Sunday, June 29, 2014

ENOUGH İS ENOUGH

Ramazan'a rağmen felaket tacirleri ortalıkta. Yazıları ile konuşmalarıyla ufkumuzu karartmaya, dimağımızı zehirlemeye devam ediyor.

Çare-i yegane, herkesin işine bakması...ama kimseyi ötekileştirmeden, adaleti katletmeden, hakperestliğe sımsıkı sarılarak. Hesap gününü hesap ederek...

Ramazan bunun için ne güzel bir fırsat!
Daha iyi insan, daha iyi müslüman olmak için.
Elinden, dilinden, kaleminden, kelamından diğer insanların emin olabilecekleri daha iyi bir adem olabilmek için.

Akif gibi, "Nerdesin ey adl-i İlahi" demeyeceğim.
Ziya Paşa gibi "Bu terazi bu sıkleti çekemiyor artık" deyip Ramazan'ın yüzü suyu hürmetine sükunet reca edeceğim.



Saturday, June 28, 2014

TÜRKİYELİ BİR ENTELEKTÜEL NEREDE ÇALIŞIR

Türkiye'de bir entelektüel nerede istahdam edilir!
Üniversite'de?!
Basında!?
Devlet kapısında!

Bu Ülke'de  entelektüellerin Mekke'si diyebileceğimiz bir, evet tek bir kurum var mı!
Türkiye'nin içinden geçtiği şu tantanalı berzahta en çok ihtiyaç hissettiği kişi ve kurum,  Entelektüel.

Hakikati haykıracak,
Toplumu sarsacak, yangın yerine çevirecek...
Sahte akademisyenin balonunu indirecek,
Çığırtkan gazetecinin yalan, tezvirat ve iftiralarını yüzüne çarpacak...
Halka, "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" diyecek. 
Gafil kafaya bir tokmak vuracak. 
Gamsızların, dertsizlerin, çilesizlerin, keyfemayeşanın uykularını zehir edecek. 
İdare-i kelam edenlerin, şahsi maslahatları ve kemalatları için gelene ağam gidene paşam diyen tufeyli eyyamcıların ocağına incir ağacı dikecek...
"Büyük kafaları şu şu şu sebeplerden dolayı gaflet içinde görüyorum" diyecek...bir entelektüel.

Hayır hayır, bu memlekette doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar...Cümlemizin kulakları tenkide kapalı, ki...beyhude yorulma kapılar sürmeli...

Sanırsınız ki toplum olarak tertemiziz, pir u pakız. Hırsızımız yok. Arsızımız yok. Asayiş berkemal.
Herkes yiyelim içelim güzelleşelim modunda.


Evet Bu Ülke'nin entelektüeli nerede barınır demiştim!
Üniversitelerinizde olmaz.
Gazetelerinizde iki kelam edecek olsa kapıyı gösterirsiniz. Her eleştiriyi düzeninizi bozacak, tekerinize çomak sokacak bir çatlak ses gibi görürsünüz. Ondan da vahimi, eleştiriyi suçlarsınız...

Biri ırgalasa biraz, uyum'suz diye damgalanır.Sakıncalı bulunur.
Tutanamayanlardanlaştırıverirsiniz biçareyi.
" Vatan haini" " Satılmış" gibi ucuzluklar boca edilir üzerine.

Türkiye'de bir entelektüel ne iş yapar mı diye sormuşum: Cehl-i mürekkebe müptela bir cahile de tecahül-i arif mi olurmuş! Cevabı malum: Bu kadar borazanın olduğu Bu Ülke'de bir entelektüel işsiz kalır.

Friday, June 27, 2014

Hayırlı Yeni Başlangıçlar...

Pazartesi.
Yeni yılda.
Bu haftasonu.
Bu gece.
Yarın sabah.
Nasipse tam 40 yaşımda.
Berat Kandili.

Bu cuma.
Gelecek ayın başında.
Bu Ramazan.

Falan iş bitince.
Feşmekan kişi gelince. Feşmekan kişi gidince.
Kafayı iyice dağıtınca. Kafayı iyice toplayınca.

Perşembe gecesi.
Kadir gecesi.
Miraç kandili.

Sınav geçince.
Okul bitince.
Nişanlanınca.
Evlenince.
Boşanınca.

Önümüzdeki Pazartesi.
Bu mübarek cuma günü.
.......

Yok daha neler: Kırmızı kar yağınca, ayılar kavağa çıkınca.
Vs. Vs.
.......

Sadede gel ey nefs!
Ne zaman üstesinden geleceksin şu kahrolası alışkanlıklarının, ne vakit haklayacaksın ruhunu ve bedenini sömüren zaaflarının...seni maddi manevi geri bırakan şu zalim itiyatlarının...bedeni, ruhi ve zihni mahbusiyetinin...ne zaman!

İradenin hakkını vereceksen..
Sözünün eriysen..
ŞİMDİ'den daha güzel, daha mübarek ve münasip bir zaman yok.

Ramazan geldi; hoşgeldi. Kavuşturan Rabb'e binler şükür.
Rabbim, bu ayın her saniye ve aşiresini kendimizi derlememiz ve toparlamamız, yeniden doğmamız ve dirilmemiz, basübadelmevtimiz için birer vesile kıl, bu mah-ı gufranı hakkımızda hayırlı kıl. Ne olur.

Hayırlı Ramazanlar. 


Thursday, June 26, 2014

BUNCA KÖTÜLÜĞÜ KİM YAPIYOR.

Maşallah, cümle alem sütten çıkmış ak kaşık, pir u pak...

Kimse kul hakkına girmiyor bu karınca çiğnemezler diyarında barekallah. 

Hepimizin ağzından bal akıyor, herkes hayrı, hasenatı ve güzelliği tavsiye ediyor...Gıybet, iftira, tezvirat, goygoyculuk, kovuculuk...hepimizden fersah fersah uzaklarda...

Kimse öfkeden ve nefretten kudurmamış, cemi cümlemiz şefkat kahramanı, aşk havarisi ve fazilet abidesi...


Kimse evhamlarıyla yarattığı düşmanlarını bir kaşık suda boğabilme hayalleri kurmuyor. Cadı avı ne kelime, herkes meleklerle sarmaş dolaş mele-i alada şehrayinler düzenliyor, bir üveyik zerafetinde nurlu ufuklara şehbal açmışız.



Şehirlerimiz, sokaklarımız, evlerimiz, iş yerlerimiz tertemiz...

Ağızlar, yüzler, gözler ve hele hele özler tertemiz, nur ile yunmuş yıkanmışız.


Sorarsan herkes haklı..

Herkes mağdur...
Herkes alacaklı..

Herkes evliya meşreb, herkes Ömer adaletli, herkes müheykel bir samimiyet.

...
Herkes iyi niyetinin kurbanı ...

Herkes ihanete uğramış, herkes arkadan vurulmuş, herkes yanlış anlaşılmış...


Cihanları gazaba boğacak, velveleye, zelzeleye getirecek bunca şeytaniliği, bunca şerri ve kötülüğü kim yapıyor o zaman?


Wednesday, June 25, 2014

YAPILACAK ÇOK İŞ Mİ VAR!

Hayat kısa. Lüzumlu işler çok. Yaptıklarımız değil, yapmak istediklerimiz, ama bir türlü yapamadıklarımız yoruyor bizi en çok! 

Sayısız proje altında ruhen ve bedenen ezilmektense, sadece biriyle, mümkünse en önemlisiyle başlamak, işe koyulmak gerek. 

İşi başından aşkın, her zaman çok yoğun ve her daim yorgun görünmek hiç marifet değil; maharet disiplinle, ciddiyetle tek işe yoğunlaşabilmek ve işin hakkını verebilmek, tuttuğun işi ibadet neşvesiyle, aşk u şevk içinde görmeye gayret etmek... İlgini, bilgini, algını ve sevgini o işe ver-mek... Şimdi. Burada.

Kabul, yapacak çok işin olması güzeldir. 

Ama sıraya koyup işleri birer birer bitirmek şartıyla...

Birini bitirmeden diğerine geçmemek, arkada tamamlanmamış onlarca iş bırakmamak kaydıyla. 

İşleri önem sırasına koyarak halletmek şartıyla.






Tuesday, June 24, 2014

BİRAZ NEFES...

Kimler geldi kimler geçti...

Dünya bir gün sana da paydos diyecek! Her an...

Bütün bu telaşeler, koşuşturmalar, hırslar, tenafüsler, tezahümler, benbenlikler, daha'lar en'ler...randevular, ödevler, makamlar ve mansıplar, kitapların, arkadaşların...sana elveda ve elfirak bile di-ye-me-ye-cek.... 

Öyleyse...

Biraz a ğ ı r dan al yaşamı. Ahmet Haşim gibi, ağır ağır çık sana sadece bir zevk-i tahattür bırakacak şu hayatın merdivenlerini... Biraz nefeslen,  "tabiat"in sesine soluğuna kulak kesil... 

Bütün ihtiyacın, bir teneffüs, bir tenezzüh....Evet evet, fazlasıyla hak ediyorsun biraz nefes almayı, dinlenmeyi. Hem bak Ramazan da göründü ufukta. Ne güzel fırsat. 

Hadi gel...kendine güzel bir iyilik yap, bir mola al, biraz nefeslen...Eğer işlerin biraz daha durulmasını, kolaylamasını, işi gücü yola koymayı bekliyorsan, üzgünüm o gün hiç gelmeyecek. Sana ibnüz-zamanlık teklif ediyorum, şu anına odaklanmanı, şu anda kalkıp yerinden mesela seccadeni sermeni, Kuran okumanı, güzel bir musiki dinlemeni...ya da hiç bir şey yapmamanı ve şuurunun, hatıralarının, tefekkürünün seline salıvermeni kendini...İster tam bir ay olabilir bu teneffüs, ister bir hafta, ister bir haftasonu, ister sadece bir gün, mesela bu Pazar...ama tam tamına sana ait bir mola, kendini, kalbini, ruhunu dinleyebileceğin bir an-ı seyyale...ister bir kır, ister bir sahil, ister dağın başı, ister bir cami köşesi, isterse bir oda..kendinle başbaşa kalabileceğin bir mekan...

Bunca hayhuy ve megale içinde "pause"a basman gerekiyor. Günümüz insanı, sürekli bir şekilde günümüz insanı olmaktan yorgun. Kabul hayat zor, çoğunlukla kahırlı ve çileli de. Serde geçim belası, viran olası hanede evlad u eyal var. Ama mücadele verdiğimiz, kavga ettiğimiz nice zorluklar ve sorunlar...acaba gerçekten de kavgasını vermek zorunda olduğumuz şeyler mi! 

Herkesin frene basmaya ihtiyacı var. Sorunlardan kaçma değil, kendine daha farklı ve taze bir perspektif sunabilmek, bir nefes sihhat için. 

Bir kenara çekebilsek kendimizi, dinlenebilsek..dinleyebilsek özümüzü..ne çok şükretmemiz gereken şeyin olduğunu göreceğiz. Ve daha minnettar olacağız, daha huzurlu ve verimli...daha kul.



Monday, June 23, 2014

HAYAT ENERJİSİ: AB-I HAYAT

Her gün, sabahtan akşama, oralara buralara yetişmeye, bir şeyler yetiştirmeye çalışıyor, dead-line'ların öldürücü telaşında hep bir sonraki irili ufaklı projelerin kahredici esaretinde yaşıyoruz; bir şeylerin peşisıra geçirdiğimiz, geçirmek zorunda olduğumuz değerli vakitlerimiz.. günümüzün, günlerimizin sonunda evimize, kendimize, sevdiklerimize tükenmiş, tüketilmiş olarak dönüyoruz. Sorma, pek de bir meşgulüz. Ama ne ve kim için! 

Ne doyurucu bir dinlenmeye ne de ruh u can kulağıyla kendimizi dinlemeye takat ve mecalimiz kalıyor. Ertesi sabah tekrar yataktan bitap olarak, tükenmişlik sendromuyla kalkıp koşuşturmacaya kaldığımız yerden devam ediyoruz, anlam kaybına uğramış hayatlarımızda...Her zaman yoğunuz her zaman yorgun. 

Daha fazla enerjiye ihtiyacımız mı var, daha manidar, daha faydalı, daha üretken, daha tatminkar ve daha insanca bir hayat sürebilmek için? Elcevap: Hayır. Elimizdekini, sahip olduğumuz enerjimizi yerli yerince kullanmamız yeter de artar bile. Derunumuzdaki maddi ve manevi  gücü-kuvveti "olumsuz"  ve tahripkar yerlere hasredeceğimize, küçük de olsa, "müspet" işlere sarfetmemiz; günlük hayatın getirdiği bir kısım olumsuzluklarla başa çıkmak zorunda kaldığımızda bile, yine sükunetli ve olumlu bir yaklaşım ve çözüm metodu üretmeye sarfetmemiz...sonuçta pişman olmayacağımız neticeler hasıl edilmesini sağlayacaktır. 

Azizim, sonuçta, senin olan bir şeyi nereye harcayacağına elbette kendin karar vereceksin! Ama güzel bir haberim var: enerjimizin kontrolünün yine bizde olduğu. Nasıl kontrol edeceğin ve bu enerjiyi  sarf etme yetkisi sende.  

Unutma ki yeni doğan her gün sana bahşedilen enerjini yerinde kullanabileceğin yeni imkanları da beraberinde getiriyor. Yaşadığın olaylar zincirinde ortaya çıkan her vaka, her değişim, enerjini yerli yerinde kullanabileceğin firsatlar sunuyor sana her daim. Bizim Yunus der ya hani: Her dem doğarız bizden kim usansın!

Sık sık kendini yorgun argın, bezgin ve bedbin mi hissediyorsun; enerjini, zamanını nerelere hasrettiğine ve sarfettiğine bak! Sakın kendi enerjinin anaforunda boğuluyor olmayasın! Yaptıklarının değil de yapmadıklarının yorgunu olmayasın..enerjini doğru yere sarfedememenin bezgini...Enerjini daha manidar ve müspet maksadlar için yoğunlaştırmayı hedefle, gel sen de salih daireye dahil ol. Kendi salahatli dairene...

Hayat kendi "ab-ı hayat"ımızı arama bulma meşgalesinden başka nedir ki! Gayretle, kazmayı doğru yere, benliğimizin bakir topraklarına vurursak, er geç ruhen de bedenen de yıkanırız gönül dağımızdan nebean edecek o bengisuyla; kana kana içeriz o şeker şerbetten, ölümsüzlük iksirinden, bir kere daha yeniden doğarız.

Her anımızdaki güzelliği görmemizi ve yaşamamızı, her demin kendine mahsus manasını ve görkemini bize bahşedecek bir rezerv bir enerjimiz var içimizde,  bünyemizin her guddesine sinmiş ve ortaya çıkmak, sarfedilmek için yana yakıla bekleyen... yerinde sarfedilmediğinde  sahibinin başına bela kesilen... 

Maddi manevi gücümüzü kuvvetimizi  ab-ı hayatımızı keşfe ve hayırlı istikamette sarfediyoruz artık. Ki... hayatımızdaki en "derin tatmin"i de bu şekilde bulacağımıza inanıyoruz. Enerjimizi boşa harcamamaya, sadece maddiyata  sarf etmemeye, olumsuzuklar peşinde israf etmemeye... 

Hayatımızdaki enerji maddi ve maneviyatımızın anlamlı bir gaye, hatta bir gaye-i hayal müvacehesinde tasarruf edildiğinde değerlendirilmis olacak. Rabbim bizi, kendi enerjisinin suistimaline ve ihanetine masadak olmuş bedbahtlardan eyleme. Hayatta kontrol edebildiğimiz şeylerle birlikte kontolümüz dışında şeyler de var. Yekpare hayatı nasıl idare ettiğimiz, hayat enerjimizi nasıl idare ettiğimize, değerledirebildiğimize bağlı.






Sunday, June 22, 2014

AHHH TEVAZÜ..SEN NE BÜYÜKSÜN...

Mütevazilik, insanı güçlendiriyor. Ulular, ısrarla yüceliğin ve yüsekliğin alçakgönüllülükte olduğunu söyleyegelmişler. Kendi gerçek değerlerini, tevazüde bulmuşlar ve kendi kıymetlerini mütevazi oldukça daha iyi anlamışlardır. Fuzuli ne güzel demiş:

"Serverlik ister isen üftadelik şiar et, 

Ki düşmeden ayağa çıkmadı başa bade.."

Kendini öne sürmeden, muhatabına değer vermek, onu onurlandırmak ve yüceltmek, kişiyi güçlü kılıyor, onun önünü açıyor. Tevazü ile yüründüğünde bütün yolların birer birer açıldığı onlarca tecrübeyle sabittir. 

Sen kendini, sahip olduğun yücelikler ve değerlere rağmen geri çeksen bile, sonra biri çıkıp seni fazlasıyla onurlandırıyor, yollarına sular serpiyor. Hz. Ali'nin sözüdür: İnsanın tevazü sahibi olması, kendisine ikram getirir.

Kimi der: Bu işler ben olsam da olur, olmasam da olur. Hatta ben olmasam daha iyi olur.
Kimi der: Biz olmazsak, hiç bir cemaat var olamaz. Varlığınız bizim varlığımıza bağlı.
Ben de ahhh tevazü ahh diyorum!

Alçakgönüllülülüğün zıddı olan benbenlik, enaniyet gibi ruhu yaralayıcı çiğlikler senin ancak daha ahmak görünmene neden olur. Hele bir de olmadık yerde, hiç olmadık biçimde alçakgönüllü davrananlar vardır ya...kibirli mutabasbısların ta kendileridir işte onlar... ki şimdi burası yeri değil böylesi bir tıyneti - tıynetsizliği uzun uzun zemmetmenin...


Tevazu, empatidir, hayata muhatabının noktayı nazarından da bakabilmektir, bakabilme genişliğidir. Sadece kendin için değil, başkaları için de elinden gelenin en iyisini, en doğrusunu ve en güzelini ortaya koymaya icbar eden kişiyi.

Hem...sadece kendi faydana, menfeatine odaklanarak mutlak başarıyı elde edebilmen de ne kadar mümkün! Seninle beraber herkes kazansın. Civarında kaybeden olmasın.

Hayatta her şey bir imtihan...her şey bir ibadet. Bu meyanda...Hz.Ali'den bir alıntı yapınca, Hz. Aişeden de bir söz ile bu bahsi hitama erdirelim:
İbadetlerin en faziletlisi tevazudür.



Saturday, June 21, 2014

EN BÜYÜK DÜŞMAN

Sen.... sen'in en ölümcül düşmanısın. Kendine daha fazla engel olmadan, gel beri çek kendini! 

Dağınıklıkların, ters giden işlerin için sağı solu suçlamayı bırak artık. Başa gelen, mukadderattan olan şeyle yüzleş. 

Bütün zamanını sorunların hakkında şekva ve şikayetle israf etmeyi bırak artık! Hayırlı olduğuna inandığın işlerle meşgul olmaya bak! Zanlarla, evhamlarla, kuruntularla tüketme zamanını. Bu istikametli yolda.. birer kaldırım taşı olabilecek şu sorunların senin hayatına mal olmasına daha fazla fırsat verme. Öyleyse gel kendine, kendine rağmen bir iyilik yap: Çek kendini aradan..ki zahir olsun Yaradan. 





Friday, June 20, 2014

KISKANÇLIK

Kıskanmak...

Alieghiery'ye göre, gurur, kıskançlık ve hırs insanın kalbini yakan üç ateş..

Kıskançlık bir bumerang...

Güzel işlere sarfedeceğimiz enerjimizi tüketen, şu koskoca alemi bize dar eden...bunca varlık içinde bizi darlığa iten, hayr u hasenatımızı yakıp kül eden, bizi insanlıktan ıskat eden duygu... 

Halbuki, elimizdekine şükran ve minnet hissiyle mukabele etsek.. birimiz bin olacak. Hasetlik, ruhu, kalbi, kabiliyetleri...benliğimizi kırıp geçiriyor. 

Kıskanarak, sadece kendimize zarar veriyoruz, bedeni ve ruhi sıhhatimize... sonra rahmetten mahrum bırakıyoruz kendimizi, yeteneklerimizi sınırlıyoruz. Önümüzdeki en büyük engellerden. Kıskançlığın azgın dalgaları geride endişe ve huzursuzluk müzehrafatı bırakıyor. 

Başkalarında güzel hasletler gördüğünde onu kıskanmak yerine, ondan ilham al. Ne güzel, bende de olsa, ben de yapabilsem diye düşünmeye zorla kendini. Zorla...Başkasında olana, sende olmayana kafayı takıp da zayi olup gitme...elindeki, sağındaki solundaki nimet, ikram ve ihsanları gör; ehl-i şükür ol. Gör bak, Mevlam azını nasıl çok eyler. Aksi halde, hafizanallah, kıskançlıkla kazanma kuşağında haybet ve hüsrana uğraman mukadderdir. 


EVDE HOŞGÖRÜ EĞİTİMİ


Zaman Aile, 2006, Engin Sezen



EVDE HOŞGÖRÜ EĞİTİMİ



Günümüzde ihtiyacı derinden hissedilen değerlerin başında gelen hoşgörü, “Paylaşmasak dahi, ötekinin inancını, uygulamalarını tanıma ve saygı duyma” (Neufeldt, 1994) erdemi olarak tanımlanabilir. Hoşgörü bir hayat biçimi, duyma, düşünme ve davranış tarzıdır. Hiçbir beklenti içine girilmeden, muhatabını anlamaya çalışmak ameliyesidir.
Sabırlı olmak, baskı altında yaşayabilmek, sinirini yönetebilmek, zorluklara göğüs gerebilmek, farklı ve öteki bakış açılarını anlayabilecek bir olgunluk sergilemek, unutmak, affetmek... gibi değerler manzumesinin ortak adıdır.
Hoşgörüyle ilgili en manidar yaklaşımlardan birini, Yunus Emre’nin, “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü hoşgörme” felsefesinde görebilmek mümkündür. İnsan, sırf insan olmaklığından dolayı, değerlidir; hoşgörüye en layık yaratıktır. Biribirimize hoşgörüyle muamele etmemiz, insaniyetimizin muktezasıdır.
İslamiyet, bir hoşgörme, güzel görme dinidir. Tüm müntesiplerine düşmanlık yerine hoşgörüyü, kardeşliği; şiddet yerine, barışı öğretmektedir. Hoşgörü bizim dinimizin ve tabiatımızın gereği olan bir tavırdır. İslamiyet’te tüm insanlar eşittir, ırk, soy sop bakımından kimsenin kimseye bir üstünlüğü söz konusu değildir:
“Ey insanlar dikkat ediniz! Rabb’iniz tektir. Arap’ın, Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte, hiçbir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah Teala katında en üstününüz, Allah Teala’dan en çok korkanınızdır.”
Yine, Ebu Hureyre’den rivayetle Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem’se topraktan yaratılmıştır. İnsanlar muhakkak ve muhakkak ırklarıyla övünmeyi bırakmalılar.”
Diğer dinlerden, kültürlerden insanlarla hoşgörü içinde yaşamak, İslam ahlakındandır. Müslümanlar, Peygamber ahlakını örnek alarak tüm insanlara karşı adil ve hoşgörülü bir tavır göstermekle sorumludurlar. Bu kişi Yahudi, Hıristiyan, müşrik, Budist, ateist olabilir. Neye ve kime inanırsa inansın, Müslüman’a düşen, muhataplarına İslam ahlakıyla, sevgi, anlayış ve hoşgörüyle muamele etmektir. Nitekim, Hz.Peygamber, Medine’de, kardeşliği ve hoşgörüyü pekiştirerek, farklı ırklara, dinlere, dillere sahip insanların bir arada huzur içerisinde yaşayabileceğini de ispatlamıştır.
***
Hoşgörü, her şeyi hoşgörme değildir
Hoşgörü, her şeyi hoşgörme değildir elbette. “Hoşgörüde esas olan, insanın kendi değerlerine bağlı kalması; fakat başkalarını da kendi konumunda kabul etmesidir. Yoksa, hoşgörü insanın kendi değerlerinden taviz vermesi, başkalarını başkalaşıp, onlar gibi olarak kabul etmesi” değildir.



Çocuğumuza hoşgörüyü nasıl anlatabiliriz?
1. ONLARLA KONUŞUN
Çocuğumuza hoşgörü kavramını, hoş görmenin ne olduğu, nelerin hoş görülüp görülmeyeceği çok iyi verilmeli. Sözgelimi, hikâyeler, oyunlarla, yaşa uygun televizyon programlarıyla hoşgörü kavramını işleyebiliriz. Yine, çevremizde gözlemlediğimiz hoşgörü ve hoşgörüsüzlük davranışlarını tespit edip, çocuğumuzla konu hakkında konuşarak, hoşgörü kavramını pekiştirebiliriz.
2. HOŞGÖRÜSÜZLÜK AİLEDE BAŞLAR
Çocuklar sevgi ortamında hoşgörüyü, sevgisizlik ortamında da horgörüyü (hoşgörüsüzlüğü) öğrenirler. Araştırmalar çocukların hoşgörüsüzlüğü öğrendikleri üç önemli alandan söz ediyor. Aile, okul, medya... Ev ortamının, çocuğun ilk okulu olduğunu düşünürsek, çocuklarımız tüm güzel davranışları ailede görüp öğreneceklerdir. Hoşgörüsüzlüğün psikolojik kökenleri, kaotik bir aile ortamında yeşerdiği çok sayıda araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçektir.
3. DEĞERLERİNDEN EMİN OLMASINI SAĞLAYIN
Çocuklar, gündelik hayatta, okulda, mahallede hoşgörüsüzlüğün çeşitli biçimleriyle karşılaşabilirler. Hoşgörüsüzlük kurbanı olan çocuklar, bu olumsuz deneyimlerin etkilerini bir ömür boyu hissederler. Bize ihtiyaç hissettikleri bu zor zamanlarda, onlara benlik, sosyal kimlik gelişimi, özgüven gibi konularda yardımcı olmalı ve yanlarında bulunmalıyız. Öz benliğinden, kendi değerlerinden emin olan bir bireyin hoşgörüsüzlüğe tevessül etmesi ve hoşgörüsüzce tavır ve davranışların etkisinde kalması daha zor olur.
4. BİLİNÇALTINA VERİLEN NEGATİF MESAJLAR İZ BIRAKIR
Çocuklar, televizyonlarda, çok sayıda hoşgörüsüzlük örnekleri görmekteler. Çocuğun bilinçaltına giden mesajlarda, uygunsuz birçok tutum ve davranış normal ve kabul edilebilir telakki ediliyor. Bilgisayar oyunlarında sergilenen farklı olana, farklı kültürlere karşı şiddet, nefret, düşmanlık da çocukların bilinçaltında derin izler bırakıyor.
5. ÇOCUK, DİNİ, DİLİ, KÜLTÜRÜYLE BARIŞIK OLMALI
Çocuklarımızın öncelikle, kendi kişiliği ve dünya görüşüyle barışık, kendi dini, dili, ailesi ve kültürel değerlerinden memnuniyetini ve gurur duymasını sağlamak gerek. Çocuklarımız muhataplarını hoşgörebilmeleri için kendi değer yargılarını belirlemeli, tanımalıdırlar ki, farklılıklar arasında bir hoşgörebilecekleri “şeyler” olsun.
6. FARKLILIĞIN DOĞAL OLDUĞUNU KABUL ETMELİ
Çocuklarda farklı kültürlere karşı bir hassasiyet geliştirilmeli. Farklı dinlere ait mekânlar, ibadethaneler ziyaret edilebilir. Eve farklı kültürden biri davet edilebilir. Çocuğumuzu yaşadığımız yerde etnik bir restoran varsa, yemeğe götürebiliriz. Çocuklar farklı olanın kötü bir şey olmadığını öğrenmeliler. Kültürler arası farklılıklardan ziyade, benzerlikler vurgulanmalı… Hoşgörünün birlikte yaşama sanatı olduğunu unutmayalım.
7. HAKKANİYET, ÖNCELİĞİMİZ OLMALI
Çocuklarımıza, hakkaniyetli olmayı, mazlumun hakkını koruma ve savunma bilincini öğretmeliyiz. Bugün dünyanın her yanında hüküm süren zulüm, şiddet, açlık... benzeri insanlığın ortak sorunlarına karşı çocuğumuzda bir duyarlılık uyandıralım. Çevresinde olan bitene karşı duyarsız ve tepkisiz çocuklar, bencil yetişiyor.
8. ÇOCUKLARA KÖTÜ ÖRNEK OLMAMALIYIZ
Çocukların çok iyi birer gözlemci ve dinleyici oldukları unutulmamalı. Çocukların yanında konuşmalarımıza ayrıca özen göstermeliyiz. Farklı kültürlere, dinlere, dünya görüşlerine sahip insanları kınarsak, onlarla ilgili şakalar yaparsak çocuklar da ister istemez bizim gibi düşüneceklerdir. Onların körpe dimağlarına önyargı tohumları ekmeyelim.
9. ÇOCUK, ZAYIFI, YOKSULU ANLAYABİLMELİ
Çocuklarımıza empati yeteneği kazandırılmalı. Yoksullar evi ziyaret etmek, okuma yazma bilmeyen bir yetişkine okuma yazma öğretmek türü etkinlilerle, zayıf olanı anlama, kendini ötekinin yerine koyabilme yetisi kazanmalı... Çocuklarımızın yanında insanları damgalamaktan, onlara lakaplar takmaktan özellikle kaçınalım.
10. MÜZİK, EDEBİYAT VE SPORDAN YARARLANABİLİRİZ
Müzik, edebiyat, spor gibi etkinliklerin gücünden, etkisinden hoşgörü eğitiminde yararlanılabilir. Sayı:234Bölüm:Güzel Davranışlar

Thursday, June 19, 2014

BİR ŞEY.

Hayatında yanlış giden "bir şey" mi var! 

Doğrul ve işe koyul.

Faideli "bir iş" yap. Şu an...Kalk ve aklından şu anda geçeni yap. Bir bardak su doldur...saksıdaki çiçeği sula mesela. Ya da iç...İkisi birden açık olan bilgisayar ve televizyondan birini kapat. Ya da ikisini birden.  Toplantıda tam da karşında oturan bir tanıdığa, arkadaşa sıcacık bir tebessüm gönder. En çok itiyaç duyduğu  o "bir şey"dir belki de bu tebessüm onun. Sadece bir şey yap, kendin için hatta, mesela güzel bir çay demlemek veya içmek gibi mesela...


Sadece tek bir iş. Çok küçük de olsa farklılık yaratabilecek bir iş. Kimseyi çekiştirmeden, burnundan kıl aldırmayanlara, densizin ve usül erkan bilmezin işgüzarlıklarına takılmadan...kendi darlığında boğulup gitmeden. Geniş olarak...

Canını sıkan, dünyayı sana dar eden bir şey mi var! 

Ya da...Sabahleyin, yatağından seni kaldıracak bir heyecandan mahrumsun! 

Paslanmak üzeresin. 

Gaflete düçarken...Tembelken, tenperverken, atılken..hayat, canını daha fazla sıkıyor...sa.

Doğrul ve işe koyul. Çare-i yegane. Dem bu demdir. Spora başla, diyete, gıybet yapmamaya, dişini sıkmaya...

Bir "şey" yap, evet sadece bir şey, seni ayağa şimdi kaldıracak, hatta yola revan kılacak bir "şey".  O şey neyse artık. Ona da sen karar ver. Ama şimdi.

.

Wednesday, June 18, 2014

TEVİL-İ EHADİS

Bir güzel kavrama dokunmak istedim bugün: Tevil-i ehadis.

Olayları doğu okuma, değerlendirme, yorumlama ve tahlil etme anlamlarına geliyor. Eşya ve hadiselerin iç yüzüne nüfuz etmek, künhüne vakıf olmak.

Soğukkanlılık, önyargısız ve iddiasız olmak, indi zanlarımızın, kendi sanallıklarımızın mahkumu olmamak ve vicdan gerektiriyor.

Gidişatın hangi istikamete doğru seyrettiğini görebilmek için firaset, kiyaset, dirayet ve cesaret gerek. Daha da isterseniz, temkin, teyakkuz ve müvazene... gibi başka kelimeler de eklenebilir.

Amma illa ki bağnazlıktan, hissi mülahazalardan azade kalarak, inhisarcı düşünme bencilliğinden ve kendini beğenme körlüğünden uzak tutmak kendini, hakpereset bir tutum sergiyelerek, tarafgirlik tuzağına düşmeden, tribunlerin gazına gelmeden, kimsenin gemisine binmeden, albenisi yüksek sözlerin baştan çıkarıcılığına kapılmadan, içinde bulunduğu toplumsal psikolojinin esir ve zebunu olmamak...eşya ve hadiseyi akıl mantık ve makuliyet endazesinde tartmak...Koro halinde terennüm edilip duran nağmelerin cazibesiyle serhoş olmamak...

Medyanın her an bin bir oyun ve hileyle zihinlerimize ektiği algı tohumlarına hakk-ı hayat tanımamak... Tevil ve tefsir-i ehadisin şartları. Olayları mümkün mertebe doğru okuyabilmenin...

Rabbim doğru yoldan ayırmasın.

Tuesday, June 17, 2014

YA ÖL...YA DA KENDİN OL.


Necip Fazıl, Adnan Menderes'e böyle seslenmiş: 

"Ya ol, ya da öl"!

Ne kadar iddialı bir söz değil mi! Tam da Necip Fazıl'a yakışan bir eda.

O günün siyasal bağlamında ve yine siyasal bir maksatla söylenmiş bu söz, bugün, benim icin  ne ifade ediyor? 

Ol'dan kasıt, kendin ol. Aslına-nesline, esasına sadık kal. Kendinden beklenen hamleyi yap, sana yakışanı gerçekleştir.. Hak nezdinde de halk nazarında da hayal kırıklığına sebebiyet verme. Büyük mesele!

Hayatımız taklit ile, takayyüd ile...büyük küçük, renkli renksiz, masum, şeytani...maskeler arkasında.. geçip gidiyor;  hepimizin bir kaç maskesi var! Duruma ve ortama göre kullandığımız, kullanıp attığımız, yenisini aldığımız, farkına varmadan giydiğimiz... 

Riyanın ve süm'anın elinde oyuncak olmuşuz haberimiz yok; tribünlere oynuyoruz, kimimiz bunu daha profesyonelce yaparken, kimimiz eline yüzüne bulaştırıyor.

Zamanla dumura uğruyor kabiliyetlerimiz. Seciyelerimiz, meziyetlerimiz ademe mahkum oluyor. Çok şey olmaya namzet tohumlar, uygun bir zemin bulamadığı için çürüyüp gidiyor. Emanet verilen  latifelerimiz, hasselerimiz kullanılmayınca, parlatılmayınca köreliyor, bir türlü olmamız gerektiği gibi olamıyoruz, kıstırılmışlıklar içindeyiz, kıvam sorunumuz var, zamanla da birbirinin aynı insanlar olup gidiyoruz. Allah'ın kimbilir hangi esmasına ve evsafına tecelliyan yarattığı müstesna hususiyetimizlerimizin farkında bile değiliz; kendi özgünlüğümüzü keşfedemeden, şahsımıza lutfedilmiş bu hususi hedaya ve behayaların şükrünü bile eda edemeden... yitip gidiyoruz usulca...

Ey nefs, bunca enerjini ve zamanını başkalarını mutlu etmek ve etkilemek icin sarfetmeye değer mi? Bunca yorgunluğa, masrafa, israfa...

Çözüm dönüp dolaşıp kendin olmana geliyor...kendine karşı dürüst olmana... Büyük Buluşmadan önceki büyük yüzleşmeye. Kendin olmak hem  zevkli hem de az yorucu...Her günü daha bir doluca ve tatminkarca yaşayacaksın. Hayaller aleminden uyanıp kendi gerçekliğinin zevkini süreceksin. Ki o zaman zatına verilen ve sadece sana ait olan özel mi özel kabiliyetlerin farkına varmış, bu kabiliyetleri yerinde istimal etmiş, diğer insanların hizmetine sunmuş ve böylelikle de o kabiliyetleri sana bahşedene bilfiil şükrünü eda etmiş olacaksın. Necip Fazıl, sadece Menderes'e değil, kendisine kulak veren herkese söylüyor o sözü: Ol.

Allah bize bu güzel nasihatleri duyacak anlayacak ve uygulayacak iradeler nasip etsin. Sıkıldığımızda, daraldığımızda, yalpaladığımızda..bize kendin ol, kendine gel diyecek hayırhah bir nasihe, sadık bir yoldaşa, haldaşa ne cok ihtiyacımız var! 




Monday, June 16, 2014

MÜNACAT


Pürkusurum hata üzre
Kalmadı dermanım özre...

Rahman ve Rahim olan Allahım. Hamdini sözüme sertaç, zikrini kalbime miraç, Resülünü ve Kitabını kendime minhaç ederek, bab-ı lütfuna geldim sığındım, aczimi vesile kılarak af ve merhametini diliyor ve dileniyorum. 
Seni hakkıyla yad etmeyen, Sana samimane yönelmeyen her kelam boş bir lakırdıdır,  Seni terennüm etmeyen her nağmeden yine Sana sığınırım. Sen ki, "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim" buyurdun. Benim acizane, halisane, salihane dualarıma da icabet buyur Ya Rabbena. Kalbimi samimi eyle ve lisanımı da kalbimin sesi soluğu ve tercümanı kıl Rabbim.

Duama Sen'in Nam-i Celilini zikrederek başlıyorum Ya Celle celalehü. Sen Erhamurrahimsin, merhametlilerin en merhametlisin. Halimi ahvalimi sana şerhediyorum, türlü türlü isyana ve hastalıklara müptela nefsimi, hal-i pür-melalimi Sana arz ediyorum. 

İnayetine sığınıp kapına,  hidayetine ilticaen lütfuna geldim Ya Muhdi ya Hadi. Bu dünya matemhanesinde ve imtihanında beni şaşırıp da yolunu kaybedenlerden kaçkınlardan eyleme, bize doğruyu göster hakikati söylet, bizi sırat- ı müstakim üzre sabit-kadem eyle, Sünnet-i Seniyyeye sadaketle temessük edenlerden eyle bizi...neşveni duyur, huzurunla feyizlendir, bize hakikati öğret Ya İlahel alemin ya Malik-i yevmüddin...

Mülk bütünüyle Sen'indir amenna; Sen Malikül Mülksün ey varı varlığı var eden Var, ey Mevcud-ı Mutlak. Bütün iyilik ve güzelliklerin, hayırların, doğrulukların, hasenelerin yegane kaynağı Sen'sin! Gizlisiyle, açığıyla her iş neticede dönüp Sana gelir; Sen her şeye, her işimize nigehbansın; her şeyin mebdeinde ve muntehasında yalnızca Sen varsın.

Sen Melikler Melikisin; kapıkullarına hep hilmle, şefkatle muamelede bulunur, günahlardan kirlenmiş ruhları ve bedenleri hemen cezalandırmaz, haddini bilmez isyankarların ayıplarını, gizli açık hatalarını ve günahlarını görmezlikten gelerek onlara manevi kirlerden arınma firsatları verirsin. 
Senin ne uluhiyetinde ne de rububiyetinde şerikin yoktur  ey Rabb-i Rahim. 
İçin dışın murdar iken
Yar neylesin senin ile
Gönül gözün nefs ü heva
Aşk neylesin senin ile
Ya Rab, beni kapından kovup aleme rüsva edecek olursan ne yaparım! Beni Aşkınla şevkinle canlandır Ya Muhyi! Solan pörsüyen ruhumu canlandır!
Ey rahmeti bol padişah 
Cürmüm ile geldim Sana.
Ben eyledim hadsiz günah 
Cürmüm ile geldim Sana.

Hadden tecavüz eyledim
Derya-yı enbi boyladım
Malum Sana, ben neyledim
Cürmüm ile geldim Sana.

Senden utanmadım heman 
Ettim hata gizli ayan
Vurma yüzüme el aman
Cürmüm ile geldim Sana.

Adın Senin Gaffar iken
Ayb örtücü Settar iken
Kime gidem Sen var iken
Cürmüm ile geldim Sana

Hiç Sana kulluk edemedim
Rah-ı rızana gitmedim
Hem buyruğunu tutmadım
Cürmüm ile geldim Sana
  Ey kainatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Yüceler yücesi Efendimiz, Seyyidimiz Peygamerimiz, Sevgilimiz ( Sallallahu Aleyhi ve sellem) kainatın zerratı adedince salat u selam Sen'in üzerine olsun.
Ey Allahın Resulu, Elçisi, Habibi binlerce, milyonlarca Salat ve selam Senin, alinin ve ashabinin üzerine olsun.

Salat ve selam Sen'in üzerine olsun ey Yaratılmışların en hayırlısı.
Salat ve selam Senin üzerine olsun ey Cenab-ı Hakkin en müstesna zinetlerle donattığı Güzeller Güzeli.

Salat u Selam Senin uzerine olsun ey Rahmeten lil alemin.

Ya İlahi! Sen fazl u kerem ve izzet u ikram sahibisin; benimse tek sermayem hatalarım, seyyiatım ve günahlarımdır; ne olur kulunu affet ve Sana layık kul eyle. İsyankar isem de affin olan ümidim hiç sarsılmadı; diliyor ve dileniyorum; bu aciz kapıkulunu umduklarına nail edesin. İşte huzurundayım Sultanım ve suçlarımı Sana itiraf ediyorum; merhametinle muamelede bulun ve bu aciz bendeni azaba duçar kılma. Zannım o ki affaolam Ya Erhamürrahimin. Sen şayet mağfiret edersen, hiç şüphesiz o Sen'in şanındandır; kovarsan dergahından, beni Sen'den başka kim affedebilir ki
Allahım! Sen'den ömrümün geçen zamanlarında beni çeşit çeşit lütuf ve ihsanlarınla sevindirdiğin gibi, ömrümün kalan zamanlarında da o ihsanlarını tamamlamak suretiyle daha da sevindirmeni diliyor ve dileniyorum.

Bu darı benim başıma dar eyleme ya Rab
Ağyar elemn gönlüme bar eyleme ya Rab
Kurtar kerem et padişahım kayd-ı sivadan
Azad olayım karımı zar eyleme ya Rab

Allahım! İmanın tadına erdikten sonra yenidien küfre ve dalalete saplanmaktan, Sen'in inayetinle hidayeti bulduktan sonra cehalet ve dalalet çukurlarına yuvarlanmaktan, İslam'a intisapla şeref kazandıktan sonra onun dışında başka yollara düşüp alçalmaktan, izzetten sonra zillete düçar kalmaktan ve hak ve hakikati kabul ettikten sonra da muradına muhalif tavır ve davranışlara girmekten Sana sığınıyorum.

Tövbe ya Rab tövbe
Hata rahına gittklerime
Bilip ettiklerime
Bilmeyip ettiklerime...

Gözümğm baktığına
Kalbimin aktığına 
Kulağım çaktığına 
Estagfurullah tövbe


Allahım! Yüce dergahına iltica ediyorum; omuzlarımı çökertecek, sırtımı bükecek kadar günah yüküyle huzuruna geldim. el aman el aman diyor, bu yığın yığın günahların hacaletinden beni kurtarmanı diliyorum. Ey affı güzel Allahım. Ne olur, affının serinliği ve marifetinin halavetini benim ruhuma duyur ve beni bu letafetle doyur. Her ne kadar ben bunlara layık olmasam da, haşyetle önünde iki büklüm olup ikabından sakınılmaya layık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şanına yaraşan da yalnız Sensin.

Allahım! Nurunla bizi dosdoğru yola hidayet eyle ve yüce huzurunda hep sadakatle kullukta bulunma payesini bize de lutfet! Rabbim, Senin kapından başka hangi kapıya yönelebilir, hangi eşiğe yüz sürebilirim, Sen'den başka kime tevecch edebilirim! Ululuk ve azamet tahtının yegane Sultanı Sen'sin güç ve kuvvet yalnız Sana aittir.

Allahım. Keder ve tasaların gelip kalbimi yıpratmasına müsaade etme. Arzularımın gerçekleşmesi için gayret gösterirken batıl yollara düşmekten beni koru ve işlerimi de ömrümü de hayırla neticelendir.
Allahım. Tabiatımızdaki bir kısım boşluklara, heva ve hevesimize takılıp düşmekten bizi koru ve girecegimiz yere doğrulukla girmeye, çıkacağımız yerden de yine doğrulukla çıkmaya muvaffak kıl bizleri.

Rabbim, tekliğin, yüceliğin, azametin, kemalin, cemalin. celalin, nurun, refet ve merhametin, saltanatın, kudretin, Nebin ve Habibin Hz. Muhammed ve al-i ashabın yüzü suyu hürmetine, beni nimetlerinden, fazlından ve kereminden mahrum etme! Bahsettiğin nimetlere karşı yapılan şükür tembelliğinden, hamd u sena eksikliğinden dolayı ne olur Rabbim, ihsan ve ikram musluklarını kısma!

Rabbim! Sen'in mehabet ve mehafetin karşısında her zaman hüşu ve hüdu ile çarpan, hep tazarru ve niyaz halinde olan bir kalb, her azasıyla sabrı yaşayan bir beden, yakin-i tamm, zikir ve hamd ile sürekli  güzel, helal ve bol rızk, faydalı ilim, amel-i salihle dolu, hayırlı , uzun bir ömür diliyorum.

Tut elimden Allah'ım tut ki edemem sensiz.
Allahım! Mahrum bırakmayıp lütufta bulunduğun, alçalmasına izin vermeyip yüksek mertebelere ulaştırdığın, güzelliklerini artırdığın, azabınla değil de merhametinle muamele ettiğin, hep nusretinle te'yid buyurduğun, işlerinde fiyaskoya uğratmadığın, koruyup kolladığın ve yalnızlığa terketmediğin, hata kusur ve günahlarını örttüğün, utanç sebebi olabilecek hallere düşürmediğin, hıfz u inayetinle desteklediğin ve kayıplar yaşamasına müsaade etmediğin bahtiyar ve talihli kullarından eyle.

Ulu Sultanımız! Bizi endişe edip korktuğumuz hususlardan emin eyle.
Ne kadar bela, musibet ve hastalık varsa, Sen bizi onların tamamından muhafaza buyur. Ne olur bizleri, dualarına icabet edilmeyen mahrumlardan ve nasipsizlerden eyleme. Rabbim, Sen'in yardımına müracatta bulunuyor ve Sana tevekkul ediyorum. Ne olur, ne dünya ne ahiret meselerinde beni aczim , fakrım ve çaresizliğimle başbasa bırakma.
Allahım! Sen kafi ve vafisin. Her şeye yetersin ve Sen'den güzel vekil yoktur. 
Ya Rab! İşlediğim hatalar ve günahlar ruhuma zillet urbası giydirdiler. Bir de Sen'den cüda düşünce kendimi bütün bütün meskenet libasının içinde buldum; hadd u hesaba gelmez kocaman kocaman kabahatlerim hep kalbimi kararttıkça kararttı. Bahtına düştüm, ey biricik Matlubum, Maksudum.

Allahım! Kırıklarımı sadece Senin lütuf ve rahmetin sarıp sarmalayabilir. Beni fakirlikten kurtaracak bir şey varsa o da Senin keremin ve ihsanındır. Korkularım ancak Sen'den gelecek emn ü emanla kaybolup gider.

Ey Merhametlilerin en merhametlisi...Efendimizi (sav) şefaatçi yapıyor, ellerimizi O'nun mübarek ellerinin altında tutuyor, arzu ve niyazımızı öyle yapıyoruz. Ettiklerimize binlerce, milyonlarca tevbeler olsun. Senin Rahmetin gazabını geçmiştir, ne olur bizlere rahmetinle, merhametinle muamele buyur.

Ya İlahi, bazı yüzlerin ağarıp, bazı yüzlerin de kararacağı o mahşer gününde, bizleri yüzleri apak, gönülleri pak olan, Habib-i Edib'inin bayrağı altında toplanan o mesut insanlar zümresine dahil bizi. Dahilek Ya Resullah...Bize Senin yanında cennete girmeyi, Senin dostlarınla komşu olmayı ve en büyük makam olan Rıza'na ulaşmayı nasip eyle bize. Ey Rabbim, Habibin yüzü suyu hürmetine, müslümanların kalblerindeki her türlü ayrılık ve gayrılıkları, iftirak ve inşikakları gider. Bizi ashab-ı kiram gibi birbirine dost ve birbiri için yaşayan insanlardan eyle. Ey Rabbimiz, hatalarımızı kar ve dolu suyuyla yıka. Kalblerimizi günahlardan temizle ve bizimle günahlarımızın arasını doğu ile batının arasını ayırdığın gibi ayır.
Ey Rabbimiz! Senden dünya ve ahirette afiyet ve bizden şerri, eracifi uzaklaştırmanı dileriz. Alem-i İslamı, bütün insanlığı arzi ve semavi afetlerden, felaketlerden muhafaza buyur.

Rabbimiz! Beni Seni çok zikreden, Senden çok korkan, Sana çok şükreden, Sana çok itaat eden, Sana karşı içi saygı ve hüşu ile dopdolu olan, dua dua yalvaran ve durmadan Sana teveccuh ve tevekkulde bulunan kullarından eyle bizi. Ey Rabbimiz! Sana güzelce  itaat ve ibadet etmeyi çok istiyorum, Senden doğru yolda azim ve sadık diller ile selim kalpler dileniyorum. Dillerimizdeki düğümleri çöz, kalbimizdeki imanımızı ve ihlasımızı güçlendir, bizlere istikamet ver. İçimizdeki kinleri, nefretleri, hasetleti sök al. Rabbim, Senden hidayet, takva, afiyet, selamet, huzur ve bereket istiyorum. Bize nankör olmayan, şirkten arınmış, halisane ve samimane tertemiz bir kalp ihsan eyle. Ey Rabbim! Bizi azgın ve mütecavizlere karşı muzaffer eyle. Bize zulmedenleri terbiye ve islah eyle, onları Sana havale ediyoruz. Bize zulmedenlerden intikamımızı Sen al, merhametsizleri bizle musallat etme. Düşmanlarımızın ve bizi düşman görenlerin birliğini, düzenini boz. Bize hile yapanları ve yapmayı düşünenleri, bize komplo kuranları ve kuracak olanları, düşmanlık yapanları ve yapacak olanları, aldatanları ve aldatacak olanları Sana havale ediyoruz. Ya Rabbi. Bize sarsılmaz bir iman, güzel bir ahlak, şükredici bir kalb, sabredici beden, zikredici bir dil, kaza ve kadere rıza gösteren hayırlı ömür, salih evlat, dünya ve ahirette güzellikler, hasenat ihsan eyle. Anne ve babamıza mağfiret eyle.

Ya Rabbi! Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, bütün enbiyanın Ehl-i Beytin, Eshab-ı Kiramın ve bütün evliya-yı kiramın sevgisini ve sevgisine kavuşturacak amel ve hayırlı işleri nasip eyle.



Ey Rabbimiz! Bizim ve iman ve Kuran hizmetindeki kardeslerimizin; istediğimiz ve istemediğimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün ihtiyaçlarımızı gider ve bütün belaları bizden sav. Dünyanin her yerinde Senin Rıza'n için hizmet eden kardeşlerimizi bizlerle beraber ihlas-i etemme muvaffak eyle.

Ey Rabbimiz! Tembellikten, fakirlikten, zilletten, miskinlikten, borçtan, ihtiyarlayıp da elden-ayaktan düşmekten, günahtan, zenginliğin şerrinden, hayatın ve ölümün fitnesinden, kabir azabından, ateşin fitnesinden, Sana sığınırız. Rabbimiz, gafletten, küfürden, fısktan, bozgunluk yapmaktan, fitne ve fesattan, riya ve sümadan Sana sığınırız.

Rabbim, fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan ve zaptedilemez nefisten ve icabet edilmeyen duadan sana sığınırız.
Ey Rabbimiz! Enkaz altında kalmaktan, boğulmaktan, yanmaktan, trafik kazalarından, yılan, akrep ve benzeri şeylerle sokulmuş zehirlenmis olarak ölmekten, ölüm anında şeytanın çarpmasından Sana sığınırız.

Ya İlahel Alemin ve Ya Ekremil Ekremin...Huyların, amellerin, arzuların kötülüklerinden, düşmanın galebesinden ve zulmünden ve kulların başımıza gelen kötü şeylerden dolayı sevinmesinden Sana sığınırım. Üzüntüden, tasadan, cimrilikten, açlıktan, hiyanetten, ihanetten Sana sığınırım. Bize kendimizi bilmeyi, bulmayı ve duymayı ilham et, bizi nefs-i emmaremizin şerlerinden koru. Bizi fitne-i taife-i nisadan koru ey Rabbimiz.

Ey Rabbim! Eğer gaflet ile, kasıtsız yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma. Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma, sorumluluklarını idrak eden kullarından eyle bizi.

Ey Rabbimiz! Bizi dalaletten, bid'attan, belalardan, musibetlerden ve kötülüğe sevk eden nefsin şerrinden koru. Bizi bir an olsun, nefsimizle baş başa bırakma. Ayıplarımızı yüzümüze vurmai ört onları ya Settar! Bizi hüsrana uğrayanlardan eyleme. Şeytanın kalbimize girip yuvalanamsına ve bizleri türlü hilelerle yoldan saptırmasına firsat verme.

Ey Rabbimiz! Bizi kabir azabından, kıyamet günü azabından, kabir azabıdan ve cehennem azabından halas eyle.

Rabbim, bizi İslam'dan ve Kuran'dan ayırma. Bizi daima sırat-i müstakimde tut. İslam nurunu söndürmek isteyenlere asla ve asla fırsat verme. Bizim yüzümzde masum insanları helak etme Ya Rabbim.