“İnanıyorsanız üstünsünüz…”
Kıssas-i Enbiya satın aldığım ilk
kitaptı. Kendi hesabıma göre sekiz yaşlarında olmalıyım, ikinci sınıfa
gidiyorum. Köyümüze haftada bir seyyar kitapçı gelirdi. Bir trafik kazasında,
iki bacağını birden yitirmiş, kırklı yaşlarında, kızıl sakallı, sevimli ve
mübarek bir zat. Jawa motorsikletinin yanına eklediği çıkıntıya özenle yerleştirdiği kitaplarıyla beraber aynı
zamanda misk u amber, tespih, takke ve vaaz kasetleri de satardı. Timurtaş Hoca’nın
yürekler parçalayan o muhrik sesini ilk kez bu kasetlerden duymuştum mesela…Annemin
bu kitapçıdan Yusuf Tavaslı Hoca’nın 54 Farz, 32 Farz ve Dualar kitabını, sonra
yine Kesik Baş hikayelerini aldığını hatırlarım. Bu hikayeleri, elektriklerin
sıklıkla kesildiği o mesut günlerde, lüküsün cılız ışığında bizlere okurdu da
okurdu. Kesik Baş ve Güvercin hikayesini kimi zaman ağlayarak okuduğunu
hatırlıyorum.
Yavaş yavaş okumayı sökünce, kendime, sadece kendime ait bir kitap, hatta
kitaplar olması arzusu belirdi içimde. Okula
başladığımın ilk yıllarında…Evvel ahir okumada iyiydim, hatta Bigalı Ahmet
hocanın yaptığı sesli hızlı okuma yarışmasında dereceye bile girmiştim. Okula
yeni alınan, ismini şimdi bir türlü çıkaramadığım 10 ciltlik resimli ansiklopediyi
öğretmenden özel izin alıp okulda okurduk, derslerden sonra.
Sarı gazozlarımdan feragat edip de biraz para biriktirince, Cumaları köyümüze gelen mübarek kitapçımızın yanında
almıştım soluğu. Köy çocuklarını başıma toplayıp, onlara sesli okuyacağım hatta
zaman zaman sesimi dramatize de ederek bazı eklemeler yapabileceğim kitaplarım
olsun istemiştim. Elimde buruştura buruştura tuttuğum kağıt parayı içim de
acıyarak verip Peygamberler tarihi fasiküllerini nasıl aldığımı, sahiplendiğimi
bugün gibi hatırlarım.
Çocuklar için yazılmış, yirmidokuz adet yeşil kitapçıklar, peygamberlerin
çile ve mücadele ile geçen hayatlarını anlatıyordu. Şimdi yazarını
hatırlayamıyorum ama güzel bir dili ve anlatımı olmalı ki, gerçekten de
sevmiştim o kitapları…Sanırım hala köydeki evimin kütüphanesinde duran bu kitapları kaç
kez okuduğumu hatırlamıyorum bile. Hem kendime hem de birlikte koyun güttüğümüz
arkadaşlarıma… Kitapta tek tük resimler de vardı, mesela Hz. Salihin devesi
gibi. Bütün bu kitapların ana fikri, Allah’ın sevgili kullarının başlarına
gelen bela ve musibetlere iman gücüyle nasıl dayandkları ve mukabelede
bulunduklarıydı. Hiç isyan etmemişler, ümitleri ve imanları hiç sarsılmamış,
daima sabır ve tevekkül içinde olmuşlardı.
Bu peygamberler serisinden okuduğum hikayeler, çocukluk muhayyilemde,
bilinçaltımda o kadar kati yer tutmuş ki, ilerleyen yıllarda da o kitaplardan
okuduğum pasajlar hep hatrıma gelmiştir. Peygamberler, hayatlarının her
safhasında karşılaştıkları imtihanlara sabırla, tevekkül ve teslimiyetle
mukabelede bulunmuşlardı. Göğüslerine gelip çarpan her bir şehabı, kamil
imanlarıyla söndürüvermişler. Çevresindekiler için tam bir nümune-i imtisal. Olumsuzluklara takılıp kalmadan yollarında sabit kadem
olmuşlar..
Henüz küçük bir köy çocuğuyken bunlara benzer pek çok hikaye, merhum Kaba
Sakal’ın kahvehanesinde (ki bu kahvehane safi bir romandır) anlatıldıkça, aşk
ve şevkle gerilir, kahramanlık duygularıyla dolup taşardım. Mesela, Hz.
Muhammed’in hayatı bütün bir imtihandı.
Mekke’de kendisine her türlü zulmü reva gören işkencecilere bile dua
ediyor:
“ Bilmiyorlar, bilseler yapmazlardı.” sözleriyle onları affediyordu Hz. Peygamber. İnancı tamdı. Taif
yollarında kendisini taşlayanlar için: “Allahım sen onları affet, içlerden
çıkacak biri hatırına” diyerek dua ve hayırla mukabelede bulunuyordu.
Yolundan döndürmek için sunulan cazibedar tekliflere ise:
“Bir elime güneşi, bir elime de ayı verseniz; beni yine yolumdan
döndüremezsiniz.” sözleriyle karşı duruyordu. Bu sözler beynimde şimşek gibi
çakıyordu.
İşte bugün daha iyi anlıyorum ki, inançlı birinin neler yapabileceğini
anlatan Kısas- ı Enbiya’ya tekrar tekrar dönmek gerek, adeta bir tatlı su kaynağına döner gibi. Hem Efendimiz'in hayat-ı seniyyelerinden hem de
bütün peyam-beran-ı izamın ibretli hayatlarından alınacak çok dersler var.
Okuyunca, günümüzle öylesine şaşırtıcı benzerlikler görüyorsunuz ki…
No comments:
Post a Comment