Thursday, March 20, 2014

KÜÇÜK BİR CEVAP

Aslında bendeniz daha evvel uyarılmışım ama uslanmayıp müstakil bir yazı döşenmişim bir de. Yazı denilen de şu blogçuktaki ( bu cık- cik küçültme ekini bir yerden hatırlar mısınız) bi kaç parağraf! Halbuki başından beri dediğimiz şey, medyamız ötedenberi lullaby tekerlemeler terennüm etmekten, demokratik bir memlekette çok önemsenecek mevzulara, mesela yolsuzluklara bir türlü girememesi! Biz bu mütevazi blogtan hafiften girecek olsak bu mevzulara, binlerce km. uzaktan memleketi karıştırıyor oluyoruz:) Hainlik damgası hazır! (Bu meyanda hatırlatayım ki, Kanada'nın en zengin eyaleti olan Alberta'nın Başbakanı 45 bin dolarlık seyahat masraflarındaki yolsuzluğundan dolayı dün istifa etmek zorunda kaldı!)  "Samimiyetsizler Bloğu" başlıklı bir yazıya elbette bir blogtan cevap verilir, en çok da bir parağrafla... O zaman imdiii, yine sadece bir parağrafla cevap vereyim ablamıza: Tenkide mütehammil ( müteahhid gibi okunmasın) olmanın erdemi malumdur! Hemi de bendenizden, bu blogcukta, mezkur zat-ı muhteremenin yazıları hakkında akademik makale beklenmiyor herhalde:))  O yazılar, kallavi bir akademik yazıyı hak ediyor  mu! Bilemem.  Çok değil bir kaç yıl içinde birileri çıkıp da bu dönemin havasını fotoğraflamak istediğinde, medyaya, işte o yazılarınıza zaten bakacaktır. Hepsi birbirine benzeyen o yazarların hepsi birbirine benzeyen o yazıları için de akademik bir parağraf yazar o müstakbel akademisyenimiz.. Walla yazsın da, bazılarının gönlü kalmasın! Alınganlıktan mıdır neden, sonra selamı sabahı da kesiverirler. Bana da yine "Engin ol deli gönül engin ol. " demek düşer! Oluruz.

Wednesday, March 19, 2014

BIR MV GASTECİ OLMAYAGÖRSÜN!

Hafiften bir fırça yedik ya! Fırça dediysem, akademisyenliğimize ufaktan bir sataşma. Olacak o kadar...Ama, keşke benim yazdığım iki paragraflık şeyi doğru dürüst okuyaydı ablamız demeden de geçemiyorum. Çünkü beni ilk cümlemden başlayarak yanlış anlamış. Neyse, canı sağ olsun.

İşte bu fırçadan mülhem, acaba bugün şu eksterm pro- AKP cerideyi okumasam, okumasam da durduk yere bi fırça daha yemesem diye geçirmedim değil içimden! Ama kabil mi, orda İbrahim T., Yusuf K. vesair  ehl-i dilin yazıları çıkıyor. Yine bir nim eda ile tıkladım gastenin sayfasını. Yoklar. Ne T ne de K. bugün yoklar.

Gelgör ki  MV olan bir arkadaş da orda kendi çapında bir şeyler yapıyor ya, bugün de o işte çarptı nazarıma. Çarpmaz olaydı!

Bir sürü laf ebeliği. Samimiyetten yoksun bir araba laf. Hem de epey uzun yazmış ha! Herhalde gastenin kağıt versiyonunda  en az bir sayfa falan tutar. Da, muhteviyat itibarıyla bir cümlecik hikmet-i hakikat olsa! Safi propaganda! Bile değil. Bildiğin boş. Bomboş. Boş.Luk.

Doğup büyüdüğü bir beldeden "paralelcilerin dersanesinde öğretmenlik yapan" birisinin kendisine anlattıklarını paylaşıyormuş okuruyla güya. O öğretmen öyle şeyler anlatmış ki, MV'mizin edebi müsaade etmediği için, bir de dili varmadığı için bize onlardan bahsedemez!
Ayıplı şeyler; zahir. Böyle derken, hakkını yemeyelim, "bağışlayın" diye de ekliyor. Estağfurullah.

Şimdi bunları yazarken sordum kendime. Ya ben böyle neyle uğraşıyorum. Hakkaten. Zırva tevil götürmez. İşim mi yok!

Neyse.

Dediğim gibi yazı uzun. Hepsini okuyacak halim yok. Ama tam şuraya gelince koptum. Tam şuraya.  Paralelci dersane öğretmeni şunu iftiralamiş, pardon itiraflamış, sayın MV'ye:

"Arkasında namaz kıldıkları cemaatın imamının Kılıçdaroğlu için şöyle dediğini aktardı:
Kılıçdaroğlu'nu dinlediğimde sanki Kur'an dinliyormuşum gibi zevk alıyorum."

Pes ya.. Burda hakkaten kopulur. İnsafın insaf, izanın da  izan dilendiği yerlerden bir yer. Gerçi bu aralar böyle yerlerden çok var:))))

Hafiften sitemkarane fırçasını da yediğimiz ablamız kusura bakmasın ama, böyle bir hezeyan ve herzenin cemaatten birinin lakırdısını olamayacağını bilmek için Hareket hakkında doktora yapmaya gerek yok. He, hakkaten de böyle bir gerzek varsa Hareket içinde; bu saftiriği ortaya atarak koskoca bir camiayı zan ve töhmet altına sürmeye de hacet yok! Yani burdan bir şey çıkmaz!

İnsan üzülüyor tabii böyle yazıları görünce...Kelimesiz, cümlesiz..üslupsuz üsturupsuz ve insafsız yazıları..İnsafsız dedim çünkü bu zevat ifrat ve tefrit kozmosunda yaşıyor. Ya güzelleme ve kasideler, ya da kahriyeler yazıyorlar. Ortasını bulun be kardeşim. En azından deneyin! Allah yardım edecektir!


Bunu derkenç ben Pro-AKP mecralarında zaman zaman Hareket hakkında, Hareketi kıyasıya da  eleştiren çok okkalı yazılar görüyorum. Bu yazıları çok çok önemsiyorum da! İhtiyaç var Hareketi hakikaten ciddiyetle ele alacak, tahlil edecek, tenkid edecek yazılara, çalışmalara...Bu minvalde yazıalr görünce özenle arşivime yolluyorum da!

Ama allaasen, içinde böyle bir herzenin olduğu yazıyı kim yazar kim okur. Cemaat bundan daha iyi bir eleştiriyi veya muameleyi; okur da bundan daha iyi bir yazıyı hak etmiyor mu! Kendine saygın olsun be yazar!

KOMPOZİSYON ÖDEVİ...

Burda uzun uzun medya eleştirisi yapacak değilim. Ehl-i insaf deyü tesmiye ettiğim bir kaç müstesna haricinde, medyamızın hal-i pürmelali de ortada. Gerekirse, matbuatın hal-i perişaniyeti hakkında Faciatün Faciatün Faciün vezninde bir mersiye yazarım ileride..

Dün toplam 5 dakikamı feda ederek yazıştırıverdiğim ve bloğumda yayınladığım bir kaç parağraflık medya değinisi ilgi gördü; hani ne derler, bir kısım geri dönütler de aldım! Şimdi böyle yazılar tahrir eylemek için uzun zaman harcamaya da gerek yok nitekim...Yazar abla ve ağabeylerimiz bu orta 2 kıvamındaki kompozisyonlarını ne kadar bir zamanda yazıyorlar merakımı da mücibtir doğrusunu isterseniz!

Neyse bahse dönersek, demem o ki, tuhaftır ve aciptir, benim hafifmeşrep eleştirel yazdığım o yazıların,  mezkur gastecimizin kendi yazısından daha fazla paylaşıldığını  öğrendim. Burdan pay biçin yani bu yazıların kaç kişi tarafından okunduğunu ve müessiriyetini... Tahayyül edin  bu menem yazıların Türkiye düşünce konteksini nasıl allak bullak ettiğini:))))

Bir kaç eş dost haricinde okunmuyorsunuz azizim!!!

E okunmuyorsa madem, bu yazıcılara bu paralar niye veriliyor. Cidden ve samimen söylemeliyim ki, bu merakaver sual beni de çok meşgul ediyor ya..Neyse. Bakın hala ceffel kalem gidiyorum ve şu anda 3 dakika geçti bile, bu yazıcığa başlayalı:)) Rabbim inşallah hesabını sormaz şu abd-i acizin bu malayani meşgalesinin!!!

Bakınız.. Ben olsam şöyle yapardım:
Hani bu aralar, "bazı"okullara müfettişler gidiyormuş ya; atardım öğrencilerin önüne birer boş A4 kağıdı, yazın bakalım birer kompozisyon Hükumet-i Şahanemiz hakkında bre keretalar derdim. Ertesi gün de bunları pro  mecralardan birinde tab ediverirdim... Ne hacet var böyle kehaneti ve kerameti kendinden meşhur yazarlara!  Hem bu para canım; malum kolay olmuyor kazanması:)))))

Buralarda size ne öğretiyorlar, devletimiz aleyhinde bi şeyler empoze ediyorlar mı yollu kahırlı süallerle körpe zihinleri yoracağıma, onların her birerlerinden bir kompozisyon yazmalarını isterdim.

En azından daha samimi yazarlar. Hem de bedava.

Merak etmeyin o okullarda iyi Türkçe öğretilir. Onların Türkçelerinin bazı yazarlarınızın ve bakanlarınızın Türkçelerinden daha iyi olduğuna da  kalıbımı basarım!

SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM

Tanımadığım kişiler hakkında niye israf-ı kelam edeyim!
Filhakika, bazı gasteci esnafı  kendilerini tanımamız hakkında kifaf mikdarda malzeme de vermiyor değil!
Pro-AKP mecralarından birinde hem idarecilik, hem muharrirlik, hem seyyahlık (uçakla ama) yapan bir arkadaş, bir hayli zamandır Cemaat hakkında çala kalem ver yansın ediyor.. ve dahi bu cemaatin lideri hakkında! Bunda ne var diyen olabilir, çünkü o tür pro-AKP matbuatının alemet-i harikası bu zaten. Bir gasteci arkadaşın deyişiyle, öyle yazmasalar zaten basılmaz bu ceffel kalem yazdıkları şeyler.  Ehh iyi o zaman, Allah mübarek etsin! İşleri zor.Her gün her gün.

Az önce bahse medar ettiğim mezkur şahsiyet diyesiymiş ki, Gülen, ABD'den çıkarılacakmış ve kendisine yer bakıyormuş Afrıka'da... Hatta bu memalik-i ananasiyye bile olabilirmiş.
İmdi, burada bir belge, bulgu,bilgi var mı! Hak getire..şeytan götüre! Ya! Sadece muhteris bir kehanet var. Ama eksik. Peki cehaletten mi! Bilemem. Bu zat-ı muhterem Gülen'i de ziyaret etmiş yakın bir vakıtta. Ben de Gülen'le birlikte çektirdiği fotoğraflarından söylüyorum bunu. Ama tanımamış. Benim bildiğim Gülen, iş o noktaya gelsin alır ceketini gelir Türkiye'ye. Nokta!

Bu arada ceket demişken... Kul Ahmet'in ceketi misali, bu ceket de yazarımızın diline dolanmış son yazısında. Mesela diyor ki:

"Fethullah Hoca'nın röportajlarını okurken beni en çok onun ceketi ilgilendirdi.Dostoyevski gibi bir an durup, 'Bu hizmetler bu ceketten çıktı' demek geldi içimden."

Tam isabet! Evet o hizmetler, evlatlarının tahsili için ceketlerini bile satıp onları okullara gönderen Anadolu babalarının maddi manevi himmetlerinden çıktı! Bir de yazarımız ikide bir "140 ülkeye ulaşan hizmetler" tabirini kullanıyor. Düzelteyim. 140 değil, 160.

Tuesday, March 18, 2014

Özlem Ablamız..

Her ne kadar bilmem kaç yıldır memleketten bilmem kaç bin kilometre uzakta yaşasam da, caanım yurdumda olup bitene bigane kalmak mümkün mü!
Hassaten şimdilerde...
Memlekette kutuplaşma, kutuplaştırma faaliyetleri gemi azıya almışken...Sağduyunun ve makuliyetin sesi kısılmış, insafın yerinde yeller eserken...Yalanın dolanın, iftiranın, hakaretin, tezyifin bini bir parayken...toplum olarak ağır bir idrak yolları iltihabı iptilasına müptela olmuşken...bigane kalabilmek mümkün mü!
Televizyonlarda gözünüze baka baka yalanlar atılırken, ortalığa envai tür tezviratlar savrulurken; gazeteler çarşaf çarşaf iftiranameler halinde basılıp, efkar-ı ammenin üzerine bir kezzap gibi boca edilirken...
Bir elin parmaklarını geçmeyen ehl-i insaf ve vicdan dışında topyekün basın sınıfta kalıyorken...lakayt kalabilmek ne mümkün!

Kendisine dalaşıyormuşuz gibi olmasın ama, Özlem ablamızı zaman zaman bir nim nigah ile okurum. Kendisinin rast gele bir yazısını ele alalım... Ablamız pro-AKP ceridesi olmakla müftehir bir mecrada fikir beyan ediyor yıllardır. Allah sa'ye şevklerini meşkür eylesin sayılarını müzdad buyursun, mütesettirindendir de.
Mesela son aylardaki bütün yazılarına sathi bir nazarla bakalım. Yoktur birbirinden farkları olduğunu göreceğizdir. Anafikir, aslında bu Cemaat dedikleri koskoca bir aldatmacadan ibaretmiş'tir gibi bir orijinalliğe sahiptir! Evet bu iddiali mesaj Dersaneler krizinden sonra bütün pro-AKP medyasının "underlying theme"idir nitekim. İleride bu konuya bakan akademisyen, malzeme sıkıntısı çekmeyecektir, sıkıntı çekeceği husus bu meajın ve argümanın altını doldurabileceği delil ve isnattır!

Ben yazdığı yazılarda Özlem ablamızdan analitik olmasını beklerim. Çünkü böyle uzun boylu bir tez bunu iktiza eder. Ama  yazılarda basma kalıp değerlendirmelerden başka bir şey bulmak maatteessüf kabil değildir.

Evet, ne yazık ki, gazeteler birer propaganda mecraları ve parti bültenleri haline geldi. Doğru şeyler yazılmasına gerek yok artık. Yalanı yaz gitsin, nasıl olsa yarın yalanlayıverirsin.
Kelimesiz, cümlesiz yazılar bunlar, üslubsuz ve üsturupsuz yazılar. Bu yazılardan ne kadar çok olursa propaganda vazifesi belki de o kadar yerine gelmiş olacak. Adeta tam bir " overwhelming them with numbers" hikayesi...Tekrarlanagelen Mavi Marmara, Diyalog faaliyetleri, devlete sızma başlıkları...

Biliyorum şu anda kimsenin hakikati dinlemeye tahammülü yok. Ama bana kalırsa asıl tehlike tam da bu..Derinlemesine tahlilleri duymaya tahammülümüzün olmaması...!
Özlem Hanım Dırant davasından tut da Ergenekona ve Gezi olaylarına kadar  bir çok şeyi Cemaat'e yıkmayı başarabiliyor tek bir yazısında, son ayzısında. Gerçekten de merak ederek, acaba tezini destekleyebilecek bir huşus bulabilir miyim saikiyle okuduğum yazılarda dile getirilen hiç bir iddia, dedikodudan öte geçmiyor. Öyle ya, delil koymaya tenezzül bile etmeden her şeyi söylemek zaten matlub meta nicedir.
Yakın tarihin bütün sakatlıklarını, sakatatını bir camiaya tahvil edivermenin dayanılmaz cazibesine kapılıveriyor yazarımız! Bu, "karşı taraf" a hiç bir hakk-ı hayat tanımamaktır ki ne kadar vahim bir "aşırı mahzurlu hareket"tir.
Evet milletçe  "dar kapı" dan geçiyoruz! Dolayısıyla daha dakik ve rakik olmak gerekiyor.
Kimin nerden ne kadar aldığı, nasıl iş tuttuğu beni zerre miskal alakadar etmiyor. Bu tür  manipülasyonlara da kulak asmam! Derdim şu, yazıçiziciler müsrif değil, münsif olmalı, müteeddip ve hakkaniyetli olmalı.
Sonra bütün bu çalakalem yazdıklarımız " gayretullaha dokunur " be abla!

Thursday, March 13, 2014

AH ŞU YENİ YETMELER...

Havuz medyası ilginç bir yakıştırma. Yandaş, Candaş derken bu isim de teşekkül etme usülünden mülhem, doğrudandoğruya Erdoğan medyasi istiaresi olarak kullanılıyor.

Buralarda boy gösteren bir grup yazar var. Kerameti ve kehaneti kendinden menkul bir grup gazeteci yazar. Eski adlarıyla araştırmacı yazar..
Yarım yamalak bir gramerle ve disabled bir kafayla yazsalar da doğruya doğru, üretkenler, işgüzarlar vs.. Her gün usanmadan Hükumeti öven fahriyeler ve güzellemelere imza atıyorlar. Vazifeleri kolay değil; çünkü kotarmaya çalıştıkları  iş bir defalığına yapılıp da yasağı savılıverilecek bir şey değil;  tekrar be tekrar yapmaları, her gün rüşdlerini ve sadaketlerini yeniden isbat etmeleri gerek. Ancak bu şekilde Hükumet bihakkın ve bitemamiha yad edilmiş olacak. Hem böylelikle düşman usandırılıp, birilerinin de egosu tatmin edilmiş olunacak. Neyse bu uzun bir bahis.

Buralarda arz-i endam eden muharrir güruhundan bir kısmıyla tanışırız da  hasbelkader. Bu medyada yaşları takriben 30-40 arası olan bir jenerasyon hassaten el üstünde tutuluyor; özel himaye,  muamele ve iltifata mazhar oluyor. Bu da uzun bir bahs-i diğer; ama benim kısaca işaret edecegim önemsediğim bir hususa dokunmak isterim.
Bu pro-government ve eyyamci nev-zuhurun kendi arasında ergen bir rekabet var. Bu kıyasıya çekişme hem memlekete hem de hükumete pahalıya mal oluyor Hükumeti ben daha fazla öveceğim, daha fazla öne çıkacağım, gündeme geleceğim derdine müptela  bu grup insafsızlıkta , izansızlıkta sınır tanımıyor. Dertleri, memleket ahvaline ve insanına sadre şifa şeyler serd etmek değil; amaç arkadaşından daha fazla ve etkili olarak Hükumeti övmek... Ancak bu şekilde Başbakan'ın uçağına çağrılabileceğini, bir üst gazeteye taşınabileceğini, yazdğığ gazetede gün sayısını artırabileceğini....düşünüyor.
İşte sayısı 15-20 olan bu pro-government grubun asıl derdi kendileri...Birbirleriyle giriştikleri rekabeti, mucadeleyi kazanmak dertleri..
Tamam 50 liralik saatler, 10 lirakık çantalar, 2 bin liralik eşarplar..haybeden Avrupa gezileri..sizin olsun ama memleketi de bu kadar germeyin be ihvan!!.

Wednesday, March 12, 2014

THE RISE OF POLITICAL ISLAM IN TURKEY

Angel Rabasa  F. Stephen Larrabe National Defence Research Institute, Santa Monica, 2008

It is important to note that the Diyanet manages only the Sunni branch of Islam. It does not serve or organize other branches or other religions- which shows that the Turkish state, although secular, is not equidistant from all religions.  12

Since the 1950s, the tarikatlar have enjoyed a resurgence, including the formation of new orders, some of which have taken an active, if indirect, role in politics.13

The Imam Hatip Schools were established in the 1950s as vocational schools to produce qualified religious personnel. The schools generated a great deal of controversy. 19

The establishment of a multiparty system in 1946 was an important turning point  in the rise of political Islam in Turkey.With the establishment of this system the CHP, the party representing Kemalism, lost its monopoly on power.Thereafter parties were forced to compete for power, and Islam became an important factor in attracting votes. 35

 Religious organizations that had resurfaced in the 1960s mushroomed in the 1970s. The Menderes era had several important results. First, it expanded the process of democratization and opened up the political arena to religious and ethnic groups that had previously been marginalized or excluded from politics. Second, it provided space for religious groups to resurface and begin to organize politically. 37


CUMHURIYET TURKIYESINDE BIR MESELE OLARAK ISLAM

Ismaıl Kara, Dergah, 2008


Turk akademik cevrelerinden ve aydinlardan din meselesiyle iglilenenlerin kaydadeger bir kismi hadisenin sadece olumsuz boyutu ile alakadar olmustur.Onlarin temel meselesi " dinin Turkiye'yi , Turk laikligini tehdit eden bir unsur olarak yeri ve fonksiyonu nedir?" sorusu ve mahit " irtica" edebiyati etrafinda cereyan etmektedir ki bu manada oryantalistlerden, " yabanci" akademisyen ve gazetecilerden esasta herhangi bir farklari yoktur. 16

Dinin/Islamin Turk toplumu icin kurucu ve yasatici/devam ettirici dayanikli bir unsur olarak yeri ve onemi ilmi ve fikri bir mesele olarak dun de bugun de gundeme gelmediginin alti ciizlmelidir. 16

Butun modernlesme tarihimiz boyunca mucadele edilen ve donusturulmek istenen Islam ve Muslumanliktir. 17

20.asrin baslarinda dogan ve tahsil ve memuriyet donemleri buyuk olcude Cumhuriyet devrine tekabul eden, Tpcu, Kisakurek, Osman Turan, ve nihayet tamamen Cumhuriyet devrinin urunu olan Islami endise sahibi aydinlar..teknik maansiyla din egitiminden gecmemis, buna karsilik laik egitim sureclerini yasamis, bir kismi tarikat mensubu aydinlardi. 17

Turk usulu laikligi temellendirmek ve savunmak konusunda nasil buyuk mutefekkirler ve akademisyenler cikmadiysa onlarin karsisinda yer alan grupta da - Topcu, Karakoc, Ozel- gibi istisnalar haric, buyuk yorumcular ve sanatkarlar yoktur. 18

Ihtilalin Turk toplumunda ve aydinlar arasinda ortaya cikardigi ve yarim asirdir bir turlu tamir edilemeyen buyuk yarilma ve pesisira gelen dine hayli mesafeli sol hareketler ve dislayici yonleri one cikarmaya baslayan aktif dini akimlar ve din merkezli partilesme tesebbusleri dini, dini meseleleri sadece bir kesimin, bir grubun meseleri olmaya dogru itmistir. 19

Diyanet teskilati, neredeyse Cumhuriyetle yasit tarihi suresince, kendisine bicilen yere ve sinirlara sadik kalarak Muslumanlarin din islerine bakmaktan cok devletin din islerine bakan, devletin felsefi ve siyasi temayulleri, zaman zaman baskilari dogrultusunda dini yorumlar yapan, halkin din anlayisini , dini yasama bicimini donusturmeyi amaclayan bir kurum olagelmistir. 78

1964 yilinda Diyanet yayinlari arasinda , yazar adi belirtilmeden basilan NURCULUK HAKKINDA baslikli kitapcikta ilginc ifadeler yer almakta..101

Diyanet agirlikli olarak resmi Diyanettir. Bir baska deyisler, Ankara'nin gormek istedigi, bunun icin de fikren ve fiilen insa edip destekledigi Diyanet.  107

50li yillarin ikinci yarisindan itibaren Naksi ve muderris Suleyman Hamdi Tunahanin talebeleri tarafindan acilip organize edilen Suleymanci kurslari da medrese egitimi , tarikat irtibati, eski yazinin kullanilmasi ve kismen hafizlik konularinda Dogu medreselerine benzer bir fonksiyon icra etmis , medrese dersleri okutan, hafizlik yaptiran, gayriresmi olarak cami hizmetlerinde bulunan bir cok kisi yetistirmistir. 114


The International Context of Regime Change : Turkey 1923- 1960

Hakan Yilmaz, Colombia U. Unpublished PhD thesis, 1996.

The military coup of May  27, 1960 ended the democratic game, pushed the populists and the progressives back, and placed the military at the center stage of Turkish politics.The coup-makers claimed that their action prevented an imminent populist dictatorship and that they saved the future of democracy in Turkey.
199

the elections of May 14, 1950 brought the Democratic Party to power. The DP remained in power for over ten years, comfortably winning the elections of May 2, 1954 and October 27, 1957. It was a military action, and not an electoral defeat, that put an end to the DP rule on May 27, 1960. 200

The democracy that was established after 1960 was a special type of democracy, one that can be best described as military democracy. One specific element of the post-1960 military democracy in Turkey was that for brief periods ( 1971-73 and 1980-83) the military took over full state power whenever the democratic component of the regime underwent serious crises. In these brief periods, the democratic elements of the regime were suspended, its military component became dominant. In that sense, the post-1960 Turkish politics has oscillated between long periods of military democracy and short periods of military state. 246

TURKIYE'DE DIN EGITIMI VE OGRETIMI

ISLAM MEDENIYET VAKFI, IMAM HATIP LISELERININ KURULUSUNUN 40.YILI MUNASEBETILE TARTISMALI ILMI TOPLANTI. Istanbul, 1993

1948 yilinda Milli egitim Bakanligi'na bagli olarak acilan on ay sureli Imam Hatip Kurslari'ndan sonra, 1951 yilinda ilk defa Ankara , Istanbul, Adiana, Isparta, Kayseri, Konya, Maras olmak uzere 7 ilimizde IHL acilmistir. 117

Imam Hatip Okulu ogrencilerinin 1964te butun Turkiye'deki sayisi 12.000 olarak tahmin ediliyordu. Bir cok ozel  dernekler, onlara okul yaptirilmasi veya bizzat kendilerinin arsasini alip yaptirmalari icin para toplamaktadir. 162


Tuesday, March 11, 2014

MUSLİM NATIONALISM AND THE NEW TURKS

Jenny White,  Princeton Uni. Press. 2013, New Jersey.

Calismalarimda kullanabilecegim, beni ilgilendiren bazi pasajlar..Yeni seyler degil.

The government was faced with the task of providing a unifying national identity to these remnants of empire that had encompassed people of many backgrounds, and conflicting regional , sectarian, and tribal loyalties. 25

Diyanet also issues advice about how to be a good Muslim that the state feels is compatible with a rational, scientific, secular society. the display of religious symbols in public places, such as schools, state buildings and hospitals , was banned. 28


Political rifts in the 1960s and the 1970s tore Turkish society apart at every level, from school to work place. Everyone, even school children , was forced to choose a side, or risk being attacked by those on the " other" side.  34


What Went Wrong: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East


Lewis, Bernard. What Went Wrong: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East. New York: Harper, 2003.

Bernard Lewis is a famous and controversial Middle East historian. In this essay, I will critically examine one of his post 9/11 books, “What Went Wrong: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East”.  In this relatively short book, which is a collection of a lecture series in Vienna, Lewis searches for and summarizes the main reasons for the Islamic world’s gradual decline. Indeed, Lewis asks a very provocative question of Muslims: what are the historical root causes that have held you back?

         Lewis centers his main arguments around the “millennial rivalry” [1] between Christendom and Islam by examining crucial topics such as modernism, secularism, religion, and cultural change.The subject Lewis handles in this book - the reasons for the dramatic decline of the Islamic world - is of growing academic interest among western scholars. David Landes, in his bestselling book “The Wealth and Poverty of Nations”[2] seeks to answers the same question, as well.  Landes’s main thesis is quite similar to Lewis’s: that eastern civilization fell behind because they failed to compete with the west’s exceptionally advanced ‘culture’. As both scholars argue, the early modernizers of the Middle East concentrated their efforts in three areas: military, economic, and political, ignoring the most important variable: culture itself, as a way of living and looking at the world. Therefore, the outcomes of these other modernizing efforts were disappointing. Lewis insists that the real problem in the east was the change-resistant culture, rather than the military, economy, and political policies.[3] .

           Lewis divides his work into seven chapters with a brief introduction and conclusion. In the introduction, he outlines several historical events that were behind the Islamic world’s military supremacy over the west up until the 16th century, and then he recounts important military defeats of the Islamic world in later centuries.  Indeed, within a short time, Islamic armies conquered most of the Christian lands from Syria, to Egypt, North Africa, Spain, and Portugal. In the 15th century, Muslims represented the military might of the world. This mentality created a superiority complex in the Middle East, especially in the Ottoman Empire of the 15th century. On the other hand, the glorious victories of the east, such as the conquest of Constantinople and the siege of Vienna, were perceived as resounding defeats by the western world.

         Lewis views the military successes of the Islamic world mostly through the lens of the history the Ottoman Empire, which he believes represented the eastern world in the Middle Ages. He asserts that a superiority complex prevented the Ottomans from recognizing western progress at the time. , Lewis gives special importance to the treaty of Carlowitz , in 1699, which was the first significant military setback for the Ottomans in the west. He argues that this event was very important, not just for the Turks, but for the whole Muslim world, because with this treatyt the Muslim expansion in Europe was halted, and the gradual military decline of the Islamic World continued. This defeat rang warning bells across the eastern world.

             In the middle ages, the general perception of the west was not positive in the Islamic world. As Lewis indicates, the Ottomans did not have any interest the ‘infidel’ west. They saw in the remote lands of Europe the same things they saw in the remote lands of Africa; barbarity, nothing to be learned from, and nothing of importance. [4] They believed that Europeans lived in dark ages while they lived in the golden ages. Put simply, there was nothing they could learn from “the despised infidels”[5], therefore, very critical technological achievements and advancements in the infidels’ lands were largely ignored by Muslims. Since the infidel westerners were not seen even as interlocutors, Muslim scholars (ulema) discussed whether it was even religiously legitimate to use western inventions. All bad things were dubbed “Frankish” and illness was “Frankish disease”[6].

            There is no doubt that Islam was in the forefront of human civilizations and advancements for many centuries.[7] Despite Islam’s encouragement of science, there was significant stagnation in the Muslim world starting in the 16th century.  Lewis gives a step by step illustration showing that the largest failures the Muslim realms faced were inevitable missteps. At the same time, and contrary to common belief, Lewis argues that Ottoman administrators were long aware of the decline, but they could not respond immediately. Several scholars and statesmen (Lutfi Pasha, Koci Bey, Koprululer) wrote urgent reports and advised the state to take necessary military and economic measures against such obvious decline.  Proper actions, however, and the transformation of the empire was a lengthy task, and all the while, several western revolutions and developments had transpired, and Europe was prospering. These scholars and statesmen’s calls for  “constructive engagements” [8] with the west were not immediately taken into account.  Obviously, the Ottomans eventually took time “to learn from previously despised infidel” [9] In the later centuries,  scholars kept advising the state that necessary steps should be taken to catch up to  western developments, especially the industrial revolution; and they underlined the  importance of finding new ways to deal with the west , diplomatically and militarily. [10] However, becoming fully aware of western achievements, acting accordingly to these reports, and transforming the Muslim world, was a slow process.  In later centuries, despite many attempts at finding solutions to aid their recovery cultural differences bolstered the decline. Lewis also underlines the regional conflicts and rivalry between two strong Islamic states, the Ottoman and the Safavis, which weakened the Islamic world’s focus on the western developments.

             Many books written in the post 9/11 era about Islam strive to understand the roots of anger and Muslims’ rage toward the West. Lewis believes that the East could have benefited from Western influence, but since the mechanisms had not been in place in the Islamic world to handle that cultural impact, defeats and failures were inevitable.  In the end, these default conservative positions created reactions and resentments in the east toward the west. Lewis claims that “[it] was bad enough for Muslims to feel weak and poor after centuries of being rich and strong , to lose the leadership that they had come to regard as their right, and to be reduced to the role of followers of the west”[11] He implies here that there can be strong,  resentful emotions  behind recent Muslim anger.

           Lewis touches on the very fundamental debates going on between secularists and conservatives in the Islamic world. The secularists traditionally blame religion as an obstacle holding up necessary advancements. On the contrary, Muslim scholars assert that the Islamic world fell behind because of its reluctance to uphold Islamic beliefs, and because “they fell away from the authentic Islam”  [12] Traditionalists reject the western life style, but want  to adopt its science, while secularists propose adopting its culture and lifestyle at the same time. This century-long debate between modernists and traditionalists consumed the social energy of the eastern world and further hindered their response to western prosperity.  

           The relations between non-Muslims and Muslims, and the treatment of non-Muslims in the eastern world, could be analyzed better in the book. Here, Lewis tries to prove his argument of unequal treatment of women, slaves and non-Muslims with cherry-picked evidence. Even he acknowledges that women’s status and slavery conditions were mostly better than in Europe, but the east in later centuries could not continue to improve those conditions  by following the latest social movements that occurred in the west. In the quotations he selected from eastern travelers and ambassadors of the 16th century, he describes the much advanced status of women compared to the east.  Through these examples, he illustrates the arrogance of the Ottomans and the lack of full freedom for women in the east.[13] When Lewis talks about the distinctive and unchangeable cultural characteristics of west, and social and cultural barriers, he reminds us of Huntington’s cultural fault lines[14] , social conditions that will inevitably create clashes.

        The book contains many profound insights and observations, but they must be argued in more detail. For example, it is hard to deny that the east’s lack of diplomacy, its “shabby tyrannies”[15] dictatorships, corruptions, lack of time management[16] , and rejection of modernity are also among the main reasons for its downfall. However he does not talk about how the colonization of the Middle East by western powers stifled development there.  He fails in analyzing the broken western promises and the west’s conflicting territorial ambitions in the Middle East.  But he argues that with rise of nationalism in the east, Muslim intellectuals blame the west and its colonization for their backwardness. He claims that “the rise of nationalism produced new perceptions. Arabs could lay the blame for their troubles on the Turks who had ruled them for many centuries.”[17] Lewis talks about the blame games which are very common in Islamic world when it comes to calculating reasons for the decline. Today, the “overwhelming majority of Muslims now live in independent states”[18] but they still fail to find proper solutions to their problem, yet blaming games continue over the West, the Jews, and the Ottomans.

            Lewis is aware of the differences and definitions of [19]  ‘westernization’ and ‘modernization’; however, he is sometimes tripped up by this confusing nomenclature. And despite his knowledge of eastern languages, Lewis fails to understand religious concepts fully. While he is careful about ‘Islam’ and ‘Muslims’, he uses these words interchangeably from time to time.  He also defines jihad as ‘classically and traditionally’ fighting with infidels.  On the contrary classical and traditional jihad is by definition ‘moral striving’ (the biggest and most important jihad).

          In the final analysis, Lewis does not offer answers, but provides enough fodder for thought for the Muslim world.  He asserts that since the Muslim world entered the new millennium as “poor, weak, and ignorant” [20] so it is their duty to find new ways to prosper again. He says that he has asked the question and come to his own conclusions, but the next step would be for Muslims to ask  themselves about what holds them back and he says it is up to them to determine how to put things right,  [21]



[1] Lewis, Bernard. What Went Wrong: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East. New York: Harper, 2003. 151
[2]Landes, David. Wealth and Poverty of Nations: Why some are so rich and some are so poor. New York:  W.W. Norton& Company, 1999.
[3]Lewis. What Went Wrong. 15.
[4] Lewis, Bernard. What Went Wrong: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East. New York: Harper, 2003. 5.
[5] Ibid., 5.
[6] Ibid.,  7.
[7] Ibid.,  3
[8] Ibid., 13
[9] Ibid., 15
[10] Ibid., 23
[11] Ibid.,  52
[12] Ibid.,  156
[13] Ibid., 65.
[14]Samuel P. Huntington, “The Clash of Civilizations,” Foreign Affairs, Summer, 1993.
[15] Lewis, Bernard. What Went Wrong: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East. New York: Harper, 2003. 151.
[16] Ibid., 117.
[17] Ibid.,.47.
[18] Ibid., 158.
[19] Ibid., 75.
[20] Ibid., 151.
[21] Ibid., 59.

DÜNYAYI MAYALAYANLAR


Mukaddes Mut ve Sadık Yalsızuçanlar’ın H Yayınlarından 2010’da çıkan kitaplarının ismi: Anadoluyu Mayalayanlar...

Anadolu ve maya kelimeleri birbirini ne güzel tamamlamış! 
Kitapta, Anadolu’yu İslam ile mayalayan dölleyici kelamın, ariflerin, alimlerin ve kamil mürşidlerin izleri sürülmüş. Birbirinden değerli 35 isimle sohbetler edilmiş. Anadolu’yu  “ kelam” ile selam ile  demleyenlerin kısa bir sürede bu coğrafyada nasıl selim bir medeniyet inşa ettikleri serilmiş gözler önüne.

Anadolu’nun İslamlaşma sürecinin irdelendiği çalışmada öncelikle Bu Ülke'nin sınıları  yeniden tarif ediliyor; bugün Misak-i Milli  sınırlarından ibaret oladuğunu düşündüğümüz Anadolu'ya Ortadogu’nun büyük  bir  kısmının ve Balkanların da dahil edildiğini görüyoruz.

Anadolu’daki manevi değişimin kodlarını  yine bu topraklara mal  olmuş şahsiyetler  üzerinden okuma imkanı buluyoruz.

Mesela Ali  Yakıcı, “ Nasrettin Hoca’nın asıl amacı  yoğurt mayalamak değil,bir işe niyet etmektir” diyor.
Ahmet Tabakoğlu “ Osmanlı iktisadi hayatını kuranlar, cömert, cesur ve emeğe saygılı  ahilerdir”
Mahmut Erol Kılıç “Bu toprakları,büyük bilgelerin nefesi mayalamıştır”
Sadettin Ökten “ Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş-i  Veli, Hacı  Bayram-i Veli ve Şeyh Şaban-ı Veli.. Bu dört direk ile Anadolu bir manada ruhsal bir dönüşüm geçiriyor” diyor.

Bir kısmı devlet adamı, halk adamları, sanatkarlar, esnaf, tasavvuf erbabı dini şahsiyetlerin rolü  büyüktür bu serencamede. Nasreddin Hoca, Mevlana,Yunus Emre,Dede Korkut, Süleyman Çelebi,  Emir  Sultan, Eşrefoglu  Rumi, Ahmed-i Bican, Muhammed-i Bican, Aşık  Paşa, Ahmet Yesevi, Haci Bektaş-i Veli, Haci Bayram-i Veli, Yusuf  Has Hacip,  Kaşgarlı Mahmud, Ibn-i Arabi,  Sadrettin Konevi, Aziz Mahmud Hüdayi, Gül Baba, Abdal Musa, Geyikli Baba, Davud-el Kayseri, Ümmi  Sinan, Niyazi-i Misri...tadat etmekle bitmez..

Bu mübarekler  “ ballar  balını  bulmuş” ve kovanı yağma etmiş letafetli insanlardı.

Bu başyücelerin irfanlarından hasıl olan bir insan tasavvurunun ana karekteristikleri verilmiş, kitapta : veren el olmak, gönülsüz olmak ve aşık olmak.

Ahilik , fütüvvet teşkilatı altı muhtelif mütefekkirin izinden sürülüyor.

Futüvvetnameler, Miraciyeler,Mevlidler, İlahiler,Menakipnameler, Mesneviler,  Garipnameler... Baciyan-ı Rum, Gaziyan-i Rum…Horasan   er(en)lerinden söz ediliyor. Halk aşıkları, Alperenler, Abdallar,  Dervişan, Fatihan... Tekkeler,dergahlar, medreseler, hangahlar, kervansaraylar, ilim irfan ve edeb mekanları...
Bilal Kemikli  “ Anadolu  mayasını  yoğuran en önemli şahsiyet bana sorarsanız Yunus’tur” dedikten sonra  bunun sebebini  şöyle açıklıyor: “ Çünkü Türkçe’yi en iyi  yoğuran Yunus’tur. Yunus için Türkce’nin süt  dişidir diyoruz.”

Kitap çok önemli  sorunların altını da çiziyor.  Böylesine zengin bir gelenekten nasıl yararlanılabilir, nasıl bir gelecek inşa  edilebilir, bu zengin geçmis  bize ne anlatıyor ve geçmisten nasıl “ faydalı, kullanışlı’  bir  tarih üretilebilir. Geleneğin ihya  ve inşası gibi temel bir mesele de irdeleniyor  kitapta…
Hayat serencamemizde , öz  seyr-i sülukumuzda mürşitlerin önemine değiniyor. Mürşid, kimi zaman özümüzü,sözüyle, kelamıyla, kimi zaman da nefesiyle,gözüyle mayalar...
Bu meyanda Ömer Lutfi  Barkan’ın Kalanizötör Dervişler makalesini hatırlamakta fayda var. Bu kitap çapındaki makale bugün de hala ağırlığını  koruyan bir metin olarak duruyor.

RELOCATING THE FAULT LINES TURKEY BEYOD THE EAST-WEST DIVIDE

The South Atlantic Quarterly 102: 2/3 , Spring/Summer, 2003
Special Issue Editors: Sibel Irzik and Guven Guzeldere

Andrew Davison:
" The founders of the contemporary institutional relationship between the state and Islam in Turkey named that relationship laiklik, after the French term laicisme, and it was, in terms of the conceptual possibilities for describing the new relation between the state and Islam, a relatively good choice." 337


It should not be overlooked that laiklik was not a constitutional principle until 1937. It makes it first appearance in the RPP principles in 1927. But between 1922 and 1928, the constitution declared Islam to be the official religion and the state to be the executor of the Islamic law. Even after 1937, when those articles are gone, strictly speaking, Islam was not removed from the state. 339

It is true that the various reforms designed to integrate Turkey into the economic and social patterns of Europe constituted assaults, in important respects, on specific Muslim cultural practices in Turkey. 341

NFK VE BÜYÜK DOĞU: SİSTEM KARŞISINDA GERÇEK MUHALEFET

SUAT AK, RASYO YAYINLARI, 2009.

Cumhuriyetin butun ilkeleri ve kurumlariyla yeni bir rejim olarak tezahur ettigi 19230-1938 yillari arasinda sair sanatkar kimligiyle temayuz eder. Kendi neslini, milli dirilis iradesini yeni bir tefsir vazifesiyle yukumlu gordugu icin de, Milli Sef devrinin baslangici olan 1939 yilindan itibaren hayati boyunca surecek ideolojik bir mucadelenin icine girer.13

1960lı yillarin sonuna dogru boy vermeye baslayacak olan Islamci ciceklenmenin, entellektuel duzeyde, koku Mesrutiyet devrine uzanan reformist bir cizgiye kaymasi ve bunun siyasi kulvarda rejim ile Muslumanlar arasinda isbirligine razi bir savrulmaya donusmesi; ve toplumsal alanda kati bir cemaatism haline donusen suculara-buculara mahsus, modernism karsisindaki gelenekselcilik formulasyonlariyla gercekligi okuyamayan zihinsel darligi, NFKnin ciddi elestirilerine muhatap olacaktir. 25

1965in Ocak ayi icinde kurulan Buyuk Dogu Fikir Klubu, faaliyetlerine baslangic tarihi olarak Universitelerin acilis tarihi olan Kasim ayini belirler. Buyuk Dogu dergisinde yayinlanan Davet baslikli yazida, ilk is olarak aydin Anadolu gencliginin Buyuk Dogu fikriyatinin teskilatini kurmak icin harekete gecmesi gerektigi duyurullur. 144

1965in ilk aylarinda kurulan dernek, ayni yilin son ayina dogru kivamini bulmus ve bir seneye yakin bir muddetle kendisini fikir ve nazariyede pisidikten sonra, faaliyetini hamle ve eyleme dokmustur. 146

Gulen'in organize ettigi meshur Kirklareli Konferansi: Yolumuz, Halimiz, Caremiz: 29 Kasim 1965.

Buyuk Dogu, Necip Fazil'in Buyuk Dogu Fikir Klubu faaliyet ve seyahatleri disinda, mucerret konferans vesilsiyle herhangi bir yere gidebilmek imkanindan tamamiyle mahrum bulundugunu kaydettigi halde Kiriklaelililer o turlu israrlarda bulundu ve isi oylesine oldu-bittiye getirdiler ki, kapimizin onune yanastirilan bir otomobil ve ayrica bir minibus icinde, 20ye varan Istanbul'u kadromuzla gecen Pazartesi 29 kasim 1965, aksama dogru hareket ettik ve tam 19.20'de Kiriklaeline vardik.
Konferans 19.30'daydi ve gazete faaliyetimiz bakimindan, ayagimizin tozu ile salona girip, konferans biter bitmez yine ayagimizin tozuyla yollara dusmemiz, hic olmazsa sabaha karsi Istanbula varmamiz lazimdi.
Varisimizdan 10 dakika sonra, iki gecedir uykusuz Necip Fazil, Kirklaeli Belediye salonundaki konferans kursusunun ustundeydi. Mevzu, ilk defa Konya'da verilip Istanbul'da  tekrarlanan ve degisik sekilde Ankara'da verilmesi icin hazirlanan , Yolumuz Halimiz, Caremiz...
Necıp Fazıl tam saat 11'de asagiya, otomobilinin yanina indi ve su ahavdisi aldi: Muzibin biri otomobilin iki lastigini birden delmis. Tamir icin beklemeye mecburuz. Buyurun evde toplanip biraz yemek yiyelim ve sohbet edelim.
Necip Fazil, bu zarif ve masum hilenin bizzat dostlari yapildigini sezemeden bir sabotaja hedef olmuscasina uzuldu ve hayret sesleri cikarark davet edildigi eve dogru yol aldi. Yaninda 20 kisilik Istanbul kadrosu ve Kirklaerlinin hararetli mukaddesatcilarindan bir grup. Ev, Istanbula kadar gidip Necip Fazili alan, Kirklareli Imam ve tuccarlarindan Nebi Sarigol'e aitti ve oralarda defalarca oturulup kalkilacak mukellef bir sofra hazirlanmistir. Sohbet gece yarisindan sonra saat 1'e kadar surdu, cok canli konusuldu, sonra yola cikildi. 168

Izmir Konferansi, Yolumuz, Halimiz, Caremiz, 24 Nisan 1966

Yolumuzu bulalim diyerek girdigi konusmasinda manevi degerler ve kutsal konulari sileyen Kisakurek, kendisne ve fikirlerine karsi olan herkese agiz dolusu sovmustur. 171

NFK 1960li yillarda cesitli konularda konferanslar vermek uzere Anadolu'yu dolasmistir. SamsunCorum,Maras, Van, Diyarbakir, Yozgat...


CUMHURİYET BASIN TARİHİ 1923-1973

FUAT SUREYYA ORAL, SANAYİ NEFİSE MATBAASI, ANKARA,1974

50 yil boyunca buyuk sehirlerde ve tasrada cikan gazete ve dergilerin dokumunu, bu yayinlari cikaran sahsiyetlerle ilgili cok temel bilgileri veren yararli bir calisma. Ama tahliller de olsaydi daha iyi olurdu!

Cok partili hayat ve onun ilk demokratik secimi ile iktidara gelen DP doneminde,liberalismin her turlu imkanindan en cok basin yararlanmistir. 176

Aralik 1960 durumuna gore, Turkiye'de 1.658 gazete ve dergi yayimlanmaktadir.Bunlardan 942si gazete,716si dergidir. Konu tasnifi: Genel konular 1076, sosyal bilimler 290, tatbiki bilimler 131, edebiyat 82, guzel sanatlar ve spor 38, din 15, tarih-cografya 11, nazari bilimler 7, dil 5, felsefe ahlak 3.

Gazete ve dergilerin cografi yayilisi: Istanbulda 638, ankarada 295, Izmir'de 75, Balikesir'de 34, Eskisehir'de 330, Adana'da 28, Konya ve Samsun'da 23 er, Zonguldak'ta 22, Bursa'da 21, Kayseri ve Kocaeli'de 16sar, Afyon'da 15 vs.
Turkiye'de yabanci ve azinlik dillerinde 72 gazete ve dergi cikmaktadir: Fransizca 26, Ingilizce 10, Almanca 6, Italyanca 2, Turkce- Fransizca 2, Ermenice 15, Rumca 8, Musevice 3, Arnavutca 1. ( 224)


İSLAMCILIK : TÜRKİYEDE İSLAMİ OLUŞUMLAR VE SİYASET

HULUSİ ŞENTÜRK, ÇIRA YAYINLARI, 2011

Cumhuriyetin ilk donemi Islami-siyasi hareketlerde onemli bir kirilma surecinin yasanmasina yol acmistir. Cumhuriyetin radikal reformlari , halifeligin kaldirilmasi, tekke ve zaviyelerin kapatilmasi, hatta bir donem Kuran egitiminin bile yasaklanmasi, ezanin Arapca asli yerine Turkce tercumesinin okunmasi ve benzeri bir cok degisikligin yani sira Laiklik ilkesinin devletin anayasal duzeninin temel ilkelerinden biri haline gelmesi Islamcilarda onemli travmalara yol acmistir. 115

Hizla gerceklestirilen reform hareketleri karsisinda ulkenin dort bir yaninda baslayan tepki hareketleri karsisinda Ankara ve Istanbul Istiklal Mahmekemeleri yildirim hiziyla oradan oraya kosup tepkileri sindirmeye calismitir.  Cumhuriyet reformlarina karsi cikislarin cok sert tedbirlerle, idamlarla, surgunlerle bastirilmasi ile Islamcilik, Cumhuriyetin ilk donemlerinde adeta yer altina inmis, illegal calisma yontemelrine basvurmustur.Dogu ve Guneydoguda  asiret gerceginin sagladigi koruma kalkanlari arasinda yasa disi olarak medrese egitimleri  surdurulurken Bati bolgelerinde bu imkan bulunamamistir. 116

Cumhuriyetin ilk donemlerinde Il=slamcilarin ozellikle bati bolgelerinde milliyetcilik-muhafazakarlik kisvesi altinda varligini surdurmeye calistigi gozlemlenmektedir. Oyleki 1960lara gelinceye kadar milliyetcilik ve Islamcilik icice gecmis ayni hareket gorunumu vermektedir.Bir cok ismin veya hareketin ayni anda milliyetci,muhafazakar ve Islamci olarak tanimlanmasi mumkundur.  Bu donemde islamcilar,muhafazakarligi zor sartlarin getirdigi bir mecburiyet olarak gormuslerdir.116

Sapka Inkilabi bu gunku nesle anlasilmaz gelebilecek bir sureci baslatmistir.Ozetle sapka giymek istemedigi icin yuruyus yapan ve bu yuruyuslerinde hic bir sekilde silah kullanmayan,kimseye saldirmayan, sadece tepkisini dile getiren yuzlerce insan idam edilmistir...bunun aslinda Islami muhalefeti dize getirme amacina uydurulmus bir gerekce oldugunu gormek mumkundur. Sapka Inkilabina karsi hareketler o kadar sert bastirilmistir ki, Mete Tuncay " artik sorun fes ya da sapka giymek degil, onlardan birinin giyilecegi kafayi yerinde tutabilmektir" demektedir. 135

Cumhuriyetin ilk donemlerinde tepeden inmeci modernlesme ve Baticilik devrimlerinin yerlesmesi icin cok sert tedbirler alinmis ve Islamcilar adeta ezilmistir. Bu donemde Islamcilar tarihte gorulmedik bir durumla karsilasmisalr , derin travmalar yasamislardir. "Oz Yurdunda..." 146

Bu donemde ISLAMCILAR DEGISIK POLITIKALAR IZLEMISLERDIR. bIR KISMI YURTDISINA KACMISTIR. bIR KISMI GIZLI OLARAK FAALIYETLERINI SURDURMUSSTUR.bIR KISMI SIYASI HAYATTAN CEKILEREK SAHSI HAYATINDA iSLAM'I YASAMAYA CALISMISTIR. 147

Ozellikle tek parti doneminde ve 1950-60 doneminde rejimin en fazla tedirgin oldugu ve uzerinde siddetli baskilar kurdugu bir cemiyet Nurculuktur. 152

Bediuzzaman Osmanli doneminde aktif olarak siyasetle ugrasmis ve Ittihad-i Muhammediye Firkasi faaliyetlerine katilmistir. Milli Mucadeledene sonra ise uzlete cekilmis ve siyasete uzak durmustur.Buna karsilik Demokrat Parti kuruldugunda ise bu partiyi desteklemistir.162

Yeni rejim Batililasma adina hizla Islami muesseseleri lagv ederken diger yandan da her turlu muhalefet hareketine karsi cok sert tedbirler almistir. Islami kanattan yukselen muhalefet sesleri Seyh said isyani ,Sapka inkilabina karsi gosterile bahane edilerek kurulan dar agaclari , kurek cezalari ile sindirilmistir. 168

Osmanlinini son dneminde ve Cumhuriyetin ilk doneminde genelde Islami kimlikli siyaset iki ayri alanda yurutulmekte idi. Birincisi Istanbul merkezli olan aydinlarin ve burokratik kadrolarda yer alan Ilmiye sinifinin Islami siyaset anlayisi; digeri ise daha cok Dogu ve Guneydogu Anadolu'daki asiret sistemi icerisinde yer alan ve medrese-tarikat butunlesmesinden guc kazanan gelenekci Islami kimliktir. 168

Ilk donemde basinin cok ciddi baski altinda tutulmasi sebebiyle Islami kimlikli nesriyat yok denecek kadar azdir. Var olan kimi nesriyatlar ise daha cok rejimin ozledigi reformist din poltikalarinin destekcisi durumundadir.Bu nesriyat ( Yeni Adam dergisinde oldugu gibi) Islami kimlikten ziyade muhafazakar kimlik ozellikleri tasimaktadir. Bu donemde dini eserler nokasinda Hz.Muhammed e dair eserlerin basimi ve dagitimi bile yasaklanmistir. Orengin, Sebilurresad tarafindan basilanPeygamber'e ait bir eser Dahiliye Vekaleti tarafindan toplatilmistir. 169

Bu donemde Islami kimlikli muhalefet rejime karsi daha cok milliyetci soylemlere sarilma geregi duymustur. Ornegin Akifin Istiklal Marsi Islami ve milli kavramlarinin cok yogun kullanildiginin tipik orneklerindendir. 171

Ilk donemlerde Islami kimlige yoneltilen asiri baskilar sebebiyle milli kavrami etrafinda yeni bir muhalefet soylemi gelistirildi. Necip Fazil: " Iste bizim milliyetciligimiz; Islam'a bagli Turk ruhunun, bu mutlak kadro icinde Turk duygu dusunce hususiyetleinin milliyetciligi" 172

Cumhuroueyt donemininin en onemli Islami muhalefet hareketini olusturan Nursi: " Turk Milleti,anasir-i Islamiye icinde en kesretli oldugu halde; dunyanin her tarafinda olan Turkler ise, Musluman'dir.Muslumaniktan cikan veya musluman Turkler, Turklukten dahi cikmislardir,Macarlar gibi. " 173

1945-60 doneminde Islami nesriyatta bir patlama yasanmis, ozellikle de dergi yayinciliginda onemli gelismeler gorulmustur.

Menderes'in " millete mal olmus ve olmamis devrimler" " din ve vicdan hurriyetinin icaplarina riayet edecegiz", " Turkiye musluman bir devlettir ve musluman kalacaktir" benzeri ifadeleri Islami eksimde heyecanla karsilanir. 201

Buyuk Dogu hareketi Turkiye'de Islami hareket uzerinde onemli etkide bulunmustur. Ozellikle NFK'in aksiyoner mucadele anlayisi, guclu kalemi ve polemikci uslubu, Islami milliyetci kanatta heyecanla takip edilirken, iktidar tarafindan da surekli takip altinda tutulmustur. 232

Topcu bir fikir adami oldugu kadar ayni zamanda bir eylem adamidir da. Bu sebeple bir cok dernegin kuruculugunda, yonetiminde bulunmustur. Ancak onun eylemciligi anarsizm uzerine degil,nzam uzerinedir. Topcu ve Hareket dergisi genis kitleleri etkilememis olmakla birlikte ulkemizdeki entelektuel dunyada etki yapmistir. Topcu'nun Islami soylemlere sahip olmasi ve milliyetci gorusunu Islami renklerle bezemesinde Aziz Bekkine'nin etkisi buyuktur. NFK icin Abdulhakim Arvasi ne ise Topcu icin Abdulaziz Bekkine de odur. 240

1945 sonrasi donemde ulkede hizla yayilan komunism karsiti yapilanmalar ve politikalar Islami kesimce de benimsenmis ve komunisme karsi Islami kesim ile milliyetci kesim arasinda guclu bir isbirligi tesis edilmistir. 45-60 donemi Islami hareketi buyuk oranda Isalami ilimlerde vukufiyet sahibi alimler tarafindan degil daha cok aydinlar tarafindan yurutulmustur. 312

1960 darbesinin ardindan kurulanAdalet Partisi,kapatilan ve lideri idam edilen DP'nin devami niteligindedir.Islami gruplar DP ile olan iliskilerini AP ile surdurduler.AP dindar kesimin oylarini alabilmeye de cok onem vermistir.  320

Aydinlarocagi ve Turk-Islam Sentezi:
Turk siyasetinde sag cephesinin nicelikolarak degil ama nitelik olarak etkili teskilatlarindan olan Aydinlar Ocagi daha cok milliyetci kesimin bir olusumu olarak nitelendirilse de gerek bazi kuruculari ve gerekse Turk-Islam senetzi savunuculugu ile Islami kesim uzerinde de etkisi olmus bir yapidir.Bu bakimdan Aydinlar Ocagi'nin muhafazakar olarak degerlendirilmesi daha dogru olacaktir. 378

Aydinlar Ocagi'nin Turk Siyasi hayatina kattigi bir siyasal tez olan Turk-Islam Sentezi aslinda uzun zamandir degisik kisilerce gundeme getirilen ama ismi konulmayan bir yakalsim ifade etmektedir. Her ne kadar Ibrahim Kafesoglu'nun Turk Islam Sentezi kitabi ile yazili olarak bu isim gundeme gelmis ise de aslinda Peyami Safa tarafindan daha once icerik olarak ortaya konulan fikirler bu tezin ilk olusum girisimleridir. Daha sonra bu Turk Islam ulkusune donusmustur,. 381


Mucadelecilerin Temel Ilkeleri:
1964 yilinda Aykut Edebali hareketin temel hedefi olarak su oneride bulunmustur: " Turkiye'nin ve muslumanlarin problemleri, devletin yanlis sistematize edilmesinden kaynaklaniyor.O halde calisma hedefimiz insanlari teskilatlandirmak, ulkeyi ve devleti yonetecek hale getirmektir."  Bu hedef kapsaminda temel ilkeler sunlardir:
1- anti siyonist olmak
2-anti komunist olmak
3- anti-kapitalist olmak
4-milli degerlere bagli olmak
5-ordu-millet butunlugu
vatanin bolunmezligi