan körü körüne
"ulü’l-emre itaat et kurtul" anlayışını hayat tarzı telakki etmiş bir
toplumuz biz… Askerde yontulan halkımızın daha sonra içselleştirdiği kayıtsız
şartsız itaat olgusunu, hayatının sonraki evrelerinde siyasetçi de kullanır,
dini cemaatler de, tacizkar eşler de...
Sahabenin “Ey Ömer, sen
eğrildiğinde seni şu eğri kılıçlarımızla düzeltiriz.” hakperestliğinden, körükörüne itaat anlayışına sürüklenmemiz ne
hazindir!
Asırlardır yaşadığımız fikir üretimi konusundaki
kısırlığın kaynaklarından biri bu sorgusuz sualsiz tabiiyet olsa gerek!
"Türk'e Türk propagandası"ndan, bayrak ve
ezan hamasetinden, vatan millet Sakarya edebiyatından yakamızı kurtaramadığımızdan
uzunca bir zamandır yerimizde sayıyoruz.
Hizmet Hareketi’ndeki kimseler de işte böyle bir toplumun
fertleri. Bu toplum, bir cadı avına perde
yapılmak istenen Suriye’ye girme mizansenini, Başbakanlıktaki böcek
skandallarının gerçek failleri iyot gibi açığa çıktığı halde bütün olup biteni afyon
yutmuşçasına izliyor. Diğer yandan ise, kısm-ı
ekseri “sigara” dahi içmeyen vatandaşlarına “haşhaşi” demekten haya etmiyor!
Herkesçe malum, memleketteki kitap okuma oranları da
ortada. Okumak ve yazmaktan çok konuşmayı seviyoruz. Oysa, konuşma sürekli
aktığı için derin efkarı uyandırmaz. Nitekim, Alain de, “Düşünmek için durmak
lazımdır” der.
Ezcümle, Hizmet Hareketi, işte bu toplumsal ve
kültürel zemin üzerinde doğdu, gelişim gösterdi. Geniş kesimlere, okumayı sevdirmesine,
onları eğitime teşvik etmesine rağmen Hizmet’in
birinci önceliği düşünce ve kültür adamı yetiştirmek de değildi nitekim.
Çıkardığı dergi ve gazeteler, öncelikle kendi meselesini anlatmaya ve kendi
ajandasını işlemeye yönelikti.
Entelektüelin yetişmesinde muhitin yeri
büyük... Entel, kucağında yetiştiği cemiyetin çocuğudur, oradan beslenir.
Sokaktan, çarşıdan pazardan, kahvehanden, sohbet meclislerinden, ailesinden,
okullarından, kurumlarından…
Mekan,
zamanla insanın halet-i ruhiyesini ve şahsiyetini yoğurur. Bireyin ve cemiyetin
duygu, düşünce ve hayal dünyasının gelişiminde, zenginleşmesinde hayati bir rol
oynar. Sosyal, siyasal, kültürel ve edebi her hareket ve düşüncenin ortaya
çıkma ve gelişme sürecinde etkisi olan bir mekanı bulmak mümkündür. Nitekim,
Fethullah Gülen’in öncülük ettiği Hizmet Hareketi’nin de temelleri İzmir’de
atılmıştır. Bu Kestanepazarı’dır, İzmir’in özgürlükçü havasıdır, o mekanın, hizmetlere
ev sahipliği yapabilecek tecrübesi, müktesebatı ve insan keyfiyetidir. Hareket’in
bugünkü şahsiyetinde bariz bir İzmirlilik micazı vardır.
Diğer
yandan gazete ve dergi ortamları, kahvehane muhitleri adam yetiştirir. Mesela
Marmara Kıraathanesi, nam-ı diğer Küllük, kültür tarihimizin önemli
mekanlarındandır. Nice edebiyatçı ve kültür adamının yetişmesine ev sahipliği
yapmıştır. Tanpınar, Peyami Safa, Orhan Veli, Tarancı, Reşat Nuri, Necip Fazıl,
Tarık Buğra, Çamlıbel, Neyzen Tevfik ve daha niceleri hep bu kahvehanenin
çayını içip, külünü yutmuşlardır; o mekandan beslenmişler, orada serbestçe
memleket meselelerini tartışmışlardır.
Değerli
hocam Orhan Okay da derslerinde, Tanzimat sonrası ortaya çıkan Türk
Edebiyatındaki yenilikçi düşünce ve hareketleri anlatırken zamanın dergi ve
gazetelerinin idarehanelerinden ısrarla söz eder, bu mekanların genel havasının
kültür adamının yetişmesindeki işlevinin altını çizerdi. Okay hocanın
anlatmasına göre, Paris’te de aynı işi kahvehaneler, gazete ve dergi
yazıhanelerinin yanısıra tarihi kitapçılar da görürmüş. Yazarların, şairlerin,
akademisyenlerin uğrak mekanları olan bu kitapçılarda, gençler de kendi
çalışmalarını görücüye çıkarır, kitaplarını okudukları yazar ve şairlerle
tanışma ve sohbet etme imkanları bulurlarmış. Sanırım bizde de aynı işlevi bir
dönem Beyazıt’taki Sahaflar görmüştü. Oralarda kültür tarihimizin nadide
isimleri yetişmiştir. Bir dönem
solcular
arasında da “Papirüse gitmek” diye bir deyim vardı. Tam bir mektep olan Papirüs adlı lokantada bir
araya gelinir, ülkenin ve solun meseleleri mütalaa edilirdi.
Aydınlar, her zaman kendilerine mahsus daha özgür mekanlar, kültürel atmosferler aramışlar, bu yerlerde bir enteletüel birikim edinmişlerdir. Mesela, bir dönem Türkiye'de aydın olmak isteyen kimseler stajlarını meyhanelede yaparlardı. Merhum Mehmet Kaplan hoca da, 1970 ve 1980’lerin siyasi kaosunda kaybolan gençler için fikir kulüpleri üzerinde çok durmasına rağmen muvaffak olamamıştı. Bütün o ocaklar sonradan birer propaganda merkezleri haline geldi.
Aydınlar, her zaman kendilerine mahsus daha özgür mekanlar, kültürel atmosferler aramışlar, bu yerlerde bir enteletüel birikim edinmişlerdir. Mesela, bir dönem Türkiye'de aydın olmak isteyen kimseler stajlarını meyhanelede yaparlardı. Merhum Mehmet Kaplan hoca da, 1970 ve 1980’lerin siyasi kaosunda kaybolan gençler için fikir kulüpleri üzerinde çok durmasına rağmen muvaffak olamamıştı. Bütün o ocaklar sonradan birer propaganda merkezleri haline geldi.
Yine
İstanbul’daki Kirazlı Mescid, disiplinli ve müzakereli ortamıyla bir dönem en
iyi Nurcuların yetişmesine vesile olan bir mekan haline gelmiştir.
Bugününün kimi yetkin İslamcı kalemleri de, nargilehanelerde,
dergilerde, kitapçılarda, kahvehanelerde yetişmiş; o mekanların idealist atmosferlerinden gıdalanmışlardır. Bir
kısmının bugün geldikleri nokta ise başka bir tartışma konusu. Aynen,
gençliklerinde kafe şantanların, Beyaz Rus lokallerininin müdavimi olan solcuların
devletle münasebetlerini düzelttikten sonra Anadolu kulübüne üye olup sınıf
atlamaları gibi...
Buradan
hareketle Hizmet Hareketi’ne müteallik akla gelen bazı sorular şunlardır:
Hizmet
Hareketi’nin sosyal, kültürel, sanatsal, entelektüel ortamları nasıl?
Düşüncelerin
serbestçe müzakere edilebileceği mekanlar var mı, varsa nereleri?
Bu
muhitler, gerçekten de bir entelektüelin kendini yetiştirmesine müsait mi?
Öğrenci evlerini, diğer adıyla dersaneleri veya Işık evleri ele alalım: Bu evlerin kütüphanelerine baktığımızda genel itibariyle şu eserleri görürüz: Kuran-ı Kerim, Hadis Külliyatı, HayatüsSahabe, İlmihal, Risale-i Nur ve Pırlanta Serisi… Son zamanlarda da Işık, Kaynak, Sütun…yayınlarından çıkan çoğu derleme mahiyetli olan kitaplar… Aslında oldukca sağlam olan bu kütüphane bir entelektüel yetiştirecek mahiyette eklektik değil. Bir hareket adamı, bir dava adamı yetiştirmeye kafi, ama entelektüel bir şahsiyet teşekkülü için yetersiz bir kütüphane. Nitekim, yukarıda da değindiğim gibi Hizmet Hareketi’nin de öncelikli meselesi bu değil! Oysa Hizmet, tek bir külliyattan müteşekkil bir doktrin değildir, yüzlerce eserden mürekkep, insani ve İslami değerlerle mücehhez bir vizyondur. Zamanın ruhuna göre de sürekli kendini yeniler.
Işık Evler, Hizmet Hareketi umdeleri ışığında keyfiyetli
hizmet adamı yetiştirmeyi önceleyen mekanlar. Umumiyetle üniversite öğrencilerinin
tahsilleri süresince kendi eğitimlerine devam ederken, hizmet ile ilgili kimi konularda da sorumluluk alıp
aktif oldukları ve dini hayatlarına daha fazla ihtimam ettikleri mekanlar. Günlük
ibadet saatleri yanında, müşterek ve muayyen okuma zamanlarının da olduğu
öğrenci evleri, 1980’lerde Risale-i Nur’dan, 1990’larda
Pırlanta Serisi’nden başka herhangi bir kitabı okumanın çok da anlayışla
karşılanmadığı yerler. 2000’ler ise kısmen daha rahat. Post-modern şartlar, yeni
neslin ilgi ve ihtiyaçları, daha fazla
ve zengin yayınların olması gibi onlarca sebep sayılabilir bu değişime…
Hizmet
muhitlerinde, serbest düşünceli ve destekleyici kimselerin yanında inhisarcı,
buyurgan ve dayatmacı kimseler de yok değil. Sayısı da az değil. Bu kimselere
göre, bireyin önemi yok, şahsi deha ve kabiliyetler yerine kayıtsız şartsız
itaat eden kişiler daha makbul, daha şakirt. Bu ortamda, düşünen, yazan çizen,
eleştiren, sorgulayan birey yerine, itaat eden kimsenin önü daha açık. Bu
mekanlarda, sadece kendi ajandasına göre hareket eden, umumiyetle mülayim görünmekle beraber çetrefilli
mevzularda müzakereye kapalı, farklılığa
açık olmayan şahsiyetler de var. Donanımsızlığını itaatle setretmeye çalışan, kalkamadığından oturan kimseler... Halbuki düşüncenin boğulmadığı, her farklılığa
karşı hemen bir savunma hissiyatıyla hareket edilmediği, insanların önyargısız dinlenildiği
serbest ortamlar; fikri hür, vicdanı hür, evrensel bireyler yetiştirir. Nitekim
çağdaş yönetim felsefe ve teorileri de bunu tavsiye eder.
Hizmet
ortamlarında, düşünen, ve düşündüğünü de üslub-ı münasiple dile getiren
kimseleri sürüdeki “kara koyun” olarak görmemek, bu kimseleri potansiyel bir
tehlike olarak algılamamak, hemen dudak büküp burun kıvırıvermemek hayati önem
taşır. Geçmişte nice deha, nice kabiliyet kıyımı olmuş olabilir. Hizmetin yüzü sürekli istikbale müteveccih olduğundan Hizmet gönüllülerinin de geçmişten dersler devşirip geleceğe bakmaları; kendi bağrında boy atıp serpilecek aydınlara, yenilikçi düşünenlere, entelektüllere dayelik ve mihmandarlık yapmaları gerekiyor. Entelektüel,
zaten kendi krizini bir şekilde yaşayacaktır, ama içinden zuhur ettiği
toplumun, camianın taz’ic ve müzahemesiyle de beyhude zaman ve enerji
tüketmemeli, körelmemeli ve inkisarlar yaşamamalıdır.
Hizmet çok sofistike ve heterojen bir insan kaynağına
sahip. Farklı mezak ve mizaçta yüzbinlerin bir araya gelmiş olması Hizmet’in zenginliği
ve gücü. Hizmet, gerek tarihi, gerekse
beslenme kaynaklarıyla bugün dünyanın her coğrafyasında kendi ayakları üzerinde
durabilecek, her zaman da sürekli üstüne koyarak gelişim gösterebilecek bir
keyfiyette.
Hizmet, cemaatten, camiadan bir sosyal harekete evrildi.
Kendisine bir isim bulunması bu yüzden kolay değil; temelleri sağlam, ufku geniş bir sosyal
fenomen. Görünen o ki, adı ne olursa olsun daha da ileriye “entelektüel
gücüyle” gidecek bir oluşum!
Cemaatler ise, belli düsturlar etrafında bir araya gelmiş
bireylerden oluşur. Örneğin Hizmetin de beslendiği Nur
geleneğindeki ihlas düsturlarından “Bu
hizmet-i Kur'âniyye'de bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek” bir cemaat ilkesidir. Hareket
ise ortak bir fikir etrafında zenginliklerle örgülenir. Oradan çıkacak aydının ufku, yerellik değil,
evrensel insani
değerlerdir. Bu kişi kültürel referans kaynakları itibariyle yerli olabilir
ama, dünyaya hitap etmelidir. Bu keyfiyet de tahditle, kontrol altına almak
insiyakıyla, Molla Kasımcılıkla olmaz.
Şeffaf,
açık görüşlü ve rahat olmanın kıymeti şimdilerde daha iyi idrak ediliyor. Şu
mahut süreç, düşüncede esnek, serbest ve şeffaf olanların, bağnaz olmayanlara
rüçhaniyet kesbedeceği bir süreç. Bu da iyi yetişmiş entelektüel yaklaşımıyla olacak.
Oraya buraya laf yetiştirmeye çalışan pazarcı ve troll ağzıyla değil!
No comments:
Post a Comment