Monday, August 4, 2014

SALİH TUNA'YI KİM BU HALE GETİRDİ

Salih Tuna'yı hiç görmedim.  Bazen, yazılarını okumuşluğum da olan Şinasi beycimizi medyadan kimi  yarana sordum, kimdir kimlerdendir diye; tanıyan da var, adını bile duymamış olan da!

Bir arkadas, aylardır okumuyorum bile dedi. 

Biri " maalesef garip bir yola girdi" dedi dostane ve ekledi: " havuz suyundan en ziyade etkilenenlerden biri" dedi.
Diğeri "tetik" isim-soylu kelimesinden müstekreh bir sıfat türetti onun için, ki o ibareyi burada yazacak değilim!
Bir başkası "hiç planyadan geçmemiş" dedi. Ne demekse artık!
Bir diğeri de  " biraz içine Fatih T. kaçmış onun" deyiverdi gülerek...

Cevaplardan mütmain olmayınca bir yazarı en iyi tanımanın usül-i yeganesi onun eserine müracaat etmektir mısdakınca, yazdıklarını okudum. Gazete yazılarını...Bazılarınızın, hay okumaz olaydın dediğinizi duyar gibiyim!


İtiraf etmeliyim ki, dil ve üslubundaki salaşlıktan  ve kelime kadrosundaki diyk-i ahlaktan bir oturuşta ancak bir kısmını okuyabildim. Recaizade üstazımız öylesi zevata kapak mahiyetinde, Talimi-i Edebiyat'ında, "Üslub-ı beyan ayniyle insandır" demiş vakt-i zamanında.


Yazılardaki bu küfürlü ibareler ne kadar rahatsızlık verici derken Şinasi beycimizle oturup kalkmışlığı olan arkadaşın biri de "normal konuşmalarını dinlememeniz sizin için talih sayılır" buyurdu kelimesi kelimesine. Ezcümle, ne yalan söyleyeyim ki, Salih Bey, yazdıklarınızdan hareketle sizi biraz "değişik" buldum. Sizi tanımadığım için, belki de değişik değildir veya farklı bir değişiktir mülahazaları arasında gittim geldim.


Sizin istif'al babında istihza ve istihfaf yollu istimal ettiğiniz bu "değişik" olma keyfiyetini, ben bir olumsuzluk olarak ele almıyorum. Bunun da altını çizeyim. Değişik dediğim düpedüz değişik işte! Şu değ-mek gelimesinden türetilmiş bir kelime. İster sıfat olarak al kullan, ister isim olarak: Değişik!


Hak yememek gerek! İmdi hazret'e çarşaf çarşaf sahifeler ihdas edildiğine göre, gün aşırı prime time'larında TVlerin başköşesinde ağırlandığına göre, yazılarının ve der-meyan eylediği görüşlerinin hitap ettiği bir kitle olmalı!

Yazılarından söz etmişken, sınıfın arka sıralarında mukim ergenlerin dalaşma gayesiyle birbirlerine savurdukları o buruşturulmuş kağıt parçalarına yazılabilecek galiz ibarelerden rahatsız olmamak mümkün değil! Kullandığı münasebetsiz kelimelerinden, özür dileyerek, bir kaç vereyim: "kıç, dangalak, lan, ulan, yavşaklar, it, çüş, deve, şebek, talihsiz bedevi, zibidi, eşşoğlueşşek..." maattessüf, liste uzun. Evet muharririmiz, bu kelimelerle  tezyin ediyor her biri derin tefekkürün ve şumullü bir karihanın mahsulü olan makalelerini. Bu vadide söylenebilecek yegane söz: İlla edeb, illa edeb.


Sonra... "derin tefekkür mahsulü" dediysem, bıyık altından güldüğümü de anladınız sanırım. Azizler, binler hayfa ki, bu yazılarda bir dane-i hakikat  bulabilmek de zor. Varsa yoksa magazin, varsa yoksa o meşhur ifadesiyle "çakmak" işgüzarlıkları... Hani İngilizce kullanmanın malumat-füruşluk olmayacağını bilsem, bu keyfiyetsizliği en iyi "attention whore" kavramıyla izah ederdim.


Zira ki, olaylarla ve durumlarla meşgul olma yerine, şahıslarla, onların ayıp ve kusurlarıyla iştigal etmeyi meslek-i aslisi ittihaz eden Şinasi beycazımızın yazılarında mebzul miktarda tezyif ve tahkir var...
Ne ki tarzı bu, muharrir-i ber-güzidemizin. Ahmet Rasim üstadımız böylesi turfalar için " Muharrir bu ya!" der geçer idi.

Demek ki böyle olur imiş zahir, Yeni Türkiye'mizin Yeni Matbuatının son model muharriri. Nitekim kendisi de: "Ne o eski muharrirler ne de o eski hasbıhaller kaldı" lakırdısıyla muztar olduğu bu hakikati teslim ediyor. Ne diyelim yine kendisinin de ifade buyurdukları gibi "Nihayetinde bu bir karakter meselesidir"

Asıl bu yazıyı tuşlamama vesile olan olaydan söz edeyim daha fazla uzatmadan. Hazret, hapishanede zanlı olan bir kısım zevatı ziyaret etti diye Hakan Şükür'e "militan" muamelesi çekmiş, pardon çakmış! Kendi tabiriyle çüş dense seza olan bu yorumu okuyunca ben sakin ol be hey demokrasyadan behresiz demişim gayr-i ihtiyari! Cüppeli Hoca da başka bir bağlamda kullanmış mıydı bu "çüş" tabirini yakın zamanlarda! 

Hakan Şükür çüş dememiş, ama Twitter'dan şöyle bir cevap vermiş Şinasi beycazımıza:

"Salih Tuna biz doğruya doğru yanlışa yanlış deriz. Yanlışta ısrarı erdem saymaz, zulme de vagon olmayız." Bence laftan anlayana pekala münasip bir cevap!


Evet, demem o ki, Hazret'in işte bu yazısıydı benim sinirimi tahrik ederek bana bu cümleleri kurduran. Sonra ancak demokrasiden behresiz biri tarafindan kaleme alınacağına kani olduğum bu satırların yazarının hamulesinden sadır olan diğer yavelere de bakma ihtiyacı hissettim, başta da belirttiğim üzre. Okudukça kendimi de bir "değişik" hissettim. Ennihaye, bari bunca okudum, şu yazıyı da yazıp bu defteri kapatayım oldum. 

Vardığım sonuç: Değişik! 
Neden mi!Mesela, Şinasi beycazımızın, AKP yi Eleştirme Günüm başlıklı yazılarında bile iktidarı nasıl övmeyi başarabidildiğine hayretler ettim. Ama yine de bu yazdıklarından yola çıkarak "malum yapının militanı haline düşüren biri olarak" görmedim kendisini. Sadece bir nim tebessümle "değişikmiş" diyebildim!


Sonra o ergen tweetçilere mahsus bir ağızla  "o güneyde sevdikleri ülke" gibi müptezeliklerden medet umduğunu görünce, ve yine  "Mavi Marmara - otorite" geyiği müvacehesinde kurduğu çümlelere rastlayınca, mutabasbısı olduğu otoritesinin İsrail otoriteleriyle giriftar olduğu tamamen "duygusal" muaşakadan bihaber olduğunu gördüm...de işte buna gülemedim! 
Kendi laflarıyla: "Azizim rahat ol, gevşe; "itibarınız için arada bir de olsa film icabı eleştirin" iktidarı  be yahu dedim. En azından eleştiri namıyla yazmaya niyetlendiğin şeylerinde. 
Sonra, Fethullah Gulen ve Hizmet Hareketi ile oldukça sorunlu bir münasebeti olduğunu gördüm yazılarında. Güleni ve Hizmetini sevmek zorunda değil ama hazretin kafasının karışık olduğu aşikar! Şöyle demiş Gülen karşıtlarına laf yetiştirme hamaratlığıyla vakt-i zamanında: 
"Hem vatanından kopartıp Amerika’da yaşamaya duçar ediyorsunuz, hem de “dönmesine CIA karar verir” diyorsunuz!" Sanırsınız dört gözle Gülen'in Türkiye'ye avdetini intizar ediyor Şinasi beycazımız.
Dahası, bakın hazret daha dün denecek kadar kısa bir zaman önce tastamam şöyle buyurmuş:

"Bizim gönüller sultanı bir Hocaefendi’miz var; geçenlerde hastaneye kaldırıldı diye bütün devlet erkanımız, bütün işadamlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, kanaat önderlerimiz, din adamlarımız, gazetecilerimiz, velhasıl, iktidar ve muhalefet çevreleriyle bütün bir ehl-i vatan ‘geçmiş olsun’ demek için adeta sıraya girdi, ama, Hocefendi’mizin yıllar yılı bir zıpkın gibi yüreğine saplanan ‘vatan hasreti’ devam ediyor" 
Fethullah Gülen kim mi? 
Şinasi beycazımız cevap sadedinde eyitti ki:

"Bütün bir ömrünü, kendi ifadeleriyle, ‘nam-ı celil-i Muhammedî dört bir yanda şehbal açsın’ diye harcayan (bir)Hocaefendi" Onu arayip sormak, hastalığından dolayı "geçmis olsun demek hem insani olarak çok güzel bir davranış, hem de bu ülkenin değerlerine sahip çıktığını göstermesi bakımından çok güzel bir gelişme" Bu ülkenin değeri.. 

Ahh daha üç beş ay öncesine kadar Fethullah Gülen derken yazılarında güller açan ve sonuna da özenle hırıltılı he'li bir Hocaefedi ibaresi yerleştiren Tunalı beylerbeyimiz ahh! Be-tekraren eyitmiş ki:

28 Şubat darbesi merhum Erbakan Hoca'dan Fethullah Gülen Hocaefendi'ye, rahmetli Zahid Kotku Hazretleri'nden Mahmut Hocaefendi'ye, Muhammed Raşid Erol'dan Hüseyin Hilmi Işık'a, Mehmet Akif'ten Necip Fazıl'a kadar bütün aydınların, hocaların, alimlerin temsil ettiği mana iklimine karşı yapılmıştır." Peki ya şimdiki zulüm!


Bu minvalde daha bir sürü laf! Toplasan, zamanında Ahmet Taşgetirenlerin, Gülercelerin, Koruların yazdığı gibi kitap çapında bir eser çıkar ortaya! 
Hatanızı yüzünüze vurmak meraklısı olaydım böyle daha ne incilerini dizerdim, velakin bu kadar mesaiyi bile abesle iştigal görüyorum hadd-i zatında!
Daha fazla mide istikrahına sebebiyet vermemek için de bir kaç sene önceki yazılarında Gülen hakkında ne fahriyeler düzdüğüne  merak edip bakmıyorum bile!
Sonra.
Daha düne kadar tek kelimeyle savunmadığın Nedim Şener, Hanefi Avcı, Kuddusi Okkır gibi isimlerin bugün yılmaz birer müdafii haline nasıl geldiğin! Kendine müslüman olanların kendine demokrat olup da hak hukuk yaveleri, demokrasi teraneleri kesmeleri yok mu! 
Ben, kısa sürede vücud bulan bu değişikliği anlayamıyorum! Mesela şunu:
 “Türkiye’den çıkan en ciddi küresel aktör de cemaat. Bir cemaat mensubu Güney Kore’de karşımıza TV yıldızı, Japonya’da futbolcu, Afrika’da madenci, Amerikan Kongresi’nde lobici olarak çıkabilir. Hatta cemaat mensupları içinde Türkiyelilerin oranı her yıl düşüyor, cemaat melezleşmeye başlıyor. O yüzden Gülen’e ‘dön’ demek Muhtar Kent’e gel babanın marketinin başına dön demek gibi bir şey..” 

Yahut şunu:

"Hocaefendi'nin nasihatları, ikazları bizim her daim başımızın üstündedir, siz kimsiniz; Hocaefendi'yi vatan toprağına hasret yadellerde yaşamaya mahkum eden siz değil misiniz?"
Bu da oldukça değişik bir değişiklik özelligi!

Ezcümle,  hazret'in yazdıklarını bitemamiha okumaya gerek kalmadan sadece üj bej yazısına yüzeysel bir bakışla bile oldukça "değişik" olduğu anlaşıldı!
Hayır hayır değişim harika bir şeydir. Değişip gelişen insan iyidir. Yazar değişir, değiştirir, değişimin öncülüğünü yapar.
Velakin Şinasicim... Lafı fazla sündürmeden, "düzünü edelim":
Müstehzi bir edayla tefrikaya yetiştirdiğiniz ve militan yaftasını astığınız Hakan Sükürün yaptığı Batılı demokrasilerin hepsinde son derece normal ve insani bir davranıştır. Hapishane ziyaretini yaptı diye "militan" diye tesmiye ettiğiniz o zat, size  ve şürekanıza gayet basit bir sual tevcih etmekten maada bir şey yapmıyor. Şunu soruyor:
"Yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama var mı yok mu? "
Cevabınızı da duygusallağa kaçmadan ve hele ki adeta yazılarınızın mütemmim cüzü haline getirdiğiniz "argo" oyunlarına hiç tevessül etmeden veriniz.

Evet, "Zırtopoz" başlığınızı vereceğinizi tahmin ettiğim yazınızı bekliyoruz.


Saygılarla..

No comments:

Post a Comment