TÜRKÇE MEVSİMİ
Son on iki yıldır Mayıs ve Haziran aylarında dünyanın hemen hemen
bütün ülkelerinde bir kültür bayramı kutlanıyor. Adına, ister Türkçe Olimpiyatları,
ister Türkçe Festivali, isterse Türk dili ve kültürü şöleni deyin...
İşte bu mevsimde, her gün dünyanın bir başka ülkesinden rengarenk
ve ümit bahşedici haberler ve görüntüler sökün eder. Heyecanla izleriz, gururlanırız,
şevkleniriz…ülkemiz ve kültürümüz adına sergilenen bu güzellikleri heyecanla sevdiklerimizle de paylaşırız. Bu, kah bir şarkı, şiir ve nat olur, kah bir tiyatro
gösterisi ve halk oyunu...kalplerimizi yumuşatır, bizleri tarifsiz
duygulara gark eder. Ülkelerin final geceleri, videolar...nicedir düçar olduğumuz
kasvetli ve gussalı hallerden bizi çekip çıkarır ve istikbale bir kere daha güvenle ve ümitle bakmamıza vesile olur.
Hele dinlemeye ve seyrine hiç doyamadığım Yeni Bir Dünya Kuruyorlardı şarkısı...Özellikle de bu sene,
dünyanın her bir köşesinden derlediği daha zengin tınılarla,yerel yorumlarla ve
otantik enstrümanlarla gökkubbemizde ne hoş sedalar bıraktı! Bu şarkı,
bestesiyle ve güftesindeki güçlü
mesajıyla çok manidar; adeta başlı başına bir “hareket” olabilme hususiyetini haiz. İlk dinleyeni bile hemen sarıyor. Festivallerin
ruhunu ve manasını güzel temsil ediyor.
Şahsen, dünya çapındaki bu etkinliğin içinde yer almayı, bu
faaliyete can u gönülden destek sunmayı, yıllardır yurtdışında yaşayan ve
uzmanlığı da Türk Dili ve Edebiyatı olan biri olarak kişisel bir mesele gibi de
ele alıyorum. Türkçenin sadece kültürel değerlerimizi değil, insani ve manevi değerlerimizi de temsil ettiğini düşünüyorum bu etkinlikte. Bilip bilmeden eleştirenlere, ileri geri konuşarak, bu etkinliği küçümseyenlere, itibarsızlaştırma gayreti güdenlere, Yunusça “Bilmeyen ne bilsin, bilene selam olsun” diyorum.
Kabul etmeli ki, Türk Dili ve Kültürü Festivali, bizim henüz kıymetini, manasını
ve vizyonunu tam olarak idrak edemediğimiz bir proje. Sıradan insanların
kotardığı sıradışı bir proje. Sıradan insanların, zamanla adeta fevkalbeşer bir motivasyonla
kendilerini yine fevkaladeden olaylar silsilesinin içinde buluverdikleri dasitani
bir vaka. Her bir adımında yapanın değil, Yaptıran’ın hissedildiği bir
icraat.
Her sene gelişerek, yeni formatlarla zenginleşerek ve altı kıtadan
derdiği yerel güzelliklerle bezenerek ilerliyor. “Dünyanın bütün çiçeklerini”
diyor ya şair, dünyanın bütün coğrafyalarından damıtılıp gelen özgün katkılarla
zenginleşip devam ediyor. Geçen oniki yıl içinde de kendine mahsus bir kültür,
tarih ve gelenek de oluşturdu nitekim. Gönüllülük esasına dayanması da yine en
güçlü ve kalıcı olacak yanlarından...
Yılın bu mevsimlerinde, kah insani, kah milli ve dini duygularla
sarmaş dolaş olarak takip edilen, heyecanlanılan, coşulan bu festivalin
mutfağı pek bilinmez.
Türkiye'ye gelen her bir öğrencinin, bu öğrencileri bin bir emekle
bu şölene hazırlayan öğretmenlerinin, kültür elçilerinin her birinin bir hikayesi var. Herşeyden
önce, ibretle bakıldığında görülecektir ki, yediden yetmişe koşuşturan bu
kişilerde bir gösteri
amacı, teyatrallik ve görünme sevdası yoktur.
Sonra...
O öğrencileri bulmak, seçmek, eğitmek...sanılmasın ki kolay
oluveririr. Sanılmasın ki her şey lay lay lom rehavetiyle yürür.
Sanılmasın ki rengi farklı, dili ve dini farklı bu çocukları hazırlamak tereyağından
kılçeker gibi kolay oluverir…Bu taraklarda bezi olmayanların, elinden oturduğu
yerden ahkam kesmekten başka iş gelmeyenlerin, üç beş çocuğa şarkı şiir
ezberletiliyor küçümseyiciliğiyle silip atmasına bakmayın siz.
Emek istiyor, sevda istiyor, evet adanmışlık istiyor, sabır istiyor,
bilgelik istiyor. Masa başından kalkıp, sokağa çıkmayı, yedi cihanla barışık
olmayı, hiç kimseyi ötekileştirmeden, bağrında yaşadığın cemiyetin her ferdiyle
gönül gönüle olmayı, laf değil icraat yapmayı...gerektiriyor.
Gel gör ki...Caanım ülkemde bir kısım zevat-i kiram, Türkiye'nin
son on yıldaki en büyük değerlerinden biri olarak yine yurdumun fedakar
insanlarınca üretilen bu etkinliğe hayat hakkı tanımıyor, bu festivallerin
ocağına incir ağacı dikmek için elinden gelebilecek hiç bir hoyratlığı ardına
koymuyor...
Va esefa ve va hayreta!
Gerçi, her nekadar marifet iltifata tabii ise de, başından beri bu
işin içinde olanların herhangi bir takdir beklemediğini biliyorum. Onlar, gölge
etme başka ihsan istemez düşüncesindeler.
Hani Ramazanlar için söylenir ya, her yıl tam da zamanında
geliyorsun ey şehr-i Ramazan diye, Türkçe mevsimi de her yıl bunaldığımız
demlerde gelir, gözleri yaşartır gönülleri yumuşatırdı.
Bu yıl!
Türkçemiz... ses bayrağımız farklı diyarlarda dalgalanacak, bu kez. Bunda da öyle
hayırlar var ki! Yedi cihanın mütenevvi iklimlerinden derlenen ses, renk ve
desenlerle, dünyanın en temiz ve masum çocukları ülkemiz insanını kendisinden çok fazla mahrum bırakmayacak . Yine meydanlarımızda, statyumlarımızda… resm-i geçitler düzenleyecek ve gururla taşıyacaklar kendi ülkelerinin bayraklarını; yüzleri,
gözleri Türkçe sevdasıyla parıldayacak, sözleri Türkçe’nin en güzel
nağmeleriyle gönül dünyanımızı coşturacak. Allahu alem bissavab.
No comments:
Post a Comment