Monday, May 2, 2016

İSLAMCILIK VE FETHULLAH GÜLEN


Özellikle 11 Eylül 2001’denberi  Allah’ın her günü Batı Medyası’nda İslamcılık, İslamcı, Müslüman terörist, İslami militant, İslami fundamentalist, radikal müslüman, aşırı dinci gibi neseb-i gayr-i sahih  kelimeler boy gösteriyor; üstelik, okurda menfi tedailer uyandıran bu kullanımların anlamları tam olarak da bilinmeden!... Batıda ortalama bir okur, İslamist ile müslüman arasındaki farkı bilmekten çok uzaktır. Medyada, İslamist kelimesinin sunumu menfidir.
 Muhtelif tarifleri ve tavsifleri olan İslamcılık kavramı, sadece hakkında en çok konuşulan kavramlardan değil; en netamelilerinden de… Evet, hem Türkiye’de hem dünya genelinde İslam, İslamcılık ve İslamcı kelimeleri arasındaki anlam farkları gittikçe flulaşıyor, karmaşıklaşıyor.[1]  
Şimdi de, İslamcılık, gerek Ulusalcılar, gerek muhalefet partileri  ve gerekse Hizmet Hareketi’nce mevcut siyasal iktidar için cömertçe kullanılmakta…Son zamanlarda, siyasal iktidarın şahsında, İslamcılık ve İslamcılarla ilgili en sert eleştiriler, özellikle Hizmet Hareketi tarafından yapılmakta…AKP zihniyetinin İslami değerleri suistimal ederek  nemalandığı görüşünde Hizmet.
Bu konular, son zamanlarda ilgi alanımın dışında kalmasına rağmen, Hizmet Hareketi’nin kurucu lideri Fethullah Gülen’in İslamcılık hakkındaki görüşlerine küçük bir kapı aralamak istiyorum; bazı şeyler bazı kimseler için malum ve tekrar olsa bile...
Fethullah Gülen’in İslam anlayışı ve yorumu hakkındaki görüşleri ana hatlarıyla malum – ki bu yazının da konusunun dışında… Bununla birlikte, onun İslamcılık ile ilgili görüşlerini, bir kaç makale dışında, tam bir vuzuh ve vukufla ortaya koyan bir çalışma henüz yok! Hadd-i zatında, okumakta olduğunuz bu yazı da böyle bir iddiadan uzak.
İslamcılık, İslami düşünceyi, kimlikleri, tecrübeyi, mücadeleyi, davayı, hareketleri… umumen ihtiva eden şemsiye bir terim. 17-25 Aralık 2013 Sürecinden beri daha “indirgemeci” bir yaklaşımla ele alınıyor. Uzmanları hariç, ne eleştirenler, ne de bu sıfatı canügönülden sahiplenenler genel olarak meseleye vakıf değil... Dolayısıyla kavramla ilgili Batı medyasındaki müphemiyete benzer bir keşmekeş, “yüzde doksan dokuzu müslüman olan” Türkiye’deki  medya ve umum halk  için de geçerli... 17-25 Aralık Sürecinde, kendisini Hizmet Hareketi içinde gören yazar çizerlerce İslamcılık kelimesinin anlamı genişledi; kavrama yukarıda da bahsi geçen imakar anlamlar yüklendi. Maşallah mahallenin “İslamcıları” da bu eleştirilere bolca malzeme sağlamakta hiç cimri değiller. Siyasal İslamcı olarak tesmiye olunan bu güruhla 'ilgili yolsuzluk, hırsızlık ve iltimasın yanısıra cinsel mevzularda da iddialar ayyuka çıktı…
           Fethullah Gülen’in İslamcılık anlayışına geçmeden önce kısaca kavramın kökenini ve tarihçesini hatırlayalım. Literatürden, İslamcılığın belli ve kabul görmüş tek bir tanımının olmadığını biliyoruz. Konunun aydınları kimi zaman birbiriyle çelisen tanımlar ortaya koyuyor. Bu tanımların ortak özelliğinin, İslamcılığın herşeyden önce bir siyasal temayül ve teşekkül olduğu…
            İslamcılık, Batı tandanslı bir kavram. Türkçe’de, kökü sağlam, ama ekleri sorunlu türedi ve emanet bir kelime olarak duruyor. 1970’lerin Türkiye’sinin aşırı siyasal ortamında kotarılmış. Sağcılık, solculuk gibi miadını doldurmuş siyasal çağrışımlar uyandırıyor zihinlerde.  Islamism kelimesinin Türkçe karşılığı İslamcılık gerçekten sorunlu.  Batıda kullanıldığı şekliyle Islamism, Fransızca Islamiste kelimesinden türemis.[2] İlk kez 18.asır ortalarında Fransızca’da, İslam dini yerine kullanılmış. Fransızlar, daha önceleri İslam dini için Muhammedilik kelimesini kullanıyor.[3]  
Muhammet Çetin İslamcılığı müslüman aktivistler arasında devrimsel nitelikli bir değişim öneren siyasi motivasyonlu tavır  olarak tanımlamakta.[4]. Mümtazer Türköne’de ise, İslamcılık, ideolojik arenada baskın bir pozisyon arayışı, siyasal ve toplumsal bir proje olarak tanımlanıyor.[5]  İhsan Yılmaz, İslamcılığın sadece siyasal tedailer çağrıştırmakla kalmayıp, politik misyonlar ve amaçlar da yüklendiğini; İslamcılığın, İslam dinini siyasal İslamcıların kullandığı şekliyle bir enstrüman ve bir ideoloji haline indirgediği görüşünde.[6]  Yılmaz, bu nedenle İslam’ın siyasal temsillerine şiddetle karşı. [7]  AKP liderliğindeki siyasal İslamcılığını son dönemde en yüksek sesle eleştirenlerden biri Yılmaz.
Konunun Batılı akademisyenleri de, İslamcılığın ideolojik ve siyasal boyutlarını ısrarla vurgulamakta…. Sözgelimi Martin Kramer, İslamcılığın modern bir ideoloji olarak formüle edildiği; aynen Batı’da zuhur eden, Komünizm, Kapitalizm, Sosyalizm gibi ideolojilere bir cevap mahiyetinde teşekkül ettiği kanısında.[8] Graham Fuller de İslamcılık ile siyasal İslam’ı eşanlamlı gören Batılı gözlemcilerden.[9]  Martin Kramer, İslamcılığın Voltaire’den başlayarak 1. Dünya Savaşına kadar olan ilk dönemlerinde tam da İslam’a eşanlamlı olarak kullanıldığını belirtse de, ona göre terim, sonraları modern bir ideoloji olarak kulanılmaya başlanmıştır.[10]  John Esposito, İslamcılığı, toplumsal ve siyasal eylemciliği desteklemek ve anlamlandırmak amacıyla kotarılmış bir ideoloji olarak değerlendiriyor.[11] Bu tanımlarda öne çıkan ortak bir kavram var: Eylem. Bu, bireysel manadaki ruhi ve manevi deneyimlerden ziyade, toplumsal ve siyasal yönleriyle temayüz eden bir eylem.
Daniel Pipe’a göre İslamcılık, modern müslümanın modern mesele ve ideolojilere karşı ürettiği bir tavır, bir cevap...[12] Pipes, Şeriat’ı  da İslamcılığın kalbi olarak görür. Ona göre, bir İslamcı için en hayati mesele, İslami değerlere ve ahlak sistemine muvafık yaşamak, İslami kültür ve hayatı canlandırmaktır.[13]  Burada kimilerince İslamcı olarak görülen Said Nursi’nin “Din hayatın hayatı. Hem nuru hem esası. İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası” sözünü hatırlamak da mümkün!
          İslamcılığın genel tanımlarından sonra bir de kısaca tarihi arkaplanını bakalım.  Popüler tanımlarına benzer mahiyette İslamcılık konseptinin ilk kez İranlı alim Cemaleddin Afgani (1839-1897) önderliğinde Mısır’da neşet ettiğini varsayıyoruz. Afgani’ye göre, İslam dünyası düçar olduğu fikri, iktisadi ve içtimai durgunluk sebebiyle son üç asırdır Batı’nın arkasına düşmüştür.[14] Bu krizden çıkışın yegane yolu düşüncede intibah ve eylemde ittihattır. Afgani şöyle diyor: “İslam tarihindeki inhitat ve Müslüman kimliğindeki kriz, kolonyolizmle başlar” [15]  Zamanla aradaki mesafe açıldıkça açılmıştır. (Yanlış Giden Neydi)  “What went wrong” sorusu sadece Afgani’yi değil, çağdaşı ve sonraki nesilleri de, bizde ilk kuşak Tanzimat aydınlarını, mesela Namık Kemal’i, Ziya Paşayı da  bir hayli meşgul etmiştir. Afgani’nin yakın bir öğrencisi olan  Muhammad Abduh (1845-1905) ise İslamcılığın ateşli bir müdafii ve ilk teorisyenlerinden biri olarak kavramı tüm İslam dünyasına yayma ve bu hususta bir bilinç uyandırma konusunda büyük gayretler sergilemiştir. Afgani ve Abduh, kolonyolizmi “en büyük felaket” olarak gördüklerinden, hassaten bu soruna İslami çözümler aradılar. Bugün de İslamcılık ideolojisi kimilerince halen bir muhalefet hareketi olarak algılanmakta.[16] Yeri gelmişken söylenebilir ki, Türkiye İslamcılığında da bu rövanşist damarı gözlemlemek mümkündür. Müslüman Kardeşlerin kurucusu Mısırlı alim Hasan el Benna, onun takipçisi Seyyid Kutup ve İranlı din alimi Mevdudi, Soğuk Savaş doneminde en dikkat çeken İslamcı ideologlarındandır. Sözkonusu müslüman düşünürlerin eserlerinden seçme tercümeler, 1960lardan itibaren İslamcı neşriyatta yayımlanmaya ve bilvesile İslamcılık ideolojisi de modern anlamlarıyla Türk düşünce hayatında bir yer edinmeye başlamıştır. Burada 1953 yılında Hizbut-Tahrir Hareketi’ni kuran Filistinli Şeyh Taiyuddin el Nebhani’yi de anmak gerek. Bugün transnasyonel bir Hareket olan Hizbut-Tahrir de, Müslüman milletlerin tek bir halife altında birleşmesi ülküsünü temel gaye edinmiş ve İslami bir devletin elzemiyetini, bunun inşasını savunmuştur.[17] Diğer yandan Usame bin Ladin’in kurduğu terorist organizasyon El-Kaide de Cihad’ı bir ideoloji haline getirmiştir.[18] El-Kaide, Batı’da İslamcılık kavramıyla çok sık birlikte kullanılmiş ve İslam’ın imajına çok zarar vermiştir, İslam’ın şiddet ve aşırılık yanlısı bir din olarak algılanmasına sebep olmuştur.[19]
           Görüldüğü gibi, İslam’ın farklı yorumları gibi, farklı İslamcılık tanımlarının olması da gayet tabii. Gelelim konumuza: Fethullah Gülen ve İslamcılığa…
            Fethullah Gülen nev-i şahsına mahsus biri. Sözünde, sesinde bir sıradışılık var. Kendisini dinleyelere, özgün bir İslami yorum sunuyor; anlatmakla kalmıyor, bu değerleri bizzat temsil ediyor da. Çok genç yaşlardan beri Türkiye’nin her yerinde inanç, ahlak, bilim ve eğitim üzerine yoğunlaştırdığı vaazları, konuşma ve yazıları ile İslami bir heyecan uyarmayı ve Türkiye halkındaki cömertlik duygusunu hareketlendirmeyi başarıyor. Sıradışı bir din görevlisi olarak, caminin dışına çıkıyor, darbeler arasında kendisine istikamet arayan Türk gençliğine ulaşıyor. 1960’larda Türkiyenin en seküler bölgelerinde kahvehanelerde, eğitim kurumlarında, konferans salonlarında halk sohbetleri vererek, daha geniş kesimlere, özellikle de düzenlediği okuma kamplarında ve eğitim kurumlarında gençlere ulaşıyor. Onunkisi adeta bir inanç seferberliği…
            Hitabeti ile kısa sürede tanınan ve saygın bir isim haline geliyor. 1974’te Manisa’da gençleri üniversiteye hazırlayan bir dersane açıyor. 1977’de Avrupa turuna çıkarak görgüsünü artıyor ve gözlemlerde bulunuyor. Mesela, Almanyada yaşayan Türklerin kendi kültürlerini ve değelerini muhafaza etmeleri kaydıyla Almanya kültürüne entegre etmelerinde hiç bir sorun olmadığını, kendilerine kucak açan imkan sağlayan Almanya’nın ve üretken birer vatandaşı olmalarını salıklıyor.  Bu tavır, dönemine göre oldukça yenilikçi…
Daha önce Gurbet Dergisi ve Yeni Asya gazetesinde yazan Fethullah Gülen, 1979’da Sızıntı Dergisi’ni yayımlıyor. 1980 İhtilali devletlüleri, nüfuzu gittikçe artan Gülen’i  rahat bırakmıyor ve yaklaşık 6 yıl arıyor. Turgut Özallı yıllarda, 1986’da tekrar resmi vaizlik görevine dönen Gülen, ülkenin Süleymaniye ve Fatih gibi en büyük camilerinde 1991’e kadar düzenli vaazlar veriyor. Çevresinde artık daha geniş halk kitleleri toplanıyor. His yüklü vaazlarında, ağlayan ve ağlatan Hocaefendi, takva ehli , Hz. Muhammed’in Sünnet’ine riayet etme hususunda son derece hassas dindar bir müslüman olarak temayüz ediyor.
1994’te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın inisiyatifleriyle medyada daha sık görünüyor. Televizyonlara çıkıyor, gazete ve dergilere sosyal konularda mülakatlar veriyor. Bu süreçte, Gülen’in gittikçe büyüyen Hareket’i de daha önce yanyana gelmesi mümkün olmayan her kesimden aydın, sanatçı ve akademisyeni, kendine özgün programlarında bir araya getirebiliyor. Her şeye rağmen Gülen, 28 Şubat sürecinin ardından sağlık bahanesiyle Amerika’ya gitmek zorunda kalmaktan kurtulamıyor.
 Fethullah Gülen’in entelektüel gelişimine bakıldığında, felsefesini herhangi bir düşüncenin inhisarında tutmadığını, kendini sürekli yeniliğe, yeni düşüncelere açık tuttuğunu, düşüncesinin ekletik bir seyir takip ettiğini görebiliriz. İslam düşüncesinin kalbürüstü düşünürlerini okuduğu gibi, çağdaş Türk ve Batılı yazarların onun üzerinde etkilierini görebilmekteyiz. Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç gibi düşünürlerin yanısıra, Said Nursi’in Gülen tefekkür ve hizmet metodunda en etkili isimlerin başında geldiğini görürüz.[20]  Onda İslamcıların bayraklaştırdığı Mevdudi, Ali Şeriati, Humeyni gibi mütefekkirlerden iktibaslar görmeyiz.
İslam anlayışının temellerinde bşr yerellik de gözlenen, Anadolu İslami kaynaklarını modern usüllerle derleyen, iyi bir “kompozitör” olan Gülen, tefekkürünü, kendine mahsus ifade tar ve metodlarıyla biçimlendirmiş, yaymış;  kısa sürede kendi cemaatini kurup geliştirmiştir.  Etkilendiği kaynaklara bakıldığında onda Türk İslamcılığı temayülleri sezilse de Gülen’in özellikle 1999’da Amerika’ya gidişiyle, felsefesindeki bu tezahürün azaldığı söynelebilir.
          Fethullah Gülen bugün Türkiye’de hakkında en çok konuşulan isimlerden… O, demorasi, laiklik, modernite, devlet, siyaset, terörizm, Batı…gibi pek çok güncel konuda açıkça ve sıklıkla görüş serdeden dini liderlerin başında geliyor. Hayatı, düşünceleri ve Hareket’inin amaçları hakkında her zaman çeşitli spekülasyonlar yapılagelen Gülen, son zamanlarda Türkiye siyasetindeki yeri ve icraatlarıyla gündemde…
           Transnasyonel bir sosyal hareketin kurucu lideri olan Gülen, kendisinin herhangi bir hareketin lideri olduğunu ısrarla reddetse ve kendi ismiyle (Gülen cemaati) bir hareketin olmadığını belirtse de, kimilerinin Hizmet Hareketi, kimilerininse Cemaat, Camia, Gülenciler…isimleriyle andığı hareketin lideri olduğunda toplumsal bir mutabakat sözkonusu. Kendi önderliğinde değil, ama düşünceleri etrafında biçimlenen bir hareketin var oldugunu kabul ediyor ve o, bu hareketi “ Gönülller Hareketi” olarak adlandırmayı tercih ediyor. [21] Fethullah Gülen bugün dünyada çeşitli özel isimlerle anılan farklı İslami ekoller olduğunu, mesela Kaddafi İslamı, İmam Humeyni İslamı, Ali Şeriati İslamı gibi, bir de ayrıca Gülen İslamı’na gerek olmadığını belirtiyor.[22]
            Gülen, Nurcu geleneğinden mülhem bir saikle de, kendisinin politika dışında kalan, sosyal ve eğitim aktivisti olduğu hususunda ısrarlı.[23]  İslami değerlerin ve inancın siyasallaştırılmasına şiddetle karşı.[24]
            Richard Penaskovic Gülen felsefesinde beş karakteristik unsurun altını çiziyor:
1)      Gülen bugün küresel bir dünyada yaşadığımızın farkında ve bilincinde bir İslami liderdir.
2)      İslam ve Batı arasında yanlış anlama ve anlaşılmaların farkındalığı belirgindir.
3)      Diyalog ve hassaten de dindarlar arası diyalog önemlidir.
4)      Aşk ve sevgiyle her kapı açılır, her gönle girilir.
5)      İstikbal ümit doludur.[25]
            Gülen felsefesinin bu ilkeleri, onun İslamcılık hakkındaki düşüncelerini anlamada kuramsal bir perspektif sunabilir. Dünyayı, Diyar-ı Selam ve Diyar-ı Küfür olarak kategorize edemeyecegimizi savunur. Yapılması gereken herkesi kendi konumunda, hiç bir önyargı gütmeden Kabul etmek, barış içinde birlikte yaşamaya çalışmaktır (peaceful coexistence). [26]  Kimilerinde çağdas Mevlana [27]  olarak tavsif edilen Gülen, Doğu ve Batı arasındaki farklılıklara rağmen, ilk etapta benzerliklere odaklanılması gerektiğini, bu farklılıkların insanlığın zenginliği olduğunu belirtir.[28]
Fethullah Gülen Hocaefendi, kendi hareketindeki kişilerin farklı kültür ve dinlerden kimselerle evlilikler yapmasını teşvik eder, barış içinde ortak bir gelecek için bunun faydalı olduğunu düşünür. Kültürler ve dinler arası diyalog etkinliklerini hem ortak bir anlayaşın temini ve tesisi için hem de İslamın iyi temsili için elzem görür.[29] Nitekim kendisi de Roma’yı ziyaret etmiş ve Papa John Paul ile 1998’de görüşmüştür. Hem Türkiye’de hem Amerikada ikamet ettiği yerler, her din ve görüşten yüzlerce kişinin uğrak mekanı olmuştur.
         Fethullah Gülen’in en merkezi faaliyet alanı eğitimdir. O da üstadı Said Nursi gibi İslam dünyasının en büyük üç düşmanı olarak, cehalet, fakirlik ve ayrılık gayrılığı görür.[30]  Bu yüzden, bir egitimci olarak önce Türkiyeli esnafı, sonra da dünya genelindeki işadamlarını eğitim ve hoşgörü merkezleri açmaya teşvik etmiş, farklı kültür ve inançlar arasında eğitimsel köprüler kurmayı amaçlamıştır. Nitekim onun eğitim felsefesi gelenekle modernitenin, din ile bilimin sentezidir.[31] Hizmet Hareketi’nin okulları dini, geleneksel usüllerle öğretmedikleri için İslami okullar kapsamının dışındadır. Bu okulların programı dini değerlerle harmanlanan bir ahlak terbiyesi ve karakter eğitimini temel alır.
Gülen’e göre eğitim, sosyal, ekonomik ve siyasal modernizasyon için, toplumsal dönüşüm için ilk şarttır; aynı zamanda kişi demokrasi ve insan haklarına ancak iyi bir eğitim alırsa saygılı olur ve sahip çıkar. [32] Doğrudan İslam öğretilmese bile Gülen’in siyasal İslamcılık yerine bir nevi eğitimsel İslamcılık ‘educational Islamism,’ ortaya koyduğunu ileri sürenlerler de vardır.[33] Ana hedeflerinden biri Altın Nesil yetiştirmek [34] olan Gülen’e göre modern insan aynı zamanda bilimle dini değerleri başarıyla mezcedebilir.
            Fethullah Gülen, İslamcılığın, menfi bir çağrışımları olduğunu ileri sürer. Komünizm, Kapitalizm, Nasyonalizm, Liberalizm, Sekülarizm gibi ideolojilerle yanyana gelmemeli. Ona göre din, kendisinden siyasal bir güç ve ideoloji istihsal edilmesinden ziyade, bireysel bir hayat tarzıdır, bir tercihtir.[35]  Kendisi sürekli “politik bir hırsım olmadı, siyasete hiç bir zaman arzu duymadım; yegane gayem ülkeme hizmettir”[36] tavrı sergilese de, Gülen her zaman siyasiler için bir cazibe merkezi olagelmiştir. Herhangi bir siyasi partiyi sonuna kadar tasdik etmemiştir.  Denebilir ki, kimi bariz kesintilerle kendisini ve Hareketi’ni maharetle siyasi mülahazaların üstünde ve siyasal partilere eşit mesafede tutabilmiştir. Bununla birlikte, 2010 seçimlerinde ve referandumda bugün İslamcı olarak adlandırılan AKPyi açıkça desteklemiştir. Her ne kadar sözkonusu tarihi seçimlerin “ülkenin istikbali için hayati önemde’ olduğunu söyleyerek, Hareketi’ni AKP lehine oy kullanmaya yönlendirmişse de, Gülen sonradan bu desteği için yanlış yaptıklarını, “aldandıklarını” da söylemiştir. Kendisi politikacılarla olan görüşmelerine rağmen ısrarla siyaset dışı olduğu yönuünde mesajlar vermeye itina eder. Bir din adamı olarak Gülen’in konumu, Osmanlı’daki ulema ile devlet ehli arasındaki Sünni gelenek ile irtibatlandırılabilir. Gülen, devlet kademelerine, kendi İslami anlayışını benimsemiş, ülkesini seven, işinin ehli, adil ve çalışkan kimselerin tavzifini önemseyen Devlet-Ebed-Müddetçi bir tavır içindedir. O, Türkiye’de dönem dönem başgösteren siyasal imkan ve bağlamları pragmatikçe ele alır, onları ülke ve Hareketi için bir fırsat olarak görür, ülkenin içinden geçtiği hassas zamanları (Özallı Yıllar, 28 Şubat Dönemi, AKP’nin ilk dönemleri) toplumsal dönüşüm projeleri için fırsatçı bir tavır içinde değerlendirmeye çalışır, Hareket’in faaliyet alanlarını sürekli zenginleştirerek büyüme yoluna gider. Bununla beraber, yetkin bşr din adamı olmasına ve siyasilerle ve siyasetle her zaman yakın münasebetleri olmasına rağmen Gülen, Şeriat’a dayalı bir devlet ve yönetim şekli önermez; esnek, ileriye bakan ve teceddüde açık fikriyatıyla bugünkü İslamcı portresinden taban tabana ayrılır. Onun yazı ve vaazlarında Şeriat’ı promote eden bir söylem yoktur. Popüler anlamlarıyla İslamcılık gibi, Şeriat da Gülen’in adeta kullanmaktan içtinap ettiği, yanyana anılmamaya özen gösterdiği kelimelerdendir. Ona göre toplumun siyasi bir “şeriat” düzenine değil, adalete ve hukuka ihtiyacı vardir[37]. Ne ki, Gülen defalarca bir politik ajandasının olmadığını belirtmek zorunda kalsa, dinin siyaseten enstrumanlaştırılmasına şiddetle karşı çıksa da, gerek sekülerler gerekse devlet içindeki kimi gruplarca halen bir tehdit olarak görülmekte.[38] Bu kesimler, onun bir takiye yaptığı görüşünde ısrar etmektedir.[39]
             Fethullah Gülen İslam dini ile modernite arasında bir tenaküz görmemiştir. Türk halkının neredeyse yarısı karşı olmasına rağmen Gülen, Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne girmesini önemseyen ve destekleyen bir dini liderdir. Bunu ülke için bir kazanım görür. Avrupa Birligi kriterlerinin Türkiye’de dini ve etnik azınlıkların haklarını genişleteceğini düşünür. Gülen’in esnek görüşlerinin Türkiye dindarlarının ve İslamcıların üzerinde de gevşetici, rahatlatıcı roller oynadığı tartışılabilir. Batılılaşma bugün bile pek çok müslüman lider ve İslamcı için büyük bir sorunsal iken, Gülen Batıya, Batılı değerlere tepkisel bir tavırdan ziyade pro-aktif bir rol üstlenmiştir. Takipçilerine bulundukları, faaliyet gösterdikleri ülkelerin kültürüne ve değerlerine, devletin yasa ve yönetmeliklerine muvafık bir tavır ve tutum takınmalarını öneri
          Fethullah Gülen kültürel bir millyetçi ve ulema-aydındır. Ayrıca, özellikle 1999’da Amerika’ya gitmesinden itibaren düşüncesi daha evrensel ve entelektüel bir perspektif kazanmıştır. Bu kazanım, onu özellikle İslamcıların promote ettikleri dünya görüşünden daha da uzaklaştırmıştır, daha geniş bir dünyanın kapılarını açmıştır.  Ümmetçilik, İttihad-ı İslam gibi ideolojileri savunanların söylemlerine benzemeksizin, Gülen, hadd-i zatında bir İslam Dünyası dahi olmadığı, sadece müslümanların yaşadığı kimi coğrafyalar olduğu kanısıdadır. Bu sebeple günümüzde bir İslami birliğin sağlanmasının pratik bir karşılığının olmadığı görüşündedir. O, müslümanların şu adil olmayan dünyada, ancak hakiki (otantik) İslam’ı içtenlikle hayatlarına hayat kılarak bir farklılık yaratabilecekleri görüşündedir. Hizmet Hareketi, küresel bir formasyon kazandıkça, Gülen’in de üslub ve söyleminde bir genişleme ve esneklik görebilmekteyiz. Hareketin 1980 ve 1990’larına hatta 2000’lerine damgasını vuran milliyetçi ve devletçi  söylem tedricen terkedildi, onun yerine evrensel, çoğulcu, liberal ve demokratik değerler daha da öne çıktı.[40]  Gülen, 11 Eylül Olaylarını kendisinin terorizme karşı olan düşüncelerini ifade etmek için önemli bir firsat olarak değerlendirdi. Washington Post’ta 21 Eylül’de bu terorist saldırıyı kınayan bir mesaj yayınladı. Bu mesajda Usame bin Ladin’in İslam’ın imajına zarar verdiğini ve bu zararın telafisinin de yıllar alabileceğini belirtti. Aynı mesajda “Gerçek Müslümanın terorist olamayacağını ve bir teroristin de asla müslüman olamayacağını” söyledi. [41]
          Sonuç itibariyle, Gülen Hareketi’nin dini olmayan çok sayıdaki etkinliğine ve faaliyet alanına rağmen İslami doğasını red etmek mümkün değil. Hizmet Hareketi, bugün toplumsal hayatı hemen hemen bütün şubeleriyle kucaklayan çok önemli bir network.... Gülen tefekkürüne bakıldığında ise İslamın bir kişilik ve kimlik meselesi olarak olarak ele alındığını, yetiştmiş insane önem verildiği görülüyor. Gülen’e göre, aslolan insandır; yenilenen, daha iyi bir mümin olmaya çalışan, mevcutla yetinmeyen, “yaşatmak için yaşayan”, sadece müslümanlara değil, tüm insanlığa hizmet eden bir insan. Gülen, ideal bir devlet düzeni ve siyasal bir proje yerine, İslami ahlakla bezenmis bir kimlik ve kişilik sahibi birey önerir. Yazıları ve vaazlarında, Hz. Muhammed’in yaşadığı dönem, asr-ı saadet, o devideki kişiler dine verdikleri önem, Allah sevgisi ve korkusu, Peygamber sevgisi gibi bir dizi karekteristk hususiyetleriyle idealize edilerek tekrar be tekrar anlatılır. Son tahlilde, Gülen’e göre, İslamın nihai gayesi, bir Şeriat devleti kurmak değil, insan-ı kamil bir bireydir.
          




[1] Ihsan Yilmaz, ‘ Pluralism in Turkey,’ Today’s  Zaman, June 07, 2012
[2] Gilles Kepel, The Prophet and Pharaoh: Muslim Extremists in Egypt (New York: University of California Press,1986),  14.
[3] Martin Kramer, “Coming to Terms: Fundamentalists or Islamists?”  Middle East Quarterly, Spring 2003, 65-77.

[4] Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers on the Gulen Movement (New York: Blue DomePress,2012), 176.
[5] Mumtazer Turkone, “The Birth and Death of Islamism” Insight Turkey 14(2012):87-100
[6] Yilmaz, ‘Pluralism in Turkey,’ Today’s  Zaman, June 07, 2012
[7] Yilmaz, ‘Pluralism in Turkey,’ Today’s  Zaman, June 07, 2012
[8] The Middle East Quarterly, December 1999
[9] The Middle East Quarterly, December 1999
[10] Martin Kramer, “Coming to terms: Fundamentalist or Islamist,” Middle East Quarterly (Spring 2003), 65.77.
[11] The Middle  East Quarterly, December 1999
[12] The Middle  East Quarterly , December 1999
[13] The Middle East Quarterly, December 1999
[14] John Voll, Modern Movements in Islam.  Edith Kamrama, (London:  University of California Press,2011) Chapter 12.
[15]  John Esposito, Voices of Resurgent Islam. Edith Esposito (New York and Oxford: Oxford University Press, 1983), 5.
[16] Turkone, “The Birth and Death of Islamism” Insight Turkey 14( 2012):87-100
[17] Muhammed Ayoob, Many Faces of Political Islam: Religion and Politics in the Muslim World (University of Michigan Press, 2008), 138.
[18] Darko Trifunovic and Jill Starr, Bosnian Model of Al Qaeda Terrorism (Banja Luka, 2002), 41.
[19] Muhammed Ayoob, Many Faces of Political Islam: Religion and Politics in the Muslim World (University of Michigan Press, 2008), 132.

[20] Zeki Saritoprak, “ Fethullah  Gulen and the People of the Book: A Voice from Turkey for Interfaith Dialogue,” The Muslim Word, 95 ( July 2005),329-340.
[21] Fethullah Gulen, Kirik Testi , ( Istanbul: Nil Yayinlari, 2005), 182.
[22] Gulen, Kirik Testi, (Istanbul: Nil Yayinlari,2005), 233
[23] Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers on the Gulen Movement (New York: Blue DomePress,2012), 124
[24] Fethullah  Gulen,Gurbet  Ufuklari ( Istanbul: Nil   Yayinlari,2007), 181.
[25] Fethullah Gulen, Umit Burcu, (Istanbul: Nil Yayinlari, 2010), 275.
[26] Fethullah Gulen, Umit Burcu ( Istanbul: Nil Yayinlari,2010), 12
[27] Jane,Shlubach, Tolerance is Love: Gulen,Ghazali,and Rumi, last modified ,12 November 2005, http://www.rumiforum.org/gulen-movement/tolerance-is-love-guelen-ghazali-and-rumi.html
[28] Fethullah Gulen, OlumsuzlukIksiri ( Istanbul: 2011,Nil Yayinlari), 164
[29] Gulen, Umit Burcu ( Istanbul: Nil Yayinlari,2010), 159
[30] Fethullah Gulen,Fikir Atlasi ( Izmir, 2006), 87.
[31] Fethullah Gulen, Dirilis Cagrisi, (Istanbul: 2010),141.
[32] Ebaugh, H.R. Gulen Movement: A Sociological Analysis of a Civic Movement Rooted in Moderate Islam. (New York: Springer,2010), 34
[33] Agai B. , The Gulen Movement’s Islamic Ethic of Education. In M.H. Yavuz and J.L. Esposito,eds. Turkish Islam and The Secular State: The Gulen Movement ,( New York: Syracuse University Press,2005), 50.
[34] Fethullah Gulen, Dirilis Cagrisi, ( Istanbul: Nil Yayinlari, 2010),37.
[35]  Fethullah Gulen, Vuslat Mustusu, ( Istanbul: Nil Yayinlari,2009), 93
[36] Fethullah Gulen,Sohbet-i Canan ( Istanbul: Nil  Yayinlari, 2006), 284.
[37] Fethullah  Gulen, Dirilis Cagrisi ( Istanbul: NilYayinlari,2008), 211.
[38]  Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers on the Gulen Movement (New York: Blue DomePress,2012), 148
[39] Muhammet Cetin,Hizmet: Questions and Answers on the Gulen Movement (New York: Blue DomePress,2012), 140

[40] William Park,Fethullah Gulen Movement as a Transnational Phenomenan, Panel at University of London, The Gulen Movement in Redefining Turkey and Anatolian Muslimness, (London: 26,10, 2007)
[41] http://en.fgulen.com/press-room/nuriye-akmans-interview/1727-a-real-muslim-cannot-be-a-terrorist