Monday, September 22, 2014

HER ADIMINIZDA FETHULLAH GÜLEN'İ TAKİP VE TAKLİT ETMEKTEN KURTULAMAYACAKSINIZ


Bu toprakların kaderidir meyveli ağacı taşlamak, insafsızca ve onursuzca.
Taif'in çağdaş tüfeylileri hele taşlayabilecekleri bir mazeret uydurmaya görsünler!
Hiç bir bayağı fırsatı fevt etmeden başlarlar iftiralara, karalamalara...Onlara sözüm yok zaten. Ama halden ve hatırdan anladığını zannettiğim kimi zevat var... ki sitemim onlaradır.
Asılsız astarsız iddialarla, tezviratlarla ve profesyonelce kotarılmış masa başı algı operasyonlarıyla safi zihinleri iğfal etmek,  türlü yalanlar üretip sonra da o yalanların esiri haline gelmek...ne yazık ki bu toprakların kaderi olagelmiştir.


Çok uzağa gitmeye ne gerek var! İşte Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Cemil Meriç, işte Bediüzzaman, Necip Fazıl...yaşarken dünyası dar edilenler...işte sırf muhafazakar olduğu için, Fransa'nın en prestijli üniversitelerin birinden doktorası olmasına rağmen kendisine lise hocalığı bile çok görülen Nurettin Topçu!
Mumla adam aranan o kaht-ı rical dönemlerine rağmen, bir avuç çapsızın ve muhterisin egoistliklerine kurban gitmişlerdir bu değerlere değer katan değerli zatlar...Gelin görün ki bu toprakların maküs talihini bilen, düşünce tarihine göz atanlar için şaşılası bir durum değildir bu.

Neden sonra... kıymetini anlayınca da bu değerlerimizin, ahlanmak ve vahlanmak, anıt mezarlarında teselliler aramak kaderimiz olmuştur. Türlü nedametlerle, aslında ben şunu söylemek, bunu dillendirmek istemiştim, aslında burada meramım tam da şuydu yollu yazıklanmalarla müteselli oluruz.

Bu Ülke'de, önden giden insanların, rehnümaların kaderidir bu: Anlaşılmamak. Kıyasıya eleştirilmek. Hakk-ı hayatı elinden alınmak.
Yol açıcıların, tabu yıkıcıların, totem kırıcıların serencamesi böyledir bu topraklarda...

Ne yazık ki bugünün kıymeti bilinmezlerinden biri de Fethullah Gülen'dir.
Bir avuç yol yordam bilmez nevzuhurun üzerine akbaba gibi çullanmaya çalıştıkları bir değer...
Fırtınalar dinip de sular durulunca değeri daha iyi anlaşılacak bir kıymet.

Gülen de kamunun önüne çıktığı ilk günden bugüne, gerek icraatlarıyla gerekse düşünceleriyle önce en sert şekilde eleştirilmiş, çok geçmeden de insaf ehli tarafından takdir edilmiştir. Ennihaye pek çok İslami cemaat ve camia tarafından da taklit edilmiştir. Sadece hizmetlerinin muhtevasıyla değil, o hizmetlerinin şekline şemailine kadar varan bir taklit..Mesela zamanında Gülen'i kurban derisi toplanmakla suçlayan kimi gruplar, sonradan kendileri de sadece kurban derisi toplamakla kalmamış, deriyi toplandıkları poşetin rengine vs. kadar Kurban hizmetini taklit etmişlerdir.



Gülen, İzmir'e genç bir imam olarak geldiğinde, İzmirli entelektüellerin yayıma hazırladığı bir dergide, Gurbet Dergisi, lise ve üniversite gençliğini müspet harekete davet eden yazılar kaleme aldı. Gençlere, ideolojik aşırıklara düşmemelerini, sağ ve sol düşünce kaymalarına tevessül etmemelerini, ne olursa olsun yüksek öğrenimlerine devam etmelerini salıklayan yazılar yazdı.
Vaazlarını da bu konulara hasretti.
Neyine gerekti bir genç imamın bunlar. Oturup namazını kıldırmalı işine bakmalı değil miydi!

Türk Düşünce Derneklerinde 25, 26 yaşlarındayken konferanslar düzenledi Mevlana hakkında, Yunus hakkında. Daha entelektüel bir kesime ulaşmayı hedefledi. Halbuki bir imamın yeri camii değil miydi!  Bu genç imam da kim oluyordu konferanslar tertip ediyordu. Camii cemaatinin dışında, daha farklı kesimlere de ulaşmaya çalışıyordu! Neyin peşindeydi!

Sonra Altın Nesil konferansları, Ege bölgesini belde belde dolaşarak, uyuyan bir milleti ayağa kaldırma gayretleri.

Hele o kahvehaneler, kahvehane sohbetleri...Kahvehane gibi kağıt oynanan, uygunsuz sohbetlerin de olabileceği ortamlarda dini sohbetler etmek münasip olmaz diyenlerin rağmına, her türlü hakarete katlanarak, 1960'ların İzmir'inde kahvehanelerde sohbetler etmiş. Ruhundaki ilhamları boşaltacak yerler arayan bir genç imam.

Yolunu kesmek isteyenlere Bediüzzamanca "Dar görüşler dar düşünceler" demiş geçmiş.
Ruh ve düşünce dünyasını Mehmet Akif'in münkesir şiirleriyle, dimağını Bediüzzaman'ın serrişte ettiği iman hakikatleriyle beslemiş, dahası okumalarını dini metinlerle sınırlamamış bir genç entelektüel...

Gençlere ulaşmanın her yolunu aramış, bulmuş ve denemiş bir yenilikçi...
Batılı yazarların yanında, Cemil Meriç okumuş, Nurettin Toçu okumuş, Necip Fazıl okumuş, dönemin milliyetçi muhafazakar dergilerine abone olmakla kalmamış, dağıtmış, okutmuş da bu dergileri..

İzmir'de, "gelin bir okul açalım" demiş. Yeni yeni çoğalan, hüsn-i kabule mazhar olan İmam Hatiplere hala çocuklarını göndermede mütereddit olan muhafazakar ailelerin de çocuklarını gönderebilecekleri özel okullar açalım demiş.

Okul da nemize lazım diyen diretmelerle karşılaşmış. "Okul da nemize lazım, Kuran Kursları varken, İmam Hatipler varken"...diyen herkes sonradan birer okul açma yarışına girmiş.

Gelin, çocuklarımızı üniversite sınavlarına hazırlayan dersane açalım deyince bu sefer aynı kesimden, "dersane mi, ne gerek var şimdi böyle şeylere" homurtularına muhatap olmuş..

Gelin bir dergi yayınlayalım deyince aynı mukabele, kurban derisi toplayalım deyince aynı itiraz!

Ağniyayı bir araya getirelim çalışkan ve fakir talebeye imkan sağlayalım demiş. Milletin ali himmetine müracaat etmiş. bu Peygamber yoludur demiş.

O dönemde gerek yakınındaki bazı kimselerce, gerekse diğer bazı dini cemaatlerce kıyasıya eleştirilmiş bu genç imam.

Çok geçmeden kendisini eleştirenler de kurban derileri toplamaya başlamışlar. Yurtlar yuvalar açmışlar, okullar dersaneler. Her bir cemaatin bir dergisi olmuş.

1990'larda Asya'ya açılın demiş Gülen.
"Kendi memleketimizi bırakıp da şimdi Asya'ya açılmanın sırası mı Allasen" diyenler, gözlerini ancak 20 sene sonra açabilmişler hakikatleri görebilmek için..Şimdi dini cemaatler sadece Asya'da değil, Pasifik'ten Atlantik'e kadar her yerde olmak istiyor. Dünyanın her yerinde olmadan Türkiye'de de olmazsınız sözünün hakikati şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu!

Toplumsal barışı tesis eden vakıflar dernekler kurum, radyolar televizyonlar açın demiş.
Yine kıyasıya eleştirilmiş.

Şimdi mi! Radyosu ve televizyonu olmayan dini cemaat yok.

Yetişen, tahsil gören, işinin ehli ve sorumlu vatandaşlar devair-i devlette vazife alsın demiş Gülen. Şimdi şöyle böyle tahsil gören her bir mensubunu devlette bir işe yerleştirebilmek için olmadık taklayı atan dini cemaatlerimiz yok mu! Bir yandan kendi mensuplarını devlete yerleştirme telaşesine kapılan diğer yandan da bir cemaati devlette paralelce kadrolaşıyorlar diye kıyasıya eleştirenler..

"Amerika'ya gidin, Avrupa'ya gidin, oralarda kültür lobileri açın, İslam'ın ve şu milletin meselelerini çağa en uygun bir şekilde anlatın, anlatmakla da kalmayın o değerleri temsil edin" demiş. "Oralarda kültür merkezleri, barış ve diyalog merkezleri açın..gittiğiniz her yerde Abant Platformu-misal kurumlar açın, düşünce kuruluşları açın" demiş.
Şimdi devlet, milyonlarca dolar harcayıp Yunus Emre Kültür Merkezleri açmıyor mu! Ki bu merkezlerin de Allah sayısını müzdad eylesin, saye şevklerini arttırsın.

Türkçe Olimpiyatları düzenleyin demiş.
Şimdi hükumet, alternatif Türkçe Olimpiyatları düzenlemiyor mu!

İşadamları dernekleri kurun, yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekin, iş adamlarımız dünyaya açılsınlar demiş. Şimdi hükumet aynı minvalde kurumlar açmıyor mu! Hükumetin de  Türk kültürünü ve değerlerini dünyaya duyurma adına attığı bu atılımları her türlü takdirin üzerindedir.

Kimse Yok Mu insani yardım dernekleri ile, kalmasın el uzatmadığınız bir muhtaç sine demiş. Şimdi onlarcası yok mu bu gibi kurumların son yıllarda ortaya çıkan. Allah her birinin birini bin eylesin, sayısını artırsın.

Finans Kurumlarından, sendikalaşmaya kadar pek çok alanda bu millete de devlete de yol ve yön gösteren devasa bir vizyon var karşımızda. Önceleri kıyasıya eleştirilen ama sonrasında da taklit edilen. Önce anlaşılmayan, ademe mahkum edilmek istenen ama sonrasında genel bir hüsn-i kabule mazhar olan, kopyalanarak çoğaltılan

Yaklaşık 10 yıldır söylüyorum: AKP Hükumeti'nin en büyük talihi Hizmet Hareketi'ydi.
Şimdi de diyorum ki, Hükumet'in en büyük talihsizliği bu harekete vefasızlığıdır. Gün be gün kendini gösteren her bir olay da bu görüşü teyit eder mahiyette nitekim.

Sosyal devletler bilir ki devletlerin yapabilecekleri sınırlıdır, bir yere kadardır. Bu nedenle, sivil inisiyatifler desteklenir ve gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu hareketlerin önleri açılır. İşte tam da bu meyanda Hizmet Hareketinin en mümtaz hususiyeti olarak bağımsızlığı öne çıkıyor.

Hizmet, Türkiye'de zuhur eden bir hareket olarak dünya çapında çoğunluğun takdirini kazanan büyük işlerin altına imza attı, tüm engellemelere rağmen atmaya da devam ediyor. Zorluklar altına kendine yeni imkanlar buluyor ve yeni yeni hizmet modelleri geliştiriyor, değerler üretiyor.

AKP, hizmet bayrağını en son noktaya diktiğini düşündüğü yerlerde hep, oralara çok daha önceden giden hizmet bayrağını dikmiş Hizmet Hareketi'ni görecektir.

Bugünkü hamaset ve günübirlik siyaset dilinin tozu dumana katan eyyamcılığı içinde bu hizmetler ve Hizmet hareketinin Bu Ülke'ye sağladığı açılımlar ve yaptığı katkılar henüz idrak edilemiyor. Şahıslara, şuna buna takılıp kalmadan, bu değerlerin ve Hizmet'in asıl söylemek istediğinin anlaşılacağı günleri bekleyeceğiz.

Hepsini geçtim, sadece su Abant Platformu'nun Bu Ülke'ye verdiklerini, kazandırdıklarını henüz bu toplum fark edemedi bile. Bu Ülke'de "aynı sokaktan geçmez" denilen insanları, hem de 28 Şubat'ın o menhus günlerinde el ele tutuşturan Abant Ruhu'ndan söz ediyorum.

Ezcümle:
"Sabır gibi bir fazilet  yoktur" der eskiler. Sabırla bekleyeceğiz ve göreceğiz ki bu gün kıyasıya eleştirdikleri Hizmet Hareketi'nin eylemlerini ve hizmetlerini istikbalde taklide başlayacaklar.

Kıymetbilirlik, hakşinaslık ve vefa aramamak ve dahi beklememek lazım; dediğim gibi bu topraklarda ne yazik ki bu gibi değerler yaklaşık 50 sene sonra geliyor...
Allah nasip ederse görürüz.


No comments:

Post a Comment